Seyir Defteri – 07 Ocak 2009 (Filistin’de bebek doğramak!..)

 

yaralcocuk

Filistin'de bebek doğramak!

 

"Onlara dua edelim, dedi Ahmet abim…
Çünkü dünyanın herhangi bir köşesinde, bir Müslüman zor durumdaysa, savaş halindeyse, onlara dua etmek farzdır."

Bizim için bu nokta çok önemli, çünkü güç yetmeyen işler sarılıyor insanların (bu dönemde özellikle de Müslümanların) başına.
Öyle kayalar, öyle kuyulara atılıyor ki, çıkarmanın mümkünü yok!
Tuzaklar jyli iç içe ki tamamını kavramak bile imkansız!

"Dua, dua, eller karıncalanmış…"
Yüce Mevla, bu mübarek gün hatırına, zalimin zulmünü kendi ayağına dolaştırsın, suçları sadece Filistin'de doğmuş olan mazlumları, masumları korusun ve acılarını dindirsin…

Zaten duadan başka da bir şey gelmiyor elden!

Gazetemizin STOP köşesinde çıkan yazıyı bu bölüme de koyuyorum:
…..

 

 

 

israelbayrak

 

Filistin arenası

Seyirci dolu arenanın ortasında şaşkın adamlar, korkmuş kadınlar, ağlaşan çocuklar…
Ansızın fırlayarak bunlara saldıran vahşi aslan, kaplanlar…
Bu hayvanların; her bir masumun kolunu bacağını ayrı köşelere fırlatışlarında, tribünlerden; “vahşet buu, olamaaz” manasında yükselen uğultular, parmak arasından bakmalar!..

-Kahrol, pis aslan; bir çocuk böyle mi öldürülür? Seni lanetliyoruz, artık kan görmeye dayanamıyoruz!..

Silahsız insanlara saldıran hayvanlar kahrolsun da; kim dikti bu arenayı?
Kim getirdi bu hayvanları?
Kim topladı bilet parasını?
Kim ayırdı yem olacak insanları diğerlerinden?
Kim verdi ellerine silah diye böyle çelik çomağı?
Yani akan kandan kimlerin menfaati/suçu var?

Bu Filistin kangreninden, Amerika bile bir yana; mesela, İsrail’e açtığı savaştan 6 günde cayan Mısır ve müttefikleri ve sonra Filistin örgütlerinin “sürücüsü” olup böylece Akdeniz idealini diri tutan İran acaba ne kadar masum?
Ve hatta, 400 yıl savaş görmemiş bu bölgenin 15-20 kuşak kanı dökülmemiş (ama İngiliz fitnesine aldanıp Osmanlı askerini arkadan vurdukları günden sonra da huzur bulamamış) Arapları ne kadar suçsuz?

Hicret caizdir!

İsrail’den vicdan uman yanılır!

Yahudi için Müslüman avlamak yabandomuzu avından farksızdır.

Bayraklarındaki çizgiler Nil’le Fırat, altı köşeli yıldızsa iki nehir arasındaki Yahudi hâkimiyetinin simgesidir. Böyle iman ederler…

Yeryüzünde (özellikle Orta doğuda) ateşin sönmesi kimsenin işine gelmez!

"Vaat edilmiş belaya” kadar da zaten Yahudi durmaz!

Mazluma hamiliği ve küçüğe abiliği kimse bilmez.
İş gene Osmanlı’nın torunlarına düşüyor.
Çünkü Filistin’deki (Şii-Arap-Hıristiyan-Yahudi didişmesinde) her masuma, her bebeğe sıkılan kurşun bizim yüreğimize saplanıyor!

 

————————————————————————–

Herkes bir şey yapmaya çalışıyor.
Bizim işimiz ise dua etmek;
"Dünyanın herhangi bir köşesinde, bir Müslüman zor durumdaysa, savaş halindeyse, onlara dua etmek farzdır."
Bunu bilerek…

————————————————————————–

NOT: Bu konunun bugünkü manzarası canımızı yakıyor elbette…
Tarihçi gözüyle nasıl göründüğünü ise; hakikatten konusunun uzmanı, kıymetli tarih adamı, sayın Yılmaz Öztuna hocamızın kaleminden okuyalım istedim.
Bu konuyu anlatan bir kaç yazısını "yorumlar" kısmına ekleyip, istifadenize sunuyoruz…

————————————————————————————————

BELKİ
İLGİNİZİ ÇEKER!


Aşağıdaki adrese tıkladığınız zaman
kimin e-maili ile karşılaşacaksınız, biliyor musunuz?
İsrail büyükelçisinin:

 mailto:consul-general-sec@istanbul.mfa.gov.il

————————————————————————————————-

 

 

