Markete gittiniz.
Yeşil sapları, şık karton kutuları, minik-yeşil etiketleri; tek renk, tek ses, tek
yürek hâlleri; yüksek fiyatlarıyla tezgâhların yıldızı, kan kırmızı domatesler…
Devasa seralarda, tümüyle bilgisayar kontrolünde, topraksız şartlarda (su kültürü)
yetişiyorlar. Her birinin köküne birer serum hortumu bağlı, damla damla dökülüyor
azotlar, fosforlar, kalsiyumlar… Hava mı lâzım? Pompalar var, suyun içine
gerektiği kadar hava basıyor. Güneş mi lâzım? Cıvalı ampuller var, fotosentezi
artıran yüksek basınçlı ışık basıyor… Onlara şimdi domates diyorlar.
Hâlâ markettesiniz.
Süt içip kemikleri geliştirmek gibi bir inancın peşinde, dolaşıyorsunuz raflarda. O,
beyaz sıvının içinde protein, vitamin, bir sürü bakteri, mineral filan olduğunu
düşünüyorsunuz.
Hadi bunları geçtik bir kalem. Siz o sütü veren ineğin başına gelenlerden haberdar
mısınız? İnek inek olmaktan çıkalı çok oldu. Önüne konan her şeyi yiyen, bol hormon
ve antibiyotikle ayakta durabilen, deri kaplı et parçaları onlar. Günde 100 kilo süt
(!) veren inek yetiştirdiler. Ne demek biliyor musunuz bu?..
Market arabasını sürmeye devam.
Üzümleri gördünüz mü? Sanki bağdan yeni gelmişler. Dip diri, ip iriler. Nereden
geliyor bunlar? Şili’den. Kaç gündür buradalar? 3-5 gün oldu. Alıyorsun eve
getiriyorsun, evde de 3-5 gün daha, bana mısın demiyor.
İyi ama, nasıl? Şahane şeyler var, adına ilâç diyorlar. Üzümlere verilen bunlardan
birinin etiketindeki faydaları sayalım:
* Dane büyüklüğünü, ağırlığını artırır, şeklini düzgün gösterir.
* Olgunlaşmada daneye parlak sarı rengini verir.
* Sıkıca sapa bağlı kalır. Böylece, taşımada kayıplar azalır.
* Dayanıklı kabuk sayesinde yaralanmalar en aza iner.
* Dozu yükseltince sofralık üzümlerde hasadı geciktirir. Yüksek kalite ve standart
sağlar, Raf ömrünü uzatır.
Daha durun!
Petunya ve karnabahar geni konmuş mısırlardan yapılma cipsleri de yiyeceksiniz.
Ne diyelim?..
Raf ömrü uzun olsun!