Sevgi sözcüklerinin zamanı
Brillance dergisinin editörü sayın Ömer Aşıcı, arşivlik bir sayı daha göndermiş bana…
Bu dergiyi sevmemin başlıca sebeplerinden biri de seçilen konuları. Keşke herbiriniz birer Brillance sahibi olabilseydiniz de; bize ait, özümüzden, kökümüzden gelen “yazmadan ebruya kadar, halıdan taş işçiliğine kadar” sanat-el sanatlarımızı tekrar hatırlamış olsaydınız.
Sözü fazla uzatmadan, Ömer Aşıcı’nın giriş bölümündeki “Sevgi sözcüklerinin zamanı” isimli yazısını sunuyorum sizlere; bütün olumlu ve sevgi dolu çabaları ayakta alkışlayarak…
”Seni seviyorum!” deriz yeri geldiğinde…
Ya da ,”Sana olan sevgim o kadar büyük ki hayatım, anlatamam” diye başlarız…
Bu romantik ve güzel sözcükler özde şiirsel bir tat içerse de, sanılır ki sevgi sözcüklerinin yakışık olanı, sadece aşk üstüne olanlar, aşk adına adananlardır… Oysa sevgi herkes için, her durumda ve her zaman, limitsiz olduğunda anlamlıdır…
Ve sevgi herkesin sığındığı liman, barındığı mekan olduğunda, o kerre önem ve değer kazanır…
Sevginin mutlak kariyeri, güneşi ve kaynağı, paylaşılır olandır…
Sevgi, eğer paylaşılırsa büyür, kol atar ve serpilir…
Günlük ilişkilerimizde sevgi dileyenlerin, sevgiye dokunmak isteyenlerin ve sevgiye sığınmak isteyenlerin ortak yazgısı da, çoğunluk bozuk parkurlarda bozuk para gibi harcanmaktan geçiyor…
Aslında bir toplumda neyin eksikliği giderek yoğunlaşıyorsa, onun özlemi ve gereği de o ölçüde artıyor…
O nedenle toplumumuzda hep üstüne konuşulan, ama en çok dışlanan ve adına cimrilik edilen de; sevgi ve sevgi sözcükleridir…
Politikacı, muhalifini sevmez!..
Rakipler, birbirini sevmez!..
Aydınlar tartışır, birbirlerinin fikirlerini sevmez!..
Bürokrasi, yurttaşı sevmez!…
Tembel, girişimciyi sevmez!..
Kim ve ne iş yapıyorsak yapalım, bu paradoksun çözümü için parolamız şu olabilir;
Eğer sevilmek istiyorsanız, önce siz sevin!..
Ve…
Gülümseyin!..
Gülümsemenin bir kulaktan diğer kulağa olanı, kesinlikle sevgiye giden parkurun çiçekli ve güneşli başlangıç noktasıdır…
Herkesin sizi sevmesini istiyorsanız, gülümseyin…
İşyerinizde, ofisinizde, masanızda, makamınızda, tezgahınızda, evinizde, yolda, sokakta, yolculukta gülümseyin…
Gülümsemeler çoğaldığında sevgi çıkagelir, sevgi geldiğinde de, negatifler daha çabuk yenilir, karamsarlığın yerini iyimserlik alır…
İyimser bir insan, kötümserden çok daha iyidir ve çok daha sağlıklıdır.
O yüzden iyimserliği ve sevgiyi yüreğinde taşıyan insan için hayat; bütün karmaşasına, krizlerine ve olası sorunlarına karşı, yaşanılası olandır…
Aristo; bu açıdan trajik ama çok gerçekçi bir söz eder:
“Sevmek acı çekmektir, sevmemek ölmektir…”
O yüzden sevince, en iyisi yürekten sevmeli…
Çıkarsız, sınırsız ve gıcır gıcır sevmeli…
Sadece bu ülkede birbirimizi sevmek bile, gerektiğinde dünyaya bedel olabilir çünkü…
Sevgiye hâlâ bir türlü kulp bulamıyorsak, sevgi ve sevgisizliği iç içe kodlayıp, birbirimize en azından şöyle de yaklaşabiliriz:
“Beni az sev!.. Ama ne olur uzun sev!..”
Sevgi üstüne bu yazının finalindeki manşetimizi atalım:
Eğer bir kimseyi, kimse sevmiyorsa; bunun nedeni araştırılmalıdır… Eğer bir kimseyi herkes seviyorsa, bunun da nedeni araştırılmalıdır…
Dilerseniz araştırmaya kendinizden başlayın ve sevgiye giden erdemli yolda, Yunus Emre’nin dizesini hatırlayın:
Gelin tanış olalım,
İşi kolay kılalım
Sevelim, sevilelim
Dünya kimseye kalmaz!..
—————————————————–
Sevilmeyi unuttum
Yüzümde tebessüm sahte/Kendimi gülmeyle avuttum/Sahte bakışlardan sonra/Gerçek görmeyi unuttum/Yalanları kınadım/Hep doğru olanları savundum/Yaşıyor muyum, ben sana sormayı unuttum.
Yoruldum gerçekten sevmekten/Benzettim sevdiklerimi katile/Gururum kırıldı şimdi küskünüm/Sevmeyi öğrettim de;/Tanıdığım tüm kalplere/Candan, içten sevilmeyi unuttum.
Bilmediğim hiçbir şey yoktur;/Şairim dostlar, çok bilmişlik var bende!../Sanırdım ki çözüm bulunur her bir derde/Yalnızlığımı öldürmeyi unuttum.
Gülmeyi senden öğrendim/Hayat sensiz bir tanem/Hep seni düşündüm durdum/Gündüzüm gecem/İsmin aklımda her bir an/Ama güzelim, bitanem/Sana “seni seviyorum” demeyi unuttum!
Hasan Doğrusoy
E-mail kutusu
From: Aysenur Karademir
To: muammer.erkul@ihlas.net.tr
Date: 26 Mayıs 1999 Çarşamba 14:37
Subject: SAYIN MUAMMER ERKULUN DİKKATİNE
Sevgili Muammer abi
Sizi ve köşenizi Aslıhan Güngör arkadaşım vasıtasıyla tanıdım. Sürekli takip edemesem de haftada birkaç kez köşenizi okuyorum. Okuyucusuyla bu derece bütünleşmiş bir bölüm hazırladığınız için sizleri tebrik ediyorum.
Bu size gönderdiğim ilk mailim. İnşallah devamı daha yakından tanıdıkça gelecek.
Ben de sizinle ve bu köşenin müdavimleriyle bir hikayemi paylaşmak istiyorum.
Sizden yeni bir okuyucunuz olarak ricam hikayemi kesinti yapmadan yayınlamanız.
Ciddi olarak hikaye yazmaya başlayan biri için teşvik verici böyle bir harekette bulunursanız size minnettar olacağım.
Daha öncede belirttiğim gibi bu üzerinde ciddi çalıştığım ilk hikayem. Yapmış olduğum yanlışlarda sizin gibi deneyimli bir kişinin hoşgörüsüne sığınıyorum.
Şimdiden size teşekkürlerimi sunuyorum.
Saygılar
Cevap: Bizi daha sık oku. Karakter uyuşmamış, yazı okunamıyor. Ayrıca hikâyen yayınlayamayacağım kadar uzun. Daha kısa yazılarını bekliyorum.
Sevgiler…
Unutma
Yarın yeni bir gün… Yeni bir başlangıç… Ve yeni bir şans olduğu için, dünlerden ve bugünden kalan artık, pislik ve çöpleri yarına süpürmeyeceğim!
Muammer Erkul
10 Haziran 1999 Perşembe