İp parası makbuzu
Başbakanlık dönemiydi. Onu, halkın oylarıyla iktidardan indiremeyeceklerini anlamıştı birileri… Akabinde 27 Mayıs Devrimi ile Yassıada’ya götürülüp, hiç sebepsiz yere idam edildi Adnan Menderes.
İdamın hemen ardından, hanımı Berin Menderes’e gitti birileri. Ellerinde bir “makbuz” vardı…
Makbuzun üzerinde “Menderes’i asmak için kullandıkları ipin bedeli” yazıyordu…
Ve bu adamlar, işte bu parayı tahsil edebilmek için Berin hanımın kapısında duruyorlardı…
Bugün 27 Mayıs
“BUGÜN BAYRAM”dı yakın zamanlara kadar hatırlarsınız…
(Bu konuya da parmak atmak gene rahmetli Özal’ın hatırına gelmişti…)
Adı “Özgürlük bayramı mı, Hürriyet bayramı mı, Anayasa bayramı mı” neydi, doğru düzgün hatırlamıyorum bile…
İşte o zamanlara kadar birileri neden seviniyordu bugünlerde, ne anlıyorlardı bu günden bilmiyordum. Ve umurumda da değildi…
Benim ve arkadaşlarımın bildiği, umursadığı ve sevindiği şey şuydu ki;
Mayıs 27, bir gün tatil demekti!..
Bugün, TC tarafından da aklanmış ve kendisine yapılan büyük anıtmezara devlet töreniyle defnedilmiş olan Adnan Menderes’in aslında bir tek suçu vardı.
Birileri tarafından hiçbir şekilde affedilemez ve affedilemeyecek olan bu suç; “tek parti” dönemini tarihe gömmek ve iktidarı “millî şef”in elinden almaktı…
…..
Ben millî şef İsmet İnönü’nün, bir asırlık hayatının ardından öldüğü zamanı da hatırlıyorum… Çünkü okulun bütün çocuklarını toplamışlar ve saygı duruşuna dikmişlerdi…
Adnan Menderes’li yıllarda biz dünyada yoktuk. Ama inanıyorum ki bizler Menderes’in dünyasında vardık!..
Çünkü o büyük bir liderdi…
Değil idiyse; ondan “onu asacak kadar” neden korktular?..
Yok öyle ise, liderlik vizyonuyla zaten bugünleri görüyordu…
O, büyük bir imtihanın zor bir sorusuydu.
Bir kısmı geçmişti bu sorudan, bir kısmı geçememişti…
Pek çoğu yanlış yaptığının itirafında şimdi…
Bunu söyleyemeyip; “Bugün olsa gene asardım” diyenlerse, bunca yılını -en azından bu konuda- boşa geçirdiğini itiraf “edemeyen” kişiler…
Bir süre önce ölen (Menderes’le hesaplaşmaya giden) o zamanın Orman Bakanı’yla kendi evindeki sohbetimizden bahsetmiştim size…
Çilenin böylesi
(Aynen bir ansiklopedi, bir mecmua gibi hazırlanmakta olan Türkiye Gazetesi Takvimi’nden de “Menderes’i nasıl astılar” isimli bir yazıyı aktaracağım size.)
Menderes ile aynı târihlerde, İmralı Adası’nda hükümlü bulunan Hüseyin Üzmez’in, görgü tanıklarına dayanarak yazdıkları var.
Aşağıdaki dehşet tablosunu da Üzmez’in “Çilenin Böylesi” isimli kitabının 356-359. sayfalarından utanarak alıyorum.
“…İdam gömleğini giyindirdiler. Ellerini arkadan kelepçelediler. Aynı tahta sandalyenin üzerine oturttular. O sıra, bir kaynaşma oldu. Divan Başsavcısı Altay Ömer Egesel geldi. Yanında Selman Yörük ve daha birkaç Yassıada hâkimi de vardı. Boynuna fermanını taktılar. Beyaz idam gömleğinin altından kravatının üst kısmı görünüyordu. Biri, kravata parmağını taktı ve şöyle bir çekti. Menderes de boş bulunmuştu. Yüzükoyun yere uzandı. Elleri arkadan bağlı olduğu için kendini kollayamamış, döşemenin eski tahtaları suratını yırtmıştı. Kaldırıp yerine oturttular. Egesel alaylı alaylı gülerek sordu: “Dini telkine lüzum var mı?” Menderes boynunu büktü ve gâyet zayıf bir sesle; “Fena olmaz!” dedi. Ziraat teknisyeni Erçetin Eşiyok’un odasına aldılar…”
…..
“…Menderes tam 14.29’da sehpaya çıkıyor. Yüzü bembeyaz, gözleri dalgındır. Birşeyler mırıldanıyor. Ne dediğini kimse anlamıyor. Cellât ipi boynuna geçiriyor ve sandalyeye bir tekme vuruyor. Menderes, boşlukta sallanacağı yerde masanın üzerine, oradan da yere yuvarlanıyor. Çünkü ipin diğer ucu, sehpaya bağlanmamıştır. Bana anlatanlar diyorlardı ki: “Birdenbire çeeek!” diye bir emir verildi. Biz de sanki daha önce bir kaç defa prova yapmışız gibi ipin meydanda bulunan ucunu tuttuk ve çektik. Asâbımız bozuktu. Çok çekmişiz. Menderes’in kafası sehpanın üst tarafına çarptı ve kanadı. Sonra “Çok çektiniz, biraz gevşetin!” dediler. Gevşettik ve binbir güçlükle ipi sehpaya bağladık. Menderes henüz ölmemişti. Can çekişiyordu. Başından, şakağına doğru ince bir kan sızıyordu. Onun için önden ve yakından resim çekmediler.
Cellat, bacaklarından tuttuğu cesedi sağa-sola çevirdi… Bir ara Egesel’e döndü:
“Baba, ver öbürlerinin de işini bitireyim!”
İki kere uçurmak(!)
Aynı hadiseyi, rahmetli Adnan Menderes’in asıldığı dönemde İmralı Cezaevi Müdürü olan Acaroğlu’nun, o elîm hadiseden yıllar sonra “Menderes’in iki kez asıldığını” belirterek şöyle anlatıyor:
“Başsavcı Egesel beni içeri çağırmıştı. Döndüğümde baktım rahmetli imiş. Yere basmış, cellât Kemal onu yine yukarı çekip yeniden asıyor. Cellat Kemal bana dedi ki:
-Bu adam her Perşembe beyaz atın üstünde Yassıada’dan uçup Eyüp Sultan’a namaz kılmaya gidiyormuş. Ben de onu ikinci defa uçuruyorum ki, beyaz ata binemesin…
Bu çılgınca davranış ölüye hakaret ve cesede eziyettir…”
…..
(Bahsedilen bu Cellat Kemal’i tanımıştım… Sabrınız varsa anlatırım…)
……..
Y.B.Bakiler / 20.9.97 Türkiye
Yalçın Toker / Zirvede Kavga s.35
Hasan Hüsrev / Türk Edebiyatı, Haz.94
İbrahim Refik / Tarih Şuuruna Doğru
Stop
Muammer Erkul
27 Mayıs 2000 Cumartesi