21 yorum

  1. Author

    Yıl geçirdimiz yüzyılın başları, yer Amasya ilinin o zamanlar belki de bir köyü olan, şimdi Suluova diye bilinen ama o zamanlar içinden geçen Alev ark(dere)ından dolayı Alevi diye anılan Alevi’ye bağlı bir köy olan Vayze. Yani şimdi benim bulunduğum Çayüstü köyü. Emine ninem babamın anneannesi, ve 1968 yılında vefat ettiğinde yüz yaşını çoktan aşmıştı. Emine ninem (aslında biz ebe deriz) o yıllarda döt çocuğuyla dul kalmış bir Anadolu kadınıdır. İki kızı ve iki oğlu vardır, Ahmet, Mehmet, Fadime ve Ayşe. Seferberlik ilan edilmiş ve herkes zaten zor imkanlarıyla orduya yardım etmeye çalışmaktadır. Emine ebem de iki oğlunu bir öküzüne katar ve Engürü(Ankara)ye orduya malzeme yollamak için uğurlar. Şartlar zor, imkanlar kısıtlıdır. Yolda aç kalırlar, diğer yolcularla birlik olunup öküz kesilir ve yiyecek sıkıntısından bir nebze de olsa kurtulunmaya çalışılır. Ama bunlar daha ilk sıkıntılardır, oğlunun biri yolda gülera(kolera)ya yakalanır ve tahminen 16 yaşındayken melek gibi uçar cennete. Mehmedi’ni uçurur elinden Emine ebem ama vatan sağolsun der, daha Ahmed’i Fadime’si Ayşe’si vardır. Ama Ahmed’i de hastalanır ve yoldan döner, Mehmed’inden bir hafta sonra O’nun tabiriyle ateşler içinde yanarak, kızararak ellerinin arasından, ağabeyinin peşinden gider. Kimse yoktur köyde, oğulcuğu buz gibi olmuş bedeniyle yatar öylece, defnolunmayı, uğruna daha onbeş yaşındayken canınını verdiği vatanının koynuna verilmeyi bekler. Ebem düşer yola, komşu köye gidip, oğlunu defnetsinler diye erkekleri çağırmaya koşar. Köyün hemen yanından geçen Tersakan ırmağının yanına gelince kalır, ırmak geçit vermez, ebem kalakalır orda. Ama yanında köpeği vardır, hayvan ırmağın içine dalar yol arar, girer girer çıkar. Sonunda ırmağın en sığ yerini bulur, ebemi eteğinden çeke çeke götürür oraya, ebem bakar ki orası o kadar derin değil, geçer gider bır çırpıda karşı kıyıya. Nihayet varır komşu köye, köyde (genç kalmasa gerek ki) yaşlıları bulur. Söyler derdini, Ahmed’imi yitirdim, gelin onu yuyun(yıkayın)da kılın namazını, verin toprağın kara bağrına der. Yaşlı adamlardan biri seslenir: “Emine kadın, zaten senin oğlan daha akıl baliğ olmamış, sabiydi. Git bi yarın başına, koy oğlanı alta(dibe) uçur yarı (devir toprağı) üstüne” der. Ebeme bu söz belki de oğlunu kaybetmekten daha acı gelir ki; takati kesilir ve düüp bayılır olduğu yere.
    Kendine gelir sonra, ordan başka biri “emme yaptın ha sen de” der. “Tamam Emine kadın, sen var git biz peşinden yateriz” der. Ebem geri gelir köye, gelir de ne görür! Sanki dağda taşta adam kalmamış, herkes köye gelmiştir. Daha önce hiç görmediği, uzun boylu insanlar ondan önce varmışlardır köye. Anadolu kadını işte, acısını bağrına gömer ve gelen misafirlerini ağırlama telaşına düşer. Kazları vardır Emine kadının, kestirir onları ve oğlunun defin işleri bitene kadar sofraları çıkarır gelen misafirlerine. Yemekler yenilir, dualar edilir. Ama gelen misafirler, o kadar kalabalık yok olur birden. Sanki kuş olup uçmuşlardır, yok olup gitmişlerdir.
    Biliyorum çok uzattım ama elimden geldiğince kısa anlatmaya çalıştım. Emine ebebim anlatıp da büyüklerimizden dinlediklerim bunlarla sınırlı değil elbet, gün gelir sizlere Emine ebemi, yani Mütevelliyi anlatırım. Zaten elimden geldiği kadar Onun kullandığı kelimeleri kullanmaya çalıştım.
    Bütün bunları niye mi yazdım?
    Yüzyirmi’yi (filmi) izledim de, aklıma geldi. Sizlerle de paylaşmak istedim, suçsuz günahsız ölen Filistin’li yavruları gördükçe aklıma geldi dedelerimizin yaptığı fedakarlıklar, içim sızladı, ağladım.
    Onlar o fedakarlıkları yapmasalardı şimdi belki biz de yurtsuz kalırdık. Bence insan herşeysiz yaşar ama vatansız asla!!!
    Sevgiler.

    ASLI

  2. Yüreğimiz yanıyor… Dünyanın göbeğinde böyle bir soykırıma nasıl göz yumulabiliyor? Bunu engellemek elinde olup da engellemeyen güçler nasıl bir vicdana sahip? Bu soykırımı yapan veya buna göz yumanlar insan görünümünde birer canavar!.. İnsan denen mahlukun nasıl hayvandan da aşağı olabildiğine bir kez daha şahit oluyoruz! Çünkü, hangi hayvan olursa olsun, bir hayvan, asla bunların yaptığını yapamaz!

    Elimizden başka bir şey gelmiyor, dua ediyoruz…

    KARANFİL

  3. “Vaat edilmiş belaya” kadar da zaten Yahudi durmaz!

    Evet “vaat edilen bela” gelecek bir gün ama o zamana kadar böyle eli kolu bağlı durmak çok dokunuyor…
    Zalimler korkak da oluyor aslında… Geçen gün okuduğum Prof. Osman Özsoy’a ait bir makale oldukça ilginçti ve Yahudilerin de aslında bu korkuyu taşıdıklarını gösteriyordu…
    Diyordu ki makalede:
    “Ortadoğu’daki gelişmeleri yakından izleyen, başta İsrail olmak üzere bölge ülkelerine sık sık gelip giden ve bu coğrafyanın tarihsel sürecine ilişkin çok sayıda yayını bulunan tarih profesörü bir dostum bana önceki gün; “Yahudiler İsrail’de en çok hangi ağacı dikiyorlar ve bunun sebebi nedir biliyor musunuz?” diye sordu.

