İmtihan
Dördü de aynı evdeydi. Sabah uyandıklarında iş işten geçmişti ve bunun anlamı da; matematik finalinin kaçmış olduğuydu…
Biraz da ikna kabiliyetlerine güveniyorlardı hani. Nasılsa matematikçi sakin bir adamdı…
O gün okula bile uğramadılar!
Yarın…
Dördü bir ağızdan konuşuyordu, çünkü panik halindeydiler. Sebebi; hocanın, mazeretlerini kabul etmiyor olmasıydı.
Fakat onlar, sabah erkenden evden çıktıklarını, beraber arabaya bindiklerini ve lastik patladığı için sınava yetişemediklerini söylemekte ısrar ediyorlardı…
Sonunda… Dördüne de uzun uzun baktı hoca. Ve dedi ki:
-Tamam. Üç gün sonra gelin. Dördünüzü imtihan edeceğim…
Bu iyi haberdi işte. Hatta zaferdi…
Sınava girmemişler, diğerlerinden fazla beş gün kazanmışlar… Ve herkesi atlatıp, hocayı da kandırmışlardı.
Dışarı çıktıklarında ellerini biribirlerinin ellerine vurdular.
Üç gün sonra…
-Umarım bu ekstra günlerde iyi çalışmışsınızdır…
-Çalıştık hocam.
-Geçmek için en az 50 puan almanız gerektiğini biliyorsunuz değil mi?..
-Biliyoruz hocam.
-Yine biliyorsunuz ki; “söylediklerinize inandığım için” tekrarladım bu sınavı… Ve arkadaşlarınıza “haksızlık” denebilecek kadar da basit sorular hazırladım sizler için…
Kağıtlarınızı, oturacağınız yerlere koydum. Haydi, şimdi sınıfa girelim ve başlayalım…
Sınıfta dört kağıt vardı; sınıfın dört köşesine gelen, biribirine en uzak sıraların üzerinde…
Dört öğrenci birer kağıdın başına gitti.
Kağıtların ön yüzünde dört soru vardı; kenarlarında “10 puan” yazan… Ki bunlar, neredeyse ilkokuldan bu yana her gün çözdükleri problemlerdi ve bunları dördü de bir nefeste çözebilirdi.
Altmış puanlık tek soru arka sayfadaydı.
Ve o, diğerlerinden bile kolaydı aslında…
Kağıdın üstündeki soru cümlesi şuydu:
“Patlayan, hangi lastikti?..”
Hoca, sınıfın bir kenarından; dört köşeye oturmuş öğrencilerini süzüyordu sessizce.
——————————————————–
Gülümse
Tatsız şarkıları sök at dilinden.
Sıcak mendiller esip dururken,
İpekten nağmeler çıksın telinden…
İşte, hasretinle üşüyüp duran
Benim, penceremde akşam olurken
Sensin gölge diye yüzüme vuran…
Pas tutmuş kapımı çalsan diyorum.
Gökyüzünde tam dolunay olurken,
Bir daha gitmesen kalsan diyorum…
Ne olursun bırakalım kavgayı;
Kim gülüyor söyler misin ölürken?..
Ne olursun, bırakalım kavgayı…
İlhan Palalı
Email kutusu
Bir kaç güzel söz
Kimden: şerife özdemir
Kime: muammer.erkul@ihlas.net.tr
Konu: Birkaç güzel söz
….
Selam ve dua ile…
İçimden geldi de, günün anlam ve önemi ile alakası olmayan, hatta aklıma nerden geldiğini bilmediğim birkaç söz yazayım dedim…. İhtiyacımız olduğundan belki de…
…
*Güneşe, batmaktan ziyan gelir mi?
*Gülün dikene katlanması onu hoş kokulu yaptı…
*Bulut ağlamazsa yeşillik nasıl güler?
*Ağaç isteyen, tohuma sahip olmalı.
*Işığı önüne al yürü. Gölgen arkandan ister gelsin, ister gelmesin!
*Herkesin bakmadığı yönden cihana bak.
*Söz kalbten çıkarsa kalbe kadar gider, dilden çıkarsa kulağı aşamaz.
………..kalbten çıkan güzel sözlerle……..
Ölüm
Var mı ki bu dünyada ölüm kadar yaşayan
Ve ecel tek tek mi geçiyor vücutlardan
Elbet birgün tükenir
Saatin kalbinden damlayan zaman
Yaşamak düşmektir
Ölüm de taban
Ölüm tek çıkış
Dünya zindanından
Ölüm bir bakış
Hep mezarlıktan
Ölüm bir soru
Ki cevapsızdır
Ölüm bir koru
Elde tutmaktır.
İnsan arar durur hep özgürlüğü
Asıl ölen bulur ölümsüzlüğü
Bundan düşündürür ölüm sözcüğü
Genç Şair?
