Kuzuluk sabahı
Bu, Kuzuluk’taki son sabahım; dönüyoruz.
…..
Ortalık “yemyeşil” kokuyor bu sabah da…
Bu sabah da kuş kaynıyor ortalık…
Ve bu senenin yavrusu olan “acemi” serçeler insanlı balkonlara dahi konarken, belki de her pencereye bir yuvaları denk gelen kırlangıçlarsa “çamurdan saray”larının deliğinden gün boyu yapacak oldukları sayısız giriş-çıkışlarına çoktaan başlamışlar…
Henüz erken.
Kendi ahırlarındaki ineklerin sütünü kola şişelerine doldurup satan sütçüler gelip oturmamış cadde kenarındaki yerlerine.
Çocuklara biraz kaş çatmak ve “esasında bütün sütlerin bunlar gibi olması gerektiğini” izah etmek gerekiyor içmelerini sağlamak için. Çünkü bu sütler, içtiklerimizden farklı… Bu sütler süt tadında ve kaynattıktan sonra üzerinde “bıçakla alıp ekmeğine süreceğin bir tabaka bırakıyor.
Henüz erken ya şelale tarafında pek hareket yok. Üç köprü vasıtasıyla biribirine ve buraya bağlanmış olan bu lokanta ve çay bahçesi aslında iki sunî adadan oluşuyor.
Burada yaşayan ördek-kaz sınıfından pekçok hayvan ise şelaleler ile kendisinden kendisine dökülmesi sağlanmış olan bu yapay ırmakta oldukça mutlu ki; yemek yiyen müşterilerin gözü önünde yumurtluyor; kuluçkaya yatırıyor ve yavrular çıkartıyorlar…
Daha mutlu olacağını bildiğimizden biz de buraya bir “yavru” bıraktık; yeğenimin kaplumbağası. Bu olayda bolca sevinç ve gözyaşı vardı elbette…
Gözyaşları, onaltıncı yaşındaki yeğenimden; mutluluk gözyaşlarıysa suyu bir karışın küpünü bile doldurmayan bir akvaryumda yaşayan ve salındığında evin en olmayacak yerlerine saklanmaya çalışan “Viji”ye aitti.
Bu hayvan üçüncü yaşını sürüyor, yetişkin boyda ve adını seslendiğinde kalkıp gelmiyor ki bundan kaplumbağalar için “ismin önemli olmadığı” gibi bir sonuç da çıkıyor!..
Anlatmaya başladığımda; burada devresi olmayanlar pişman olacak, henüz günü gelmemiş ise sinir (!) olacak, biliyorum.
Ama bunun çaresi yok, değil mi… Yani hepinizin (burdaki tatil ortamında) iş bulmasının imkânı yok!..
….
Neyse, bu işin peşreviydi!..
Yani ard arda “Kuzuluk” yazıları okuyabilirsiniz hazırlıklı olun…
———————————————————
Hata… Yani, başarmamı sağlayacak bir başka neden
* Farklı düşünceler, engellemeler, zorluklarla karşılaşmadan büyük başarılar elde etmek mümkün değildir.
* Her kötü durumdan ders alın.
* Kötü durumları zafere çevirebilirsiniz. Alınacak dersi alın, uygulayın sonra da başarısızlığınıza dönüp gülümseyin.
* Yenilgi, sadece aklın anlık bir halidir. Başka bir şey değil.
* Yenilmek, eğer ondan bir şey öğrenirsek değerlidir.
* Kişinin kendini eleştirmesi yapıcı bir tutumdur. Yeteneksizliklerinizden kaçmayın. Gerçek profesyoneller gibi olun. Onlar hata ve yeteneksizliklerini araştırır ve sonra da onları düzeltirler. İşte bu yüzden profesyoneldirler.
* Hatalarınızı tabii ki kendinize “İşte sürekli kaybeden biriyim ben” demek için bulmaya çalışmayın… Bunun yerine hatalarınızı “İşte başarılı olmamı sağlayacak bir başka neden” tutumuyla ele alın. Bir keresinde büyük Elbert Hubbard şöyle demişti: “Başarısız kişi bir pot kırıp da bundan ders almayan kişidir.
*“Kör talih”i suçlamayı bırakın. Böyle yapmak kimseyi ulaşmak istediği yere götürmez. (D.J. Schwartz)
Diyalog
-Okyanuslar kadar derin olan yüreğimi, bir su damlasına çevirdiler.
-Yani, nihayet anladın demek; bir okyanus ile bir su damlasının aynı şey demek olduğunu…
-Seni, yalnızca seni öyle çok seviyorum ki… Neden kimse sana benzemiyor ve neden böylesine mükemmelsin?..
-Mükemmel mi?
Bil ki; bir otum ben…
Sonra da karar ver; bir inek gibi yeyip tüketecek misin beni, yoksa bir tabip gibi benden ilaç yaparak kullanacak ve ihtiyacı olanlara da sunacak mısın?..
Stop
Muammer Erkul
26 Haziran 2000 Pazartesi