Bütün filmleri seyretti; kalkanların ardındaki silahlı polisler, uzun coplarıyla insanlara vuruyorlardı!
Kahvehaneye girdi. Gazeteye tam boy basılan polis resmini kesmiş biri, kıyafetin taş veya sopayla vurulabilecek zayıf noktalarını anlatıyor… Sigarasını resmin üstüne değdiriyor; “işte kâğıdın bu yanan yerlerinde görülen can alıcı noktalardan, polisin de canının yanacağını” söylüyordu!
Bir gün ansızın karşısında polisleri gördü; simsiyahtılar ve kasklarının içindeki yüzleri görünmüyordu.
[Kim ile… Ne zaman… Hangi şartlarda yüz yüze geldiğin çok önemlidir!]
Polisler onun karşısındaydı veya polislerin karşısında olan kalabalığın içindeydi. Üzerlerine kaldırım taşları, soba odunları yağdırılan polisler; korunma kalkanlarının ardında geliyor; ellerindeki copları savuruyorlardı. Bellerinde silahları da vardı…
Ne yapacağını bilemedi çocuk. Kahvede; polis öldürür, diyorlardı! Ölmek istemiyordu!.. Etrafındaki kimsenin onu görecek hali yoktu; eğildi, yerde bulduğu taşları avuçlarına topladı!
[Asıl düşmanlık ilk taş atılınca başlar!]
“Sigara öldürür” diyorlardı ve her duyduğumda bir sigara daha yakıyordum; ya onun beni öldüremeyeceğine ikna olmak veya onunla yollarımız ayrılmadan bir tane daha içebilmek için! Uzun yıllar böyle geçti; o beni öldürmedi ama gizli düşmanlığımız hep devam etti…
Bir sabah, üçüncü sigaramı yakmış gazete okuyordum…
Güzel çiçekler, gülen yüzler olan gazetede; “sigaranı elinden bıraktıktan şu kadar saat sonra şu güzellikler, şu kadar gün sonra şu iyilikler, şu kadar yıl sonra şu düzelmeler olacak” diyordu! Şaşkın, sevinçli, mutluydum. Evden çıkarken (bir saat önce, ayrılacağımı bilmediğim) paketi kahvaltı masasının üzerinde bıraktım.
İşte o yarım paket; ondan korkmadığımı ve ona esir olmadığımı bilerek (Nisan 2000’den beri) hatıra olarak bir köşede durur!..
Bu hikâye; kendilerine taş atan çocuklara çikolata, şeker… Kız kardeşlerine bebek, oyuncak… Annelerine ve ablalarına çiçekler dağıtan gülen gözlü polislerimize ithaf edilmiştir…
Stop
Muammer Erkul
09 Kasım 2008 Pazar