    Kendisine, özellikle tarım konusunda İsraillilerin dünyanın en önemli araştırmalarına imza attıklarını biliyorum ama bir ağaca karşı özel ilgileri olup olmadığı konusunda bilgi sahibi değilim dedim. İsrail’e de şimdiye kadar hiç gitmediğimi söyledim. Kısacası sorunun cevabı bende yoktu.

    Verdiği cevap çok ilginç oldu. Yahudilerin İsrail’de en çok diktikleri ağacın gargat ağacı olduğunu, bunun nedeninin ise bir hadis-i şeriften kaynaklandığını söyledi. “Yahudiler hadis-i şeriflere itibar ediyorlar mı ki” dedim. Etmiyorlar ama yine de içleri rahat değil. Tedbiren de olsa yine de bu ağacı dikmekten geri kalmıyorlar dedi. Sonra Peygamber Efendimizin konuyla ilgili bir hadis-i şerifini okudu.

    Tarihçi dostumun yanından ayrıldıktan sonra bu hadis-i şerifi kaynaklarıyla birlikte sizlerle paylaşmak üzere kütüphanemdeki kitaplardan aradım buldum.

    İlginçtir, hadis-i şerif daha çok kıyamet alametlerinin zikredildiği bölümlerde geçiyor. Kaynaklarda kıyamet alametleri sıralanırken, fitnenin artması, Yahudilerin Müslümanlara yönelik taşkınlık ve zulmü inanılmaz boyutlara varınca, sabır sınırı taşıp artık bu zulme bir dur demek isteyen Müslümanların kendilerini bulup cezalandırmasından çekinen Yahudilerin bulabildikleri her yere kaçıp saklanacağından söz ediliyor.

    Hadis-i Şerif’te, Yahudilerin taşların ve ağaçların bile arkasına saklanacağı, buna karşın Gargat ağacından başka bütün taş ve ağaçların: “Ey Müslüman, Ey Allahın kulu, Yahudi arkamdadır, gel onu öldür” diyeceği ifade ediliyor. (Buhârî, Tecrid, IX, 73; Tirmizî, Birr, 25; Fiten, 2; et-Tâc, I, 25).

    Bahsi geçen hadis-i şerif Sahih-i Müslim’de; “Öyle ki Yahudiler taşların ve ağaçların arkasına saklanacak ama ağaç ve taş dile gelerek ‘Ya Müslim! Ey Allah (c.c.) kulu! Gel, bak benim arkamda Yahudi var, buraya gizlendi, benim arkamda, gel onu cezalandır. diyecek. Sadece ‘gargat’ ağacı bunu söylemeyecek çünkü o Yahudi ağacıdır” buyuruluyor. (Kitab-ul Fiten H. 2239).

    Nitekim Yahudiler de yaptıkları işin sonunun nereye varacağını ve tarihteki örneklerinde de görüldüğü gibi hep böyle sürüp gitmesinin mümkün olmayacağının az da olsa farkında olmalılar ki, hadis-i şerifte “sadece o ağaç söylemeyecek” denilen gargat ağacını tarih profesörünün tespitiyle ülkenin her yanına dikmekten geri kalmıyorlar. İsrailliler her yana bu ağaçtan dikeceklerine zulme son verseler daha iyi olur. O zaman muhakkak ki daha güvende olacaklardır. Bu iş hep böyle gitmez. Tarih bunun örnekleriyle dolu…”

    Bunu da paylaşmak istedim…

    KARANFİL

  4. Author

    (30 Aralık 2008 Salı)

    İsrail-Hamas ateşkes müddeti sona erince, Hamas örgütü, gösteriş kabîlinden küçük bir füze fırlattı, 1 Yahudi öldü. Amerika dışişleri bakanı Miss Riceın Hamas başlattı diye Filistinlileri suçlaması bu olaya dayanıyor.
    İsrailin cevabı orantısız ve amansız oldu. İranla savaşa tutuşsa ancak böylesine bir füze yağmuru mümkündü. 250 Arap öldü, bir o kadarı yaralandı. Hemen hepsi çoluk çocuk… Kaç Hamaslı militan öldü malûm değil.
    İsrail hep bunu yapıyor. Bu defa kendi ölçülerini bile aştı. Zaten Gazze kuşatması tepki uyandırmıştı. Bu defa ne kazandı? Yalnız kendisi için değil, ABDye karşı da dünyanın husumeti arttı. İngiltere bile İsraili mazur görmekte zorlandı.
    Şimdi Hamas, intihar saldırılarını tekrarlayacak. Akabinde İsrail kim bilir nasıl cevap verecek? Bunun sonu ne olur? Filistinde savaşın daha yarım yüzyıl süreceğini on yıldır yazdığım için bana kızanlar çıktı. Ama yanıldığımın hiçbir belirtisini görmüyorum. İki ağırlıklı Arap devletinden birincisi Mısır, alelusul Arap Birliğini toplantıya çağırdı. Delegeler kahve içip Yahudileri kınayacaklar. En zengin Arap ülkesi Suûdi Arabistan platonik bir çağrı yaptı. Libya, 30 yıldan beri ilk ABD büyükelçisini ağırlamakla meşgul.
    Filistinde sulh için çok emek sarf eden Başbakan Erdoğan üzüntü ve infiâlini dile getirdi. İsrail, Türkiye gibi çok hatırlı bir devletin Suriye ile barışa zorlamasına içerlediğini belli etmemişti. Güyâ Şamla görüşüp oyalanıyordu.
    Gazzedeki drama üzüntümüz büyüktür. Mart 1996da Cumhurbaşkanı Demirelle Gazzeyi ziyaret etmiştim. Yaser Arafatla öğle yemeği yiyip saatlerce konuşmuştuk. O zamandan beri barışa bir adım bile yaklaşamadık…

