Lâzım! [29 Haziran 2007 Cuma]

Benzer hikâyeleri çok okuduk, ama fark etmedik!
Bu da onlardan biri, ama farkı yakın çevremizden olmayışı; gazeteci, mühendis, bilgisayar tamircisi filan değil… E zaten anlatıp alay etmek için de biraz bizim uzağımızdan olması lazım, değil mi?..
Evet, hikâye gerçek; ama kahramanların isimlerini uydurmak lazım… Ninenin ismi Hanım olsun hadi, ineğinse Sarıkız… Ve böylece hikâye başlasın…

İneğini ne çok severdi Hanım nine… “Sarıkızım” der, başka şey demez, gözü ondan başkasını görmezdi… Her sabahın erkeninde kalkar, hayvanının yanına koşar; boynunu kaşır, konuşur onunla… Verebilse cevap verecekti Sarıkız da, ama… Sadece kuyruğunu sallar, gülümseyerek bakardı sahibine. Hanım nine ise, kapı ve pencereleri açıp ahırı havalandırır, sonra da bir yandan altını kürürken diğer yandan ineğinin sevdiğini düşündüğü türküleri söylerdi…
Böyle sahip için neler yapılmaz? Sarıkız da daha çok süt verebilmek için, salındığı çayırın taze otlarına yumulurdu. Çünkü bilirdi Sarıkız; çok hassastı Hanım ninenin yüreği. Eğer bir gün, bir kilo az süt verse, sanki dünyası başına yıkılırdı da yemekten içmekten kesilir, ağzını bıçak açmazdı… Bunun için hayvancağız biraz daha çok süt vermek için gayret ederdi… Çünkü her zaman duyardı sahibinden kendilerine para lazım olduğunu. Dikkatle sağdığı sütleri satıp, paralarını toplayıp sakladığını… Çünkü para lazımdı, çok para lazımdı…
Sarıkız ise para nedir bilmez ve pek umursamazdı…

Böylece yıllar geçti. Sarıkız otladı hep, Hanım Nine hep sevdi onu, taradı, besledi, sağdı, sütünü sattı, doğup biraz büyüyen tosunları sattı, hepsinin paralarını topladı…
Bir gün, kapısı açılmadı Sarıkız’ın geç saatlere kadar. Çok seslendi sahibine… Sonunda bir komşu geldi, önüne bir kucak ot attı, kovaya hortum tutup su doldurdu, ve döndü gitti… Birkaç adam da gelip, ahırın kapısına yakın çömdüler, sigara içtiler. Konuşurken “öldü” dediler!
-Kimseleri sokmadığı odasında, yıllardır sattığı sütlerin parası çıktı, dedi biri. Çok para, ama hiç biri işe yaramıyor!
Sarıkız bunu anlamadı… Çünkü o, paraların hep, en sonunda lazım olacağını sanmıştı.
“Mademki en son buydu… Son denen şey ölmekti… Yani, madem ölünce lazım olmayacaktı da; bunca zaman niye topladın bu kadar parayı?” Dedi Sarıkız…

-Niye böyle böğürüyor şu inek? Dedi o sıra mirasçılardan biri…
-Nereden bileyim, dedi diğeri… “Beni kesin”, diyor her halde!.. Hakikatten, söyleyelim kasaba da gelip alsın şunu. Bari parasını cenaze masrafı olarak kullanır, bir kısmını da gelene gidene yediririz…
-Hâlâ inanamıyorum… Bu kadar para toplanır, saklanır da, tedavülden kalkıncaya kadar üzerinde yatılır mı? Aklım almıyor, dedi tekrar diğeri…
Biraz sonra iki adam geldi, Sarıkız’ın ipinden tuttular, götürmek için çektiler.
“Bu kadar sütümü sağdın, onları sattın, parasını topladın. Bunca para şimdi ne senin işine yarıyor, ne benim, ne de bir başkasının” dedi Sarıkız…
-Niye böğürüyor şu inek, diye sordu adamlardan biri…
-Evinden gidiyor diye herhalde, dedi kasap… Paraya çevrilmeye gittiğini bilse ne yapardı acaba?..
 

Stop
Muammer Erkul
29 Haziran 2007 Cuma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir