Sevginin kökü olur
(Yani, anla ki; sen beni sevmiyordun!..)
…….
Sen, kendin için, hoşuna giden bir oyuncağı seviyordun ve onu ele geçirmeye çalışıyordun, başkalarından evvel…
Sen, kendini seviyordun, beni değil!..
Şimdi, başka birine daha “onu sevdiğini” zannettirmeye çalışıyorsun, değil mi;
…hatta kendin bile “öyle olduğunu” sanarak!..
…..
Kandırma insanları…
Kandırma, kendini de; çünkü sen, sevmeyi bilmiyorsun!..
…..
“Seviyorum” zannedişlerini de sıvama “sevgi” diye gökyüzüne; çünkü bulutlar kapatıyor semayı!..
(Gene duymak ister miydin gerçeği?..)
Sevginin kökü olur…
Çeksen, çıkaramazsın… Kessen, ayıramazsın… Kırsan, koparamazsın!..
…..
Sevginin kökü olur;
Yine biter, yine çıkar, yine sürer yerinden!..
Çünkü sevgi;
Bir dağ keçisinin iştahla yediği sürgünde değildir!..
Çamurun içindedir çoğu zaman;
Toprağın, karanlığın içindeki köktedir sevgi!..
Bir keçinin iştahla saldırdığı, göğe bakan sürgünde değil; çamurla, toprakla ve karanlıkla savaşan köktedir sevgi!..
Köktedir sevgi!..
Mavi derinliğe “yalvarışlar” gibi uzanan canlı dallar ve yapraklar değildir sevgi;
Sevgi; belki ışığı hiç görmemiş ve görmeyecek olan karanlıkların içindeki köktedir…
Ve sevgi; sevdiğini “zannetmemek”tedir!..
——————————————————
Bir manda ve bir inek!..
BİR
Şimdi sözlüğe baktım. Basit, gündelik kullanılabilen, sıradan “Ortaokullar için Türkçe Sözlük”te şöyle yazıyor:
Manda: Kendi kendini yönetmesini beceremeyen bir ülkenin, başka bir ülke yönetimine verilmesi.
Suların ve çamurların içinde durmaya bayılan şu kapkara hayvanlardan başka bir anlama da gelip gelmediğini öğrenmek için bakmıştım sadece sözlüğe!..
İKİ
Manda olup olmadığımızı tartışanlar var. Açıkçası ben bundan pek emin değilim… Çünkü görüyorum ki hâlâ kendi başımıza yaptığımız pek çok işler var…
Ne zaman, ne kadar ve ne yiyeceğimize kendimiz karar veriyoruz meselâ… Biliyorum ki; bize söylenenler emir değil, sadece tavsiyelerdir…
Ürettiklerimizi de kime ve hangi bedele satacağımıza, yine kendimiz karar vermekteyiz, öyle değil mi?..
İşittiklerimiz, yine kesinlikle emir değil, menfaatimize uygun tavsiyelerdir!..
Zannındayız yani…
ÜÇ
(Çiftliğin sahibi nerelerde ise!..) Aç kalan ineğin sesini duyan komşu çiftliğin sahibi demiş ki:
Sana çok besleyici yem veririm. Biraz pahalı olur ama, sen bana karşılığını süt olarak ödersin, kolayca ödeşiriz…
Ne kadar iyiyim değil mi?..
…..
İnek, belki de karnı aç olduğu için inanmış işte…
Alıp yemleri indirmiş mideye. Ama; “Bu süt yetmedi” demiş adam. Daha çok süt vermen lazım. Daha çok süt verebilmen için sana daha çok yem vereyim… Ne kadar iyiyim değil mi?..
İnek, gene karnının sesini dinlemiş!
……
Fakat komşu çiftliğin sahibi, aldığı sütün yetmediğini söylemiş gene:
“Daha çok ye de borcunu çabuk öde, demeye başlamış. Daha çok yiyebilmek için daha çok yem al benden… Daha çok yem alabilmek için daha çok yıl borçlan bana… Daha çok yılların borcunu kapatmak için daha çok süt ver bana… Sakın kafanı kaldırma, oyalanma, sağa sola bakma… Sadece daha çok süt vermeyi ve borcunu ödemeyi düşün bana…
…..
Zavallı inek çaresizlik içinde, aslında yandaki çiftlik sahibi tarafından meşgul edilen sahibinin bir gün çıkıp gelmesini bekliyormuş hâlâ çaresizlik içinde…
Bu arada bir yandan borcunu ödüyor…
Fakat ödedikçe de durmadan borcu artıyormuş!..
——————————————————
Günde 5 milyon gazete satmak
(… devam)
… ÇOK KOLAY!..
Bu iş gerçekten KOLAY; eğer hepimiz bunun ÇOK KOLAY olduğuna inanabilirsek…
Lütfen bunu kafanızın içinde taşıyın birazcık..
Çünkü biz, bir milyon gazete satmanın ÇOK KOLAY olduğuna inandığımız gün 1 milyon gazete, 5 milyon gazete satmamızın ÇOK KOLAY olduğuna inandığımız gün ise 5 milyon gazete satacağız…
Ama 100 bin gazete satmak çok zor dediğimiz gün yüz bin gazete bile satamayacağız!..
Önümüzde duran tiraj raporları, KOLAY olacağına inandığımız rakamlar, bunun farkında olalım… Bu hep böyleydi ve hep böyle olacak…
Hangi sebeple inanırsak inanalım, ama yeter ki KOLAY olduğuna inanalım şunun…
Çünkü önemli olan ilk şey; bunun ÇOK KOLAY olduğuna inanmak…
Bunu anlamak da ÇOK KOLAY, öyle değil mi?..
Stop
Muammer Erkul
14 Haziran 2001 Perşembe