    YILMAZ ÖZTUNA (Türkiye)

  5. Author

    31 Aralık 2008 Çarşamba

    5-11 Haziran 1967’de geçen 3. Arap-İsrail Savaşı’nı, İsrail’i ortadan kaldıracağını sanan -Mısır’ın Saddâm’ı- Nâsır başlattı. 6 gün içinde İsrail, Mısır hava kuvvetlerini imha edip Mısır, Suriye ve Ürdün ordularını yenilgiye uğratarak büyük Arap topraklarını ele geçirdi.
    Bu savaşta İsrail, Hazret-i Ömer’in, Salâhaddin-i Eyyûbî’nin, Yavuz Sultan Selîm’in zeminine alınlarını koydukları Mescid-i Aksâ’nın mihrâbına kadar Kudüs’ün Ürdün’ce yönetilen Arap kesimine hâkim oldu. Bu arada Gazze’yi işgal etti.
    Gazze, Mısır’ın, dolayısıyla Afrika’nın kapısı sayılır. Filistin’in en güney-batısında Akdeniz üzerinde şehirdir. 1516’dan 1917’ye kadar Osmanlı Türk devletinde idi. Osmanlılar, Memlûk Türk devletinden, onlar Eyyûbîler’den almışlardır.
    Bugün Gazze, Filistin Arap devletinin bir parçasıdır. Gazze Savaşları başlığına göz atan okuyucularımın, İsrail’le savaşı anladıklarına eminim. Geçmişimizi o kadar unuttuk ki… Tarihte Gazze Savaşları, burada yapılan 3 Meydan Muharebesine denir. Her üçü de Birinci Cihan Savaşı’nda Türkiye ile İngiltere arasında geçmiştir. Şöyle:
    1. Gazze Meydan Muharebesi 26 Mart 1917: Sabahleyin, Mısır’dan gelen İngilizlerin şiddetli topçu ateşi ile başladı. Düşmana ağır zayiat verdirerek Mısır’a püskürttük.
    2. Gazze Meydan Muharebesi 19 Nisan 1917: Takviye alan İngilizler, 24 gün sonra tekrar Gazze önlerine geldiler. Daha ağır zayiat vererek çekildiler.
    3. Gazze Meydan Muharebesi 31.10.1917: Bunun üzerine yenilen İngiliz kuvvetleri olağanüstü güçlendirilerek başına Orgeneral (akabinde Mareşal ve Lord) Allenby atandı. En büyük ölçüde çarpışmalardan sonra 6-7 Kasım 1917 gecesi Türk kuvvetleri Gazzeden çekildi. Savaşa 7. ve 8. Türk Orduları katıldı. [Korg. Cemal (Mersinli) ve Korg. Fevzi (Çakmak) Paşalar]. Cephe başkomutanı Mareşal Liman Paşa idi (L.Von Sanders). Kolordu komutanlarımız arasında hepsi kurmay albay Ali Fuad (Cebesoy), Re’fet (Bele), İsmet (İnönü) Beyler bulunuyordu. Bugün Gazze’de Türk şehitliği bile yoktur.

    YILMAZ ÖZTUNA (Türkiye)

  6. Author

    05 Ocak 2009 Pazartesi

    İsrail ne istiyor? cevabını doğru vermek gerekiyor. Aksi takdirde iyimser senaryoların cazibesi sebebiyle mesele muallâkta (boşlukta) kalır.
    İsrail, 1967 savaşındaki kazanımlarının hakkı olduğunu düşünüyor. Bu 3. İsrail-Arap savaşı, Mısır diktatörü Nâsırın İsraile taarruzu ile başladı. Savaşı İsrail, 6 günde Mısır, Suriye ve Ürdünü saf dışı bırakarak kazandı. Tarihe 6 Gün Savaşı diye geçmiştir.
    ABDnin zorlaması ile İsrail, 1967 kazanımlarından Sina yarımadasını Mısıra geri verdi. Filistinde Gazze ve Batı Şerîa bölgelerinden çekilerek buraları Filistinlilere bıraktı. Ancak Şerîa sınırlarını kendi lehine çizmek istediği için bir türlü bağımsız Filistin Arap devleti oluşamadı. Kudüsün tamamını ve Suriyeden aldığı Golan Tepelerini de muhafaza etti.
    Filistin Kurtuluş Örgütlerinin en güçlüsü el-Fethin başına kurnaz bir politikacı olan Yaser Arafat geçti. İsrailin Şerîada her yıl birkaç parsel kazanıp dünyanın her tarafından gelen Yahudileri iskân siyaseti, Filistinlilerin mukavemeti ile karşılaştı. Sürekli kan aktı.
    İran, Lübnan ve Filistinde İsraille savaşan Arap Hizbullah ve Hamas örgütlerini emri altına alarak, mücadelenin boyutlarını genişletti. İranın bu suretle Akdenize ulaşması, üstelik atom bombası yapmaya kalkışması, İsrail ve Amerikada Iraktan sonra İranın da bertaraf edilmesi fikrini doğurdu. Clinton, çok zorlukla İsrail ve Filistinin arasını bulmuşken, Yaser Arafat kendi örgütlerinin tepkisinden çekinerek yan çizdi. Telaşa kapılan İsrail, Başkan Clintonın başına bir Yahudi kızını musallat etmeyi bile denedi. İsrailin Golandan başka Şerîadaki kutsal şehirleri (bilhassa el-Halîli) ve Kudüsün İslâmî kesimini muhafazada direnmesi ile barış sağlanamadı.
    Bu barış için şimdi Obamadan medet umuluyor. Obamanın Müslüman Zenci babasına değil Protestan Beyaz annesine çektiği yakında anlaşılacaktır. Bu durumunu hattâ vurgulamak isteyecektir. Zaten ABD Yahudilerini karşısına alması bahis konusu bile olmaz. Binaenaleyh İsraili barışa zorlayamaz. Yarın devam ediyorum.

