Kıymızı bebek! [28 Ocak 2000 Cuma]


Kıymızı bebek!

Konu: Tık tıık!
@))—’—————-
Sen gül severdin değil mi?
Bir de beni…
…..

Onunla beraber nice zamanlar geçirmiştik…
Adresini bulup bu e-maili gönderdim ve bekledim, ama ses yok. Aradan bir gün  geçti, hâla ses yok…

Kültür Bakanı Durmuş Bey dönemi, Galatasaray Lisesi’nde Tarih Dergisi  çıkarıyoruz. Adı: Galatasaray Tarih. Bu iş, özellikle bazıları için sanıldığı kadar  kolay değil!
Güzel de hazırlamış olduğu halde Abdürrezzak’ın yazısını sırf “isiminden dolayı”  basamıyoruz… Osman, sadece sunuş sayfasında yazıyor ve imzasını kullanıyor…  Bu arada, (aynen şimdiki Tarih ve Düşünce Dergisi’nde yayınlananlar gibi) eski  Galatasaraylılardan Vahdettin Engin Hocanın (bir kısmı hiç gün ışığına çıkmamış) Başbakanlık Arşivi damgasını taşıyan belge ve araştırma yazılarını kullanıyoruz  sayfalar dolusu.
Benim yazdıklarımı ise, (Fransızcadan tercüme edildiğini sanıp tanımasınlar diye) adımı tersten kullanarak; “M. Lukre” imzasıyla yayınlıyoruz!..
…..
(Uff… Niye cevap vermiyor bu çocuk?
Konu: Sualim var, diyorum. İçerde de “Canlı mısın?..” Diye sorup, aynı mektubu  tekrar adresine tıklıyorum Osman’ın.
Gene bekliyorum…)

Galatasaray’da, hem de böyle bir dergi çıkartmak pek kolay değil, demiştim ya…
Allah yardım ediyor, Fransız patentli bir markanın reklamını alıyoruz… Ve arka  kapağın bütününe, bu firmadan gelen renkli fotoğrafı basıyoruz…
Ama firma, fotoğrafları Topkapı Sarayı’nda çektirmiş… Manken, Sarayın en büyük  çini duvar panolarından birinin önünde… Arkadaki duvardaysa (basıldığında  aynen bir dergi kapağı gibi -ve kadar- duracak olan) saray duvarlarını süsleyen  büyük yazılardan biri var… Yani, Kur’an harfleriyle yazıyor ki:
Lailaheillallah Muhammedünresulullah…

