“Kırmızı” başlıklı yazımız için; Muammer Erkul klasiklerindendir, diyenlere katılıyorum. Fakat şuna daha çok katılıyorum ki; (âmâ’lara değil) körlere kırmızıyı anlatma çabaları, insanlığın klasiklerindendir!
Kafasına göre dolaşan bir delikanlıydım, bu satırları ilk yazdığım zaman not defterime. Zaman geçti ve çoook insanlar geçti her birimizin her yanından… Bir gün bu gazetedeki bu köşeyi verdiler bana: Bu yaz, 16’ncı yaş gününü kutlayacak kardeşlerimizin doğduğu zamanlardı. Fırsattır, dedim ve körlere kırmızıyı anlatma çabalarımı yayınladım… İki üç sene sonra ilk kitabımı basmaya karar verdiler; aynı yazıyı Bul Beni’ye de koydum. Bazı internet sitelerinde de yayınlandı sonradan…
Aslında herkesin kırmızısı farklıdır; biraz güç de olsa, kenarından öğrendim bunu. Ama hatırladığım zamanlar içinde gördüm ki; ne kırmızının cazibesi değişti, ne de kırmızı anlatılan körlerin hâli…
Peki, böyle olmuş ve oluyor ve olacak diye, denemekten vazgeçecek miyiz?..
Belki vazgeçerdi çoğu kimse; eğer kırmızıyı anlatmanın da, kırmızıyı anlamaya benzer bir tadı ve güzelliği olmasa idi!
Buyurun efendim, kıpkırmızı bir kırmızı…
……..
Köre kırmızıyı anlatacaktım.
Oturdum yanına, elini tuttum.
Kördeki kördüğüm çözülecekti!
Gözlerimi kapattım, renkleri düşündüm. Karanlık göklerinde gökkuşağı çıkana kadar, hayallerini hayallerimle yıkadım.
Artık o biliyordu bayrağın gönderde çırpınışını. Ve gelinciğin kara gözleriyle, gülün katmerlerini.
Emindim. Bıraksam, tezgâha oturur halı dokurdu.
Zaman çabuk geçmişti. Beni kapıya kadar uğurladı, vedalaştık. Ama….
Az sonra kan ter içinde ve el yordamıyla bana yetişti. Heyecanlanmıştı. Titreyen parmaklarını yüzümde dolaştırdı.
“N’olur söyle, sormayı unuttum, dedi.
Renk neydi?..”
Stop
Muammer Erkul
11 Haziran 2010 Cuma
Muammer Abicim, gören körlerden olmaktan, görüp te anlayamayıp, algılayamayanlardan, fark edip te, duyarsız olanlardan bizi Cenab-ı Hak korusun. Elinize, kaleminize sağlık…