    YILMAZ ÖZTUNA (Türkiye)

  7. Author

    06 Ocak 2009 Salı

    İsrail taarruzu, Hamas kadar Gazzede yaşayan milyonun üzerindeki Filistinli Arap halkına zarar verdi. İsrail bu durumu bildiği halde havadan, denizden füze yağdırıyor. Kara harekâtına girişiyor.
    Zira İsrail, Haması ortadan kaldıramayacağını biliyor. Nitekim Lübnanda Hizbullahı yok edemedi. İsrail, Filistin halkına, Hamasa oy verdiği takdirde başının belâdan kurtulamayacağını göstermek istiyor.
    ABD, İrana bağlı Hamas terör örgütünün partiye dönüştüğü zaman oy alamayacağı yanlış görüşüyle, seçimlere girmesinde sakınca bulmamıştı. Hamas büyük oy alıp Arap Filistinin yönetimini el-Feth ile paylaşınca, Washington şaşırmıştı.
    Hamas ile el-Feth iktidar mücadelesine girdiler. Filistinliler büyük zarar gördü. Sonunda Gazzeyi Hamas, Batı Şeriayı el-Feth yönetmeye başladı.
    Filistin, bir Arap meselesidir. Böyle olduğu halde İsraile karşı en büyük tepki 20 küsur Arap devletinden değil, Türkiyeden geliyor. İsraille önemli askerî anlaşmalarımız bulunduğu için, iki tarafın da soğukkanlı davranması gerekiyor.
    İsrail, Birleşik Amerikanın müttefikidir. Birleşik Amerika ise Türkiyenin stratejik müttefiki durumundadır. NATOda ABD ve Türkiye en girift askerî ilişkiler içindedir. Birleşmiş Milletlere gelince, İsrail taarruzunu durdurmak kararı alamadı. Alsa bile İsrailin uyması ihtimali yoktur. İsrail, Fransanın 48 saat insanî yardım teklifini bile reddetti. Hamasın İran bağlantısını da bütün bu olumsuzluklara ekleyiniz. Bu durumda Filistin sorunu, tıpkı Keşmir ve Kıbrıs sorunları gibi uzayıp gidecektir. Bununla beraber Başbakan Erdoğanın derhal müdahalesi, barış yolunda Türkiyeye birincilik kazandırdı. 4 Arap devletini ziyaretinin Arap âlemini ne dereceye kadar uyardığını bilemem.

    YILMAZ ÖZTUNA (Türkiye)

  8. Author

    07 Ocak 2009 Çarşamba

    İsrail, seçimle iktidara gelen Haması terör örgütü sayıyor. Üstelik Hamas, Şamdaki liderleri tarafından dışarıdan yönetiliyor. Fakat asıl Suriye, bilhassa İrandan açık şekilde ve en büyük ölçüde destek ve emir alıyor.
    İran ile Suriyeyi resmen haydut devlet diye niteleyen Amerika da, böyle bir pozisyonda bulunan Haması terör örgütü sayıyor. Washington, kazanmayacağı tahminiyle Haması Filistin seçimlerine sokmuştu. Kazanınca, Suriye ve bilhassa İranla ilişkisini kesmesini istedi. Hamas, Suriye ve İran desteği olmaksızın İsraille mücadele edemeyeceği için, ABD ve ABnin arzusunu yerine getirmedi.
    İsrail, Haması, bir müddet eylem yapamaz derecede hırpalayıp savaşa son verecektir. Aynı zamanda, bundan sonra Filistin halkının Hamasa oy vermesini engellemek düşüncesindedir. Daima en büyük darbeyi yiyen, büyük zayiat veren Filistinlilerin, İsrailin bu ihtarına kulak asacağı çok şüphelidir.
    Filistin sorunu, tıpkı Keşmir ve Kıbrıs gibi sürüp gidecektir. Ancak Filistin halkının ızdıraplarını teskin etmek, insanlık görevidir. Bu konuda Arap devletleri bıkkınlık içindedir. Üstelik Batıya bağımlıdırlar. Filistinlilerin onulmaz derdine şifa olamıyorlar.
    Kıbrıs ve Bosna olaylarında da Arap âlemi, mazlûmun yanında yer alamadı. Bu defa da Filistinde akan kanı durdurmak misyonunu Türkiye üstlendi.
    Türkiye Başbakanının çabuk davranarak öncelik alması, birçok devletin dikkatini çekti. Fransa, Levant (Lövan) dediği Doğu Akdenize tarihî romantik ilgisini devam ettiriyor. Nicolas Sarkozy, öne çıktı. Gürcistan krizindeki müdahalesinden daha başarılı olması dileğimizdir. Gazze Savaşı, Türkiyenin birinci sorunu olamaz.