( Aa, bakıyorum cevap düşmüş kutuya.
Konu: Sana tık tııık!
Açıyorum, soruyor:
“Ben gülü severim, hem de gülü sevenleri… Sen canlı mısın?”
Hakikatten be, yıllar ama yıllar geçmiş üstünden konuşmayalı. Şimdi şehirlerimiz  bile ayrı… İşyerlerine son gittiğimde oranın el değiştirdiğini öğrenmiştim ve  aklımda son kalan da ablasının evlendiği dönemdi…
Zaman ne çabuk geçiyor. Diyorum ki:
“Görmedin mi; güllerim bile büyümüş toprağımda (!)
Bu arada bana uzun bir mektup yaz da anlat son üç-beş seneni. Ve herkese selam  söyle.”
Cevap geliyor:
“Görmez olur muyum abi, öylesine söylemiştim… Çok özledim seni.”
Bu arada çok güzel bir kart yolluyor bana, üzerinde gül resmi olan. Pek çok  seçimi gibi, seçmiş olduğu kartın da çok güzel olduğunu söylüyorum ona. Ama  ne hikmetse gene yazmaz oluyor…
Dönelim Galatasaray’a…
Gerçeği söylemek gerekirse, tedirginiz reklamı alırken ve dergiyi basarken.  Üstelik bu reklam derginin candamarı… Fakat sonradan başka bir “püf noktası”nı  farkediyoruz ki, o da şu;
Neredeyse “anadili” Fransızca sayılacak olan Galatasaray Lisesi’nde, Pierre  Cardin’in reklamına kim ne diyebilir ki…
“Afferin çocuklar”dan başka?
Sevinçten zıplıyoruz.
Pierre Cardin, Türkiye’ye Aydınlı üzerinden girmiş!..
Garip olan; ücret almasak bile basmak istediğimiz bu harika reklam, firma  tarafından, yayınlamamız için bize tam altı sayılığına veriliyor…
Ve garip olan; bu tam sayfa renkli reklam fotoğrafının çeyreğini kaplayan koskoca “Lailaheillallah, Muhammedünresulullah” yazısını herkes gördüğü halde  “hiçkimse” görmüyor(!)
Ve garip olan; biz, her yaz ve her kış pilavlarında bu dergiden yüzlerce satıyor…  Hatta Bakan, milletvekili, kulüp yöneticileri ve iyi tanıdığınız işadamlarının  bulunduğu konferans salonunda genel konuşmalar yapılırken, küçük sınıflardaki  çocuklara, koltuk aralarında dergimizi tek tek dağıttırıyor, arkasından da  koskocaman bağış kumbarasını dolaştırtıp Galatasaray Tarih Kulübü Dergisi’nin  maliyetini topluyoruz…
…..
(Niye cevap yazmıyor bu çocuk… Bir gün geçti üstünden…)
…..
Pilavlarda okul acaip kalabalık oluyor. Bahçedeki kantinin karşısındaki ağaçların  altına da standa benzer bir şey açıyoruz. Bazıları çingenelik yaptığımızı, bazıları  cep harçlıklarımızı çıkardığımızı, bazıları ticareti öğrendiğimizi falan düşünüyor…
Ama Durmuş Fikri Sağlar, okuldan, koltuğunun altında bizim dergimizle çıkıyor…  Ama okulun kütüphanesinde dergimiz kendisine yer buluyor…
Osman mezun olduğu zaman yerine Ömer Gülel kalıyor, Ömer mezun olup  Ankara’daki bir okula gittiğinde ise diğerleri yalnız kalıyor… Hepimiz bir yerlere  dağılıyoruz ve Galatasaray Tarih Kulübü Dergisi on sayı çıkamadan tarihe  karışıyor!

Bir gün daha geçiyor. Bilgisayarı açtığımda bir bakıyorum, Osman’dan mail var.
Konusu: Ahmet Ertuğrul Büyükkarabacak dünyaya geldi.
Heyecanla açıyorum. Diyor ki;
“Sana mektuplar atarken hastaneye gitmemiz gerekti… Dün (20.01.2000) akşam  ezanı okunurken oğlumuz dünyaya geldi… Seninle paylaşmak istedim sevincimi.
Uzun mektubu daha sonra yazarım. Şu sıralar bir konfeksiyon atölyesi  işletiyorum…”
Anında cevap yazıyorum:
“Heeeeeeeeeeeeeeeyt bee!..
Yeğenime Allah-ü teâlâ’dan hayırlı ve uzun ömürler dilerim bütün sevdikleriyle  beraber.
Gözünüz aydın olsun…
Sevdiğim insanların arasına bir can daha karıştı ne mutlu bana.
(Büyük Ahmet) Abimizi de bir dede olarak tebrik ediyor, ellerinden öpüyorum.”