Hayattan bir kesit
Bu aşağıdaki olayın gerçekten yaşanıp yaşanmadığını bilmiyorum ama asılsız bir hikaye olsa bile ibret alınacak çok şeylerin olduğuna inanıyorum. Sağlıcakla…
Celal Ünver
Acelesi olduğunu onu görür görmez anlamıştım. Sağanak halinde yağan yağmura aldırış etmiyor, ezilmiş haline ramen sağa sola koşuyordu. Yanına sokularak “Hayrola teyzeciğim” dedim. “Bir derdiniz mi var?..”
Sıcak bir tebessümle; “Buraların yabancısıyım evladım. Hastane tarafına gidecek bir araba arıyorum” dedi…
“Biraz beklersen aynı dolmuşa binebiliriz” dedim. “Oraya geldiğimizde size haber veririm”..
Teşekkür ederek yanıma yaklaştı ve küçük bir çocuk gibi şemsiyenin altına girdi. Nurlu yüzü yağmur damlacıklarıyla ıslanmış ve yanakları pembe pembe olmuştu.
“Torunlarımdan biri menenjit geçirdi” diye devam etti. “Ziyaret saati bitmeden uğramak istemiştim.”
“20 dakikanız var” dedim. “Hastane yakın ama bu havada araba pek bulunmuyor…” Durağa herkezden önce geldiğimiz için dolmuşa rahatça bineceğimizi sanıyordum. Ancak araba yanaştığında arkamızda duran 4-5 kişinin bir anda hücum ettiğini gördüm. İçeriye doluşan ve arkadaş oldukları her hallerinden belli olan adamlara; “Önce biz gelmiştik. Sırayı bozmaya hakkınız var mı?” dedim.
Ön koltukta oturanı; “Hak istiyorsan, Hakkari’ye gideceksin arkadaşım” dedi. “Hem oradaki haklardan KDV de alınmıyormuş”… Bu laf üzerine attıkları kahkahadan bindikleri araba sallanmış sinirlerim allak bullak olmuştu. Sakinleşmeye çalışarak “Ben biraz daha bekleyebilirim” dedim. “Ama şu ihtiyar teyzenin hastaneye yetişmesi gerekiyor..”
Bu defa şoför lafa karışarak; “Teyzenin arabaya filan ihtiyacı yok be kardeşim. O bir yolunu bulur” dedi. Tekrar kopan kahkahalarla birlikte araba uzaklaşıp gitti. Yaşlı teyzeye baktım tevekkülle susuyordu. 5-10 dakika sonra gelen bir başka dolmuşa onunla beraber bindim ve şoföre teyzeyi hastanede indirmesini söyledim. Yaşlı kadın, yapacağı ziyaretten ümitsiz görünmesine rağmen şikayet etmiyordu. Üstelik trafik de yarı yolda tıkanıp kalmıştı.
Şoför, “Yolun bu durumu hayra alamet” değil. Sebebini anlasam iyi olacak..” Arabayı çalışır vaziyette bırakıp ileri doğru yürüdü ve biraz sonra döndüğünde; “Kısmete bak yahu” dedi. “Bizden önce kalkan dolmuşa kamyon çarpmış”.. Heyecanla “Birşey olmuş mu?.. Yani yaralı falan var mı?” diye sordum. “Dolmuşta bulunanları teyzenin gideceği hastaneye kaldırmışlar..”
Göz ucuyla yaşlı kadına baktım. Solgun dudaklarıyla birşeyler mırıldanıyor ve sanki onlar için dua ediyordu..
Şoför koltuğa yavaşça otururken “Kısmet işte” diye tekrarlayıp duruyordu.
“Sen kalk koca bir kamyonla çarpış. Hem de Türkiye’nin öbür ucundan Hakkari plakalı bir kamyonla..”
18 ARALIK 1999 CUMARTESİ
10 Ramazan 1420
*Rûmî: 1415-Kasım: 41
*12. ay, 31 gün, 50. hafta. Yılın 352. günü-Kalan gün:13
*Büyük İslâm Âlimi İmam-ı Gazalî hazretlerinin vefatı. (1111)
*Said Halim Paşa’nın Ermenilerce katledilmesi. (1921)
STOPLAYANLAR
Mustafa Koçyiğit-Aksaray, Nurullah Ercan, Doğuş Doğukan, Olcay Saral, Ömer Faruk Altuntaş, İbrahim Şaşmaz-Karaman, Haşim Akdağ-İzmir, Fevzi Çakmak-Ayvalık, Ayla Öztopal, Dilek Karaca, Şerife Özdemir, İlhan Palalı, Hasan Deliküçük, Aykut Öztabak, Ümit Bartan, Lokman Hekim Akşen, Serap, Fatih Işık-Mardin, Yıldız Ay, Gül Özçelik, Özgür Yağcı, Okan Çıtlak, Mehmet Ergin, Hasan Rıdvan Özdemir (Mutlu Babacan)
Stop
Muammer Erkul
18 Aralık 1999 Cumartesi