    YILMAZ ÖZTUNA (Türkiye)

  9. Ben Türkiye’de savaşlar olmadığı için Allah’a binlerce kez şükrediyorum… Gazze’deki korumasız kadın ve çocuklara üzülüyorum ve dua ediyorum ki bitsin artık bu “SAVAŞ”. Yahudi ve Hırisitiyanlarda acıma olmadıkları için şimdi belki de seviniyorlardır, bilemem ama tek isteğimiz “BARIŞ”. Gazze’deki korumasız kadın ve çocuklara Allah yardım etsin ve dualarımızı eksik etmiyorum diyorum…

    RUMEYSA GÖKGEDİK

  10. Author

    (08 Ocak 2009 Perşembe)

    Yahudilerden kaçıp başka Arap ülkelerine sığınan yüz binlerce Filistinli var. Bunlar yetenekli insanlar. Göçtükleri Arap ülkelerinde önemli makamlara geldiler. Meselâ 1969’da Suudi Arabistan’ın Ankara büyükelçisi, Türk dostu bir Filistinli idi.
    Bu erdemli kavim, kendi ülkesi Filistin’de, İsrail devleti kurulduktan sonra düzgün bir siyasî yapı oluşturamadı. Uzun yıllar Moskova’ya bağlı ve Arap devletlerinden sürekli para çeken komünist terör örgütleri ile İsrail’le savaştı. O örgütler Türkiye’ye de militan ihraç ederek çok Türk kanı döktüler. O yıllarda hatalı dış politika ve yetersiz bakanlar eliyle nedense İsrail’le diplomatik ilişkimizi ikinci kâtip düzeyine indirmiştik.
    Sonunda Yaser Arafat’ın el-Feth örgütü, rakiplerini temizledi, partileşti. Ancak Arafat’ın şahsî servet edinmek hırsı ve bir türlü barışı sağlayamaması, prestij kaybettirdi.
    Arap devletleri, Irak ve Suriye’deki Baas iktidarları (diktatörlükleri) döneminde bile İsrail’le Filistin’de başa çıkamadılar. İran el attı. Hizbullah ve Hamas örgütlerini Filistin ve Lübnan’da harekete geçirdi.
    Bugün İsrail’in, oyuncak füzelerinden fazla intihar komandoları ile huzurunu kaçıran Hamas’a ağır darbe vuracağı bellidir. Ama Hamas’ın en az 10.000 militanı var. İsrail bunları ne yapacak? Hepsini öldürecek, tutsak alacak veya kaçıracak mı? Bu, mümkün değil.
    Binâenaleyh İsrail, 1.5 milyon Filistinlinin sığındığı daracık Gazze kesimini kısmen işgal etse bile, Filistin sorunu, olanca ağırlığı ile ortada kalacaktır. Birleşmiş Milletler’den, Avrupa Birliği’nden, Bush’lu olsun Obama’lı olsun Birleşik Amerika’dan, Rusya’dan, Araplardan gösteriler dışında hareket yok. İran bile sesini kıstı. Tek ciddi tepki; Türk meselesi değil Arap meselesi olmasına rağmen Amerika ve İsrail’i gücendirmeyi göze alabilen Türkiye’den geldi ve devam ediyor…

    YILMAZ ÖZTUNA (Türkiye Gazetesi)

  11. Allahüteala zalimin zülmünü payidar etmez, zalim zülmünde boğulur gider. Ve korkaklar zalim olur. Allahüteala mazlumların yardımcısı olsun.
    İnsanın aklı dimağı duruyor zülüm karşısında söleyecek söz bulamıyor ki. Dualarımız Filistin halkı için…

    MELİKE

  12. Author

    (10 Ocak 2009 Cumartesi)