Taze babayla yazışmalarımız devam ediyor;
Erkek ne alemde?
At demiştir çoktan…
Eve varınca pusat der,
Ama bir hafta içinde “avrat” derseee, yandın oğlum Osman!
…..
Ellerinizden öper!!!
Bugün eve geldi, Çekirge Çetin abisinden selam bekledi!
Saatlerce “uvaaa” demeyi nasıl başardığını bilmiyorum ama, galiba böyle  söyledi. En azından ben böyle anladım. Gazetede ıslattığı yer de senin köşen değildi, şimdilik!
…..
Öper mii?
O ancak tükrük bulaştırır!
…..
Türkrük bulaştırsa gene iyi… Uyutmuyor haydut.
…..
Demek uyutmuyor? Ohooo… Amcamın bir günde yakınmasına bak. Daha dur  hele; baban sen doğduğundan beri uyumuyor, haberin var mı?
Son uykun üç gün öncede kaldı! Bunu ancak çocuğu doğana söylerler ki, kimse  çocuk yapmaktan vazgeçmesin diye!
Ama sen artık ögrenebilirsin. İnanmazsan sor babana… Heh heh heee…
…..
Abi, sen de amma keyiflendin yaa! Uykusuz gecelerde hep seni anarım artık.
…..
Anmayı bırak ararsın da!
…..
Ne renk?
…..
Kıymızı !
…..
Nee! Demek kıymızı?.. İyice yıka hemen, tahta fırçasıyla ov… Sonra aniden korkut;  sapsarı olsun… Ardından da lacivert şeritler çekersin!
…..
Bu muhabbet bitmez daha… Da, bizim muhabbet nerede kalmıştı? Aklıma geliyor;  Galatasaray Tarih Dergisi’yle uğraşanlar olarak hepimiz Fenerbahçeliydik! Hatta  çocukların yaptığı araştırmaya göre o yıllarda okulun öğrencilerinin büyük  çoğunluğu da Fener’liydi!
Şimdi? Bilmiyorum.
Bildiğim kıymızı bir bebek geldi dünyamıza…
Hoşgeldin bebek.
Ahmet Deden ve baban Osman Alparslan Büyükkarabacak, tanırım ve bilirim ki  iyi insanlar…
Yürü onların ardından.
Ve sevgili, küçük Ahmet Ertuğrul…
Adına layık ol!

 

————-
YARIN, eski dostlarımızdan Pergin Tokat, bize bir enişte kazandırıyor…
Bizler de, zaman içinde mektuplarını köşemizde okumuş olduğunuz ve Sevgi  Köşesi ailemizin sevgi dolu fertlerinden olan kardeşimizin yanındayız,  dualarımızla olsa da…
Aybastı, Elmaslar Salonu’ndaki düğünden sonra damadımız Mehmet’in Fatsa’daki evine gidecek Pergin. Bir düğün de (Pazar günü) orda yapılacak.  İnşaallah iki cihanda da mutluluklarına gıpta edilenlerden olurlar.
…..
DÜN bahsetmiş olduğumuz kardeşimiz için de birer mektup hazırladığınızı  biliyorum… İsra İrem’in de bu sıralar yanında olmamıza ihtiyacı var. Hadi bakalım, ona; “Ayağa kalk, kilo al, kendini bırakma, moralini topla, aramıza katıl, çünkü  seninleyiz, bizler yanındayız…” diyen mektuplarınızı da şu adrese gönderin: İsra İrem Avcı – Y……………………………-Adana

……..
“İnsanoğlunun ruhu büyüdükçe, karşısındakini daha derin sevmeye başlar.”
Leonardo da Vinci
 

Stop
Muammer Erkul
28 Ocak 2000 Cuma
  

 

3 yorum

  1. Muhammer abi ben büyüdüm artık 4. sınıfa bile gidiyorum. Arapça, Fransızca konuşuyorum. Biliyorsun Cezayir’deyiz, sizi de buraya bekleriz. Tabiki de Fenerliyim 00213551965770 benim numaram bu seninki kaç hurma seviyosan yazın gelirken sana hurma getireyim…

    AHMET ERTUĞRUL BÜYÜKKARABACAK

  2. Yazıyı yüzümde tebessümle keyf içerisinde okuyordum kii sonuna geldiğimde öylece kalakaldım. Evet ben o gün evlenmiştim. Bugün ise 2 çocuğum var Allah bağışlarsa, o günden öncesinde de bu günden sonrasında da burda sizlerleyim. Beni o önemli günümde bile hatırlayıp incelik gösteren sevgili Erkul’a sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
    Sevgiler.

    PERGİN

  3. İnanmıyoruuum, o “kıymızı bebek” sen misin şimdi?
    Canııım, hoşgeldin… 🙂

    Böyle fanatik fanatik “Tabiki de Fenerliyim” dediğine göre, doğduğun zaman Muammer abinin üstteki yazıda tarif ettiği şeyi yapmış baban anlaşılan :-)))

    Sevgilerle…

    KARANFİL

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir