Tekrar tekrar söyledik ya; sözümü tutmuş adamcağız. Kurbanını saksıda kesmeye çalışmamış. Peki ne yapmış? Banyoda kesmeye çalışmış! Haydaaa!..
Kimse görmesin diye gecenin köründe getirmiş zavallı hayvanı apartmana. Saat 03 sularında karanlık merdivenlerde yankılanan hicranlı bir ses:
“-Bbbeee eee ee!..”
Eyvah! Şimdi bunun ağzını bağlasa, olmaz. Gün doğmadan kesse, o hiç olmaz…
“-Bbee eee ee!..”
E tabii korkuyor hayvan… Hayvan korkuyor da, adam korkmuyor mu? Hem de ne biçim! Hayvandan bile çok korkuyor; biri şikayet edecek de polis zoruyla alacaklar kurbanlığını elinden, diye…
Hatırına birden gelen ahbabını arıyor. Bu işlerle ilgilenmediğini biliyor ama, yakında ciddi bir kaza geçirdiği için, onun kullandığı “ağrı kesici-sakinleştirici” ilaçların bu hayvancağıza da iyi gelip gelmeyeceğini soracak!..
-Mümkün aslında, diyor gece yarısı uyandırılmış olan adam. Ama söylemem gerekir ki; ben kaza sonrasını bırak, yaptığım kazayı bile hatırlamıyorum. Çünkü o gece meyhaneden geliyordum… Sen de benim yaptığımı yaparak, hayvana,,, demeye kalmadan bi kavga, “küt” diye vuruyor telefonu suratına!..
Sonra ne oluyorsa oluyor işte… Susuyor mu hayvan, veya salona kaçıyor da televizyonu akvaryuma, çiçek saksılarını koltuk takımlarına, fotoğraf albümlerini ise mutfak dolaplarından düşen kavanozlardan akan reçellere katıp karıştırıyor mu, artık o kadarını ben bilemem yani… Yahut kat sakinlerinin asansör kabinine (korkudan) yapılmış küçük ve siyah, top top şey’leri bulup, apartman yöneticisine; “bunlar da ne”, diyerek şikayet etmelerinden sonra, apartmanın kapıcısı bayram sabahı daire daire dolaşıp dedektiflik yapıyor mu, bilmem… Ya da gecenin üçünden sonra “beee, beee” sesleriyle yataklarından fırlayıp bir daha uyuyamayanlardan, bayram namazını kılarken uyuklayanlar oluyor mu, onu da bilemem…
Bu kadar tantanadan sonra zavallı hayvancağız, o banyoda kurban ediliyor mu bilemem, en azından bilmezden gelirim!..
Ben bu kadar detayı bilmiyorum, ama bu işin bir kolay yolunun olduğunu biliyorum… Üç beş kilo et uğruna bir zavallı hayvanın, kendimin ve bütün komşuların ödünü patlatmamam gerektiğini biliyorum!..
Bir de; İhlas Vakfı’nın telefon numarasını biliyorum: 0212.513 9900
Her şeyle onlar uğraşıyorlar. Benden (ve diğer kimselerden) usulüne dikkat ederek vekalet alıyorlar, işi hallediyorlar. Ben rahatım ve paşa paşa el öpmeye gidiyorum. O kadar vaktim kalıyor ki, çağırsanız size bile gelirim!..
Bu işle ilgili soruların dini boyuttan cevapları beni aşar… Ben, ancak yaptıklarımı anlatabilirim size. Fakat çok önemli bir satır ilave edeyim ki; yurt içinden ve Türk dünyasından gelen çok sayıdaki öğrenci, yıllardan beri işte bu yurtlarda, sizin ve bizim kurbanlıklarımızın etini yiyerek ilim tahsil ediyor ve insanlığa faydalı kişiler olarak hayata atılıyorlar…
İhlas Vakfı’nın şu numarasını saklayın, lazım olacak: 0212. 513 99 00
http://www.ihlasvakfi.com
e-mail: ihlasvakfi@ihlasvakfi.com
Biliyorum ki, bu sene olmazsa bile başka bir zaman mutlaka size de lazım olacak…
…….
İMZA GÜNÜ: Aşk-ı Mevlâna isimli kitabımızın ilk imza günü, Mevlanâ hazretlerinin vefat yıl dönümü olan 17 Aralık’ta (Pazartesi günü) Yazarlar Birliği’nde, saat 14.00’te yapılacaktır… Yazarlar Birliği, Cağaloğlu Kız Lisesi ile Sultanahmet’ten geçen tramvay yolu arasındadır. Tlf: 0212 527 75 17
Stop
Muammer Erkul
16 Aralık 2007 Pazar