    İsrail’in Gazze’ye saldırması Filistinlileri ve komşu Arap ülkelerini sindirme ve güç gösterisidir. Katliam ve vahşet kelimesi İsrail’in yaptıklarının yanında çok hafif kalır. Gazzelilerin tek silahı direnişleridir. İsrail askerî istihbaratının eski şefi Şlomo Gazit 1993 yılında şu itirafı yapmıştır: “45 yıldır işgal altındaki bir halkın, işgalci güç olan İsrail’e karşı isyanını kimse inkâr edemez veya kınayamaz.”
    İsrail 2006’da Lübnan’da uğradığı hezimetin intikamını Gazze’de almaktadır. İsrail hükümetinin Filistinli masum insanlara merhamet etmesini beklemek akrepten bal yapmasını beklemek gibi abesle iştigaldir. Ahmed Yesevi Hazretleri “Zalimlerin ne haddine bizde günah…” En büyük suçlu birkaçı hariç İslam ülkelerinin ABD ve İsrail ajanı üst düzey yetkilileri ve iktidarlarıdır. Zaten en çok yardımı yapan da fütursuzca yapılan soykırımı durdurmaya çalışan da Türkiye’dir.
    “Gazze’de yaşanan trajedi, kötü yöneticilerin faturasını günahsız toplumlarına kesen gaddarlığa utanç verici bir örnektir.” Ava meraklı 44 yaşındaki İngiltere Prensi Edward’ın kontrolünü kaybederek av köpeklerini uzun sopasıyla kovalaması İngiltere’yi ayağa kaldırdı. Oysa Gazze’de soykırım yaşanırken kaç ülke tepki gösterdi. Peki o insanların köpekler kadar yaşama hakkı yok mu?..
    İsrail bunu hep yapıyor. Hamas’tan önce, yıl 1967, Sabra ve Şatilla Filistin kamplarında, sivillere uygulanan katliam ve niceleri… Hadis-i şerif mealleri
    “…Gün gelecek ve siz bir kabın içindeki yemek gibi olacaksınız. Diğer milletler sizi yemek için üstünüze üşüşecekler. Tıpkı bir kabın içindeki yemeği bitirmek için sofraya üşüştükleri gibi.”
    “… O gün sayınız çok olacak ama sizi vehn kaplayacak.” Vehn nedir? “Ölüm korkusu ve dünyaya aşırı tutkunuz.” (İ. Ahmed, Ebu Davud, Müsned, İbn-i Mace)
    Vahşi saldırılar İsrail için sonun başlangıcıdır. ABD’nin İsrail’e desteği sınırsızdır ama ABD’nin gücü ve Orta Doğu’da kalışı sınırsız değildir. Geleceğini ABD desteğine bağlayanlar çok kötü hüsrana uğrayacaklardır. İsrail’in geleceği karanlıktır.
    Evet, İslam dünyası yani Müslümanlar büyük bir topluluktur ancak asla bir toplum değildir. Önce büyük bir toplum olduğumuz şuuruna varmalı sonra da karanlığın en koyu anı, aydınlığın en yakın olduğu zamanı…

    MUSTAFA NECATİ ÖZFATURA (Türkiye Gazetesi)

  13. Author

    (08 Ocak 2009 Perşembe)

    Yahudilerden kaçıp başka Arap ülkelerine sığınan yüz binlerce Filistinli var. Bunlar yetenekli insanlar. Göçtükleri Arap ülkelerinde önemli makamlara geldiler. Meselâ 1969da Suudi Arabistanın Ankara büyükelçisi, Türk dostu bir Filistinli idi.
    Bu erdemli kavim, kendi ülkesi Filistinde, İsrail devleti kurulduktan sonra düzgün bir siyasî yapı oluşturamadı. Uzun yıllar Moskovaya bağlı ve Arap devletlerinden sürekli para çeken komünist terör örgütleri ile İsraille savaştı. O örgütler Türkiyeye de militan ihraç ederek çok Türk kanı döktüler. O yıllarda hatalı dış politika ve yetersiz bakanlar eliyle nedense İsraille diplomatik ilişkimizi ikinci kâtip düzeyine indirmiştik.
    Sonunda Yaser Arafatın el-Feth örgütü, rakiplerini temizledi, partileşti. Ancak Arafatın şahsî servet edinmek hırsı ve bir türlü barışı sağlayamaması, prestij kaybettirdi.
    Arap devletleri, Irak ve Suriyedeki Baas iktidarları (diktatörlükleri) döneminde bile İsraille Filistinde başa çıkamadılar. İran el attı. Hizbullah ve Hamas örgütlerini Filistin ve Lübnanda harekete geçirdi.
    Bugün İsrailin, oyuncak füzelerinden fazla intihar komandoları ile huzurunu kaçıran Hamasa ağır darbe vuracağı bellidir. Ama Hamasın en az 10.000 militanı var. İsrail bunları ne yapacak? Hepsini öldürecek, tutsak alacak veya kaçıracak mı? Bu, mümkün değil.
    Binâenaleyh İsrail, 1.5 milyon Filistinlinin sığındığı daracık Gazze kesimini kısmen işgal etse bile, Filistin sorunu, olanca ağırlığı ile ortada kalacaktır. Birleşmiş Milletlerden, Avrupa Birliğinden, Bushlu olsun Obamalı olsun Birleşik Amerikadan, Rusyadan, Araplardan gösteriler dışında hareket yok. İran bile sesini kıstı. Tek ciddi tepki; Türk meselesi değil Arap meselesi olmasına rağmen Amerika ve İsraili gücendirmeyi göze alabilen Türkiyeden geldi ve devam ediyor…

    YILMAZ ÖZTUNA (Türkiye Gazetesi)

  14. Author

    (03 Ocak 2009 Cumartesi)

