Bugünlerde herkes aynı sorunun cevabını merak ediyor:
Özal, acaba zehirlenerek mi öldü, yoksa eceliyle mi öldü?..
Yanlış biir: Ecel, her mahlûkun, her canlının ezelde takdir edilmiş olan ölüm vakti, Ahirete göç zamanı, demek…
Yani ecel gelmeden ölünmez!
Veya ölmüş ise ecel zaten gelmişti…
Soru şöyle aslında:
Özal zehirlenerek mi öldürüldü yoksa kalbindeki hastalıktan mı vefat etti?
Böyle sorunca da hem öyle diyenler var hem de böyle diyenler…
Zehirlenmedi, kalpten öldü diyenlerden bir tanesi de malum ki Kartal Demirağ.
Kartal Demirağ, şu an başka bir suçtan hapis yatmakta. Kendisini şu an hatırlamamızı sağlayan suç, rahmetli Özal’a suikast teşebbüsüydü. (Bir süre sonra Özel kendini vuran bu adamı affetmiş ve cezaevinden çıkmasını sağlamıştı.)
Çoğu kimse gayet iyi hatırlar:
Turgut Özal, binlerce kişinin önünde konuşurken ardı ardına birkaç el silah sesi duyuldu ve sonra yerde komando tekniğiyle yuvarlanarak kaçmaya çalışan ince bir genç adam görüldü…
Ateşlenen mermilerden biri, elinin başparmağı kenarındaki yumuşak kısma isabet etmişti Özal’ın, bir başka mermi de tam göğsü önünde duran parmak kalınlığındaki mikrofon demirine rastladı.
Birkaç saniye sonra ayağa kalkan başbakan, hala kulaklardan silinmeyen o tarihi cümleyi söyledi:
“Allah’ın verdiği canı ondan başka alacak yoktur!”
Yani “eceli gelmeyen kimseyi öldüremezsiniz, benim de ecelim gelmemiş, ömrüm bitmemiş, biz ancak O’na teslim olmuşuz” anlamındadır…
Özal’ın zehirlenmediğine inananlardan biri Süleyman Demirel, diğeri de Mesut Yılmaz…
O dönemi hatırlayanların malumu ki; Demirel rakip gördüklerinin ismini söylemezdi. “Hükümetin başı” gibi ifadelerle anardı. Özal için de “Çankaya’nın şişmanı” dediğini hatırlıyorum. Mesut Yılmaz ise (birçok itiraza rağmen) Turgut Özal’ın kendi eliyle Anavatan Partisi’nin başına getirdiği ama sonradan “hayatımın en büyük hatası” dediği kişi…
Ve 19 yıl sonra…
Zehirlendi/zehirlenmedi tartışmaları yüzünden merhum Cumhurbaşkanımızın kabri açıldı. Ve bedeni bir bütün olarak, yeni gömülmüş taze bir ölü gibi topraktan çıktı!
Bunun fiziksel olarak, mantıklı bir izahını kimse yapamıyor…
(Oğul Ahmet Özal’ın, Türkiye Gazetesi’ndeki röportajı saklanacak bir belgedir.)
Bugüne kadar hiç bir siyasi partiye üyeliğim veya angajmanım olmadı. Bu işin bana göre olduğuna inanmıyorum…
Bütün siyasilerin beğendiğim işleri de olurdu, hoşlanmadıklarım da…
Çocukluğumdan beri, yaşadığım zamanlar içinde kendime yakın bulduğum ilk ve tek siyasi lider rahmetli Turgut Özal’dı… Vefatından sonra da yıllarca onun yerine kimseyi oturtamamıştım…
Bunca yıl zarfında, köprülerin altından nice sular geçti…
“Benim yaptıklarımı ancak on yıl sonra anlayacaksınız” diyen adama yapılanları, bizler ancak yirmi yıl sonra ve yeni yeni anlamaya çalışıyoruz!
Söylemek istediğim şuydu aslında:
Özal, özel bir insandı ve gerçek bir liderdi. Ama, bir insandı…
Özet olarak ne yaptık biliyor musunuz o insana?
Öldürünceye (veya ölünceye kadar) onunla mücadele ettik, uğraştık, kötüledik… Üzerine çullandık, bütün dertleri sıkıntıları üzerine yığdık… Bezdirdik, bıktırdık…
En sonunda, öldü kurtulduk(!) veya belki de o bizlerden kurtuldu…
Şimdi, iki tane on yıl geçtikten sonra aradan, onun hatıralarını kurcalıyor, mezarını tırmalıyoruz!
Sadece Özal ile sınırlı değil ki konu…
Çevrenize bakın; işyerinize, ailenize, arkadaşlarınıza…
Dünya herkesin birlikte yaşayacağı kadar geniş ve şu dünyada herkesin yürüyeceği kadar yollar var.
Fakat çoğu kimse birbirinin önünü kesmek, kuyusunu kazmak, işini bozmak çabasında!..
Yazık değil mi?
Yolda durup birbirimizle boğuşmak hem kendi ilerleyişimizi durduruyor ve hem de yolu tıkayıp arkadan geleceklerin geçmesini engelliyor!
Hâlbuki uzaklara varabilmenin yolu, yollarda “ilerlemekle” mümkün!
Muammer Erkul
artıStop / 15 Aralık 2012 Salı
www.muammererkul.com
Kalemine kuvvet, bedenine zihnine sağlık abi. Net, özet…
ABDULLAH ÇALIŞKAN
@HayattrSevgi: @SelcukBekar @merkul kesinlikle haklısınız herkes eceli gelince ölür,ölüm sebebleri bahane olur…
Süleyman Demirel’in tuhaf ve süpheli bir ısrarla rahmetli Özal’ın zehirlenmediğini söylemesi konusunda Şamil Tayyar’ın bir teklifi olmuş, haberler arasında yer almıştı. Aynı miktarda zehiri Süleyman Demirel’e vererek denemekten bahsetmişti. Hoşuma gitmişti bu fikir. Kurtulursa Demirel’in haklı olduğunu anlar bizler tatmin oluruz. Kurtulamazsa bizim haklı olduğumuzu anlar, Demirel tatmin(!) olur! Olur mu olur:)
Evet eceliyle öldü Turgut Özal, hem de ölümün güzeliyle, öyle hüsn-i zan ediyoruz belirtilere bakarak… Ama “niye” ve “hangi sebeple” öldü, bunun da gün ışığına çıkarılmasını istiyoruz.
Hicran Seçkin