Nefret etmek meslek midir?
(Atgözlükleri sadece atlara… Ve mecazî manada da “hedefine koşan” insanlara yakışır.)
Tasvip etmemek ile nefret etmek arasında öyle büyük bir fark-uçurum var ki; bunu ancak “at gözlüğü takmış olanlar” anlayamaz…
Anlatabiliyor muyum?
…..
Hadi “anlamadım” deyin bakalım!..
Bu laflar nereye geliyor biliyor musunuz?
Şuraya:
Bülent Ecevit’i tasvip etmiyor olabilirim; ama ondan nefret etmiyorum…
…..
Nefret kelimesinin bile bir namusu var çünkü.
ÇÜNKÜ NEFRET KELİMESİ BİLE ANCAK KENDİ ANLAMININ KOYNUNA YAKIŞIR!..
Devlet Bahçeli’yi tasvip etmiyor olabilirim; ama ondan nefret etmiyorum…
Mesut Yılmaz’ı tasvip etmiyor olabilirim; ama ondan nefret etmiyorum…
…..
Tansu Çiller’i tasvip etmiyor olabilirim; ama ondan nefret etmiyorum…
Recai Kutan’ı tasvip etmiyor olabilirim; ama ondan nefret etmiyorum…
Muhsin Yazıcıoğlu’nu tasvip etmiyor olabilirim; ama ondan nefret etmiyorum…
Daha saymamı ister misiniz?..
…..
(Parantez içinde) Beni tasvip etmiyor olabilirsiniz; ama bu, benden nefret edeceğiniz anlamına gelmiyor!..
Öyle değil mi?)
Dedeleri posta güvercini besleyicisi olan…
Şimdinin, zorla ve bedava cep telefonu hediye edicileri;
Kendi nüfuz sahalarında, akla hayale gelmeyecek yazılar ve karikatüler ile “nefretlerini” sapladılar…
Kime?
Bütün ömürleri boyunca “kendilerine de hizmet için” ömür tüketmiş Süleyman Demirel’e…
Belki onlar da benim gibi partisiz…
Ama herhangi bir partinin angajmanında olmamak, bu ülke için baş koymuş, özellikle liderlik vasfı taşıyan kelle koltuktaki insanlara körlemesine saldırmak anlamına da gelmez.
Yarasalar bile önlerine her çıkana toslamıyor, değil mi?..
Benim de Demirel’e kızdığım çok olmuştur…
Lakin Süleyman Demirel’i tasvip etmiyor oluşum ondan nefret edeceğim manasına gelmiyor.
Nefret etmek bir meslek değildir…
Gözleri olmayıp radar sinyalleriyle hareket edenlere, malum “yarasa” denir…
Gözleri kapalı, sinyalleri de bozuk olanlara ise; “bu ülkede nefret ederek geçinenler” denir!..
İki noktayı bilmek bence çok önemli:
Nefret etmenin bir “meslek” olmadığını ve nefret kelimesinin bile bir namusu olduğunu…
ÇÜNKÜ NEFRET KELİMESİ BİLE ANCAK KENDİ ANLAMININ KOYNUNA YAKIŞIR!..
———————————————————
Depremden 9 ay sonraki doğumlar
Komediye bak şimdi!..
Tam manâsıyla “Günün Mektubu!”
…..
Zamanında bizim aklımıza “neler” gelmiş, ve üstelik yazmışız, üstüne üstlük yayınlamışız…
Birilerinin de aklında kalmış ki dikkat etmişler…
Veee, aşağıdaki mektubu aldım geçen gün.
Kimden: H… Koca
Tarih: 15 Haziran 2000 Perşembe 12:06
Konu: 17 Ağustos depremi ve doğumlar
…..
“Sayın Muammer Bey;
Bildiğiniz gibi, bundan dokuz ay önce bir deprem felaketi yaşadık. Eşim bir hastanede doktor ve yönetici olarak çalıştığı için, aklına ilk gelen Mayıs ve Haziran aylarında doğumların düşeceği olmuştu.
Ondan birkaç gün sonra da siz, bu aylarda doğumhanelerin tatil yapacağına dair bir yazı yazmıştınız.
…..
Merak ettiniz mi bilmiyorum ama, işler hiç de umulan gibi olmadı.
En azından şimdilik!
Sıkı durun. Size birşey söyleyeceğim:
Doğum sayısında hiçbir azalma yok!..
Hatta geçen gün normalde 10 olması gereken sayı, 19 olmuş… Anlayacağınız, doğumhanelerde şu anda tatil değil yoğun bir tempo var…
Ne diyeyim. Türk milleti çalışkandır!
Saygılarımla…”
Bana ne düşer şimdi?..
Türk milletini henüz tanımamış olduğumu…
Ve yapmış olduğum gâfilane ve cahilâne tahminimde yanılmış olduğumu itiraf etmek…
Öyle değil mi?
Stop
Muammer Erkul
30 Haziran 2000 Cuma