Vasfına olamaz kimse tercüman,
O olmasa idi, olmazdı cihan.
Yâ Rabbi Habibinin hürmetine,
Kavuştur bizleri şefaatine.
Muhammed aleyhisselâm hicretten 53 sene evvel Rebîülevvel ayının on ikinci pazartesi gecesi, sabaha karşı, Mekke’de doğdu.
Târihçiler, bu günün Mîlâdi sene ile 571 senesinin nisan ayının yirmisine rastladığını söylüyor.
Doğmadan birkaç ay önce babası, altı yaşındayken de annesi vefât etti.
Bu sebepten Peygamber efendimize Dürr-i Yetîm (yetimlerin incisi) lâkâbı da verilmiştir.
Sekiz yaşına kadar dedesi Abdülmuttalib’in yanında kaldı.
Dedesi de vefât edince, amcası Ebû Tâlib O’nu yanına aldı.
Yirmi beş yaşındayken Hadîcet-ül Kübrâ ile evlendi. Bu hanımından doğan ilk oğlunun adı Kâsım idi.
Bundan dolayı Peygamberimize Ebü’l-Kâsım yâni Kâsım’ın babası da denildi.
Araplarda böyle künye ile anılmak âdetti.
Kırk yaşında, bütün insanlara ve cinne peygamber olduğu Allahü teâlâ tarafından bildirildi.
Üç sene sonra herkesi îmâna çağırmağa başladı.
Elli iki yaşında mîrac vukû buldu. 622 yılında 53 yaşında olduğu hâlde, Mekke’den Medîne’ye hicret etti.
Yirmi yedi defâ muhârebe yaptı.
632 (H. 11) senesinde rebîülevvel ayının on ikinci pazartesi günü öğleden evvel 63 yaşında vefât etti.
Peygamber efendimiz, Peygamberlerin en üstünü ve sonuncusudur.
Allahü teâlânın yarattığı varlıkların en şereflisi Muhammed aleyhisselâmdır.
Her şey O’nun hürmetine yaratıldı. O, Allahü teâlânın resûlü, son peygamberidir.
Allahü teâlâ bütün peygamberlerine ismiyle hitâb ettiği hâlde, O’na “Habîbim” (sevgilim) diyerek hitâb etmiştir.
Nitekim Allahü teâlâ bir hadîs-i kudsîde:
“Sen olmasaydın, hiçbir şeyi yaratmazdım!” buyurdu.
Bütün mahlûkâtı O’nun şerefine yaratmıştır.
Allahü teâlâ kullarına râzı olduğu ve beğendiği yolu göstermek için çeşitli kavimlere zaman zaman
peygamberler göndermiştir. Muhammed aleyhisselâmı ise son Peygamber olarak bütün insanlara ve cinlere gönderdi.
Bunun için Peygamberimize “Hâtem-ün-nebiyyîn” ve “Hâtem-ül-Enbiyâ” denilmiştir.
Bir kimse ki olsa birine âşık,
Eğer bir de olsa aşkında sadık.
Feda eder ona bütün malını,
Hem de esirgemez asla canını.
Daha kıymetlidir sevdiği candan,
Can ne ki, üstündür iki cihandan.
Reddetmez, mahbubun hiçbir sözünü,
Peki, der ekşitmez asla yüzünü.
Onun her zahmeti rahmettir ona,
Onun her hizmeti minnettir ona.
Sever sevdiğinin sevdiğini de,
Hem sever köyünün köpeğini de.
Onun düşmanına hep düşman olur.
Onu biraz üzse çok pişman olur.
Kul kulu sevince, olursa böyle,
Yâ Mevlâ severse, ne olur söyle.
İşte yüce Mevlâ izzeti ile,
Sevdi Resulünü kudreti ile.
Onu kendisine Habib eyledi,
Hasta gönüllere tabip eyledi.
Dünyada ne kadar deniz var ise,
Mevlâ hepsini de mürekkep etse.
Melek, ins ve cinne verse kalemi,
Kâğıt yapsa on sekiz bin âlemi.
Yıllarca yazsalar, onun methini,
Yine yapmazlar binde birini.
Ona yakın olmak büyük nimettir,
Ayağının tozu cana minnettir.
Vasfına olamaz kimse tercüman,
O olmasa idi, olmazdı cihan.
Yâ Rabbi habibinin hürmetine,
Kavuştur bizleri şefaatine.