    İsrail dünya tarihinin en korkunç ve vahşi soykırımını Filistinde icra etmektedir. Gazzenin merkezinde Rimel Camii çevresinde yüzlerce binayı 60 uçak ve yüzlerce ton bomba ile yerle bir etmiştir. Çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere en az 400 ölü ve 2 bine yakın yaralı vardır.
    Açlık, enerji yokluğu, ilaçsızlık ile yaralılar hastanelerde ölümle pençeleşmektedir. Bütün dünya ülkeleri (ABD hariç) İsrailin karşısındadır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin askerî faaliyeti durdurma çağrısına İsrail uymamaktadır. ABDnin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyindeki temsilcisi Halilzad ise İsraili değil Haması suçlamış ve sorumlu tutmuştur.
    İsrail hükümetinin 4500 yedek askerinin orduya çağrılması ve sınıra tankların yığılması da olayın vahametini anlatmaktadır. İsrail, geçmişte Lübnan kamplarında yaptığı soykırımını, şu anda Gazzede yapmaktadır. İsrailin yaptığı bir insanlık suçudur. Dolayısıyla İsrailli yetkililerin uluslararası mahkemede yargılanması gerekir.
    Bu katliamı yapan İsrailli yetkililer Hitler, Stalin, Miloseviç ve diğer kan dökücü liderlerden farksızdır. İsrailin yaptığı bu cinayetler bir nevi devlet terörüdür. Türk yetkililer yapılan soykırıma çok sert tepki gösterdi. Türkiye Dışişleri Bakanı Ali Babacan İslam Konferansı Örgütünü acilen toplantıya çağırdı. Filistinlilerin yardım çağrısına ilk cevap Türkiyeden geldi. Kızılay 10 TIR gıda ve sağlık yardımı ile 10 ambulans gönderdi. İHH, Deniz Feneri yardıma koştu.
    İsrailli liderler katliam konusunda yarışmaktadırlar. Ne kadar günahsız Filistinli öldürülürse oylarının artacağı sevinci ile ellerini ovuşturmaktadırlar.
    Bu katliamdan İsrail iktidarını teşkil eden kanlı şahin koalisyonu kadar hatta onlardan fazla İslam ülkeleri hükümetleri de sorumludur. Çünkü birkaçı hariç bu iktidarlar ABD ve İsrailin adamlarıdır.
    Bazı yazar ve dış politika uzmanlarına göre: İsrail Gazzede masum çocuk, kadın, yaşlı Filistinlilere soykırım ile Obama ve politikasına saldırmaktadır. Obama, Bush gibi savaş ve silah ile değil ihtilafların masada müzakerelerle hallinden yanadır. Son saldırı ile Obamanın yolu tıkanmıştır.

    MUSTAFA NECATİ ÖZFATURA (Türkiye Gazetesi)

  15. Author

    Türkiye Gazetesi Haber (10 Ocak 2009 Cumartesi) İstanbul – Osman Sağırlı

    Orta Doğu Uzmanı Prof. Dr. Servet Armağan, Genel Yayın Müdürümüz Nuh Albayrakı ziyaret etti. Gazzede yaşanan savaşı değerlendiren Prof. Dr. Armağan; Filistinin, öncelikle kendi içindeki kavgayı bitirmesi gerektiğini vurguladı.

    FİLİSTİN’DE KATLİAMIN VEBALİ ARAPLARINDIR

    İsrailin Filistine yönelik saldırıları 15. gününe girerken Arap dünyasının sessizliği de sürüyor. Arapların bu sessizliğinin faturasını Filistinli kadın ve çocukların ödediğine dikkati çeken Orta Doğu Uzmanı Prof. Dr. Servet Armağan, Bir araya gelip bir kınama kararı dahi alamıyorlar. Arap olmayan Türkiyenin verdiği çabanın onda birini gösterseler yine yeter dedi. Bölgede geçmişten günümüze kadar gelen bir çatışma birikimi olduğunu hatırlatan Armağan, Arapların geçmişte yaptıkları hataları, bugün de tekrar ettiklerini kaydetti. Bölgedeki Arapların silik bir siyaset yaptıklarını, hatta iç dinamiklerini kontrol altında tutabilmek adına bazı destek ve gösterileri de engellediklerini anlatan Prof. Dr. Armağan, şöyle devam etti:

    İNGİLİZLERİN ELİYLE

    İsrailin nasıl kurulduğunu hepimiz biliyoruz. Osmanlı bölgeden çekildikten sonra buralar İngilizlerin kontrolüne geçti. Onlar da 1916-17 yıllarından itibaren bu topraklara Yahudilerin yerleştirilmesi için çalıştı. 1948de burada bir de İsrail devleti kurdurdular. Dünyanın çeşitli yerlerinden, hatta Türkiyeden de Yahudileri davet edip yerleştirdiler. O insanlar kurulan çiftliklerde var güçleriyle çalıştı. Bugünün dünyaya kafa tutan ülkesini meydana getirdiler. İşte konuşuluyor, Efendim arkasında Amerika var! Doğru, Amerika var, ama orada da Yahudiler birçok kurumu, önemli yeri ellerinde tutuyor. Ne yapıyorlar? Bugün dünyanın önde gelen TV kanalları Yahudilerin elinde. Pijamayı giyinip karşısına geçtiğin anda seni yönlendiriyor. Yahudiler bütün bunları yaparken, Araplar ne yaptı? Ne islamiyeti adam gibi yaşadılar, ne de teknolojik olarak geliştiler. Bırakın bunları, bir araya gelmekten bile acizler. Bu saldırıyı bile kınayamıyorlar.
    İsrail ile Filistin arasında 1948de başlayan ve en şiddetlisi 1967de yaşanan dört savaş olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Servet Armağan, bugün yaşananların da geçmişin birikimi olduğunu söyledi. Armağan, İsrail bölgede işgalcidir. Bunu hepimiz biliyoruz. Bu sebeple sürekli gergin, rahatsızlık içinde… En son olayların sebebine bakın, Haması kastederek diyor ki, Kardeşim, sen bana füze atıyorsun, benim parkıma düşüyor, bekçim ölüyor. Bunun için de kendine göre tedbirler alıyor. Ama orantısız güç kullanıyor. Ekranlardan görüyoruz, gözyaşlarıyla izliyorum. Eee bunlar olurken Filistinlilerin tutumu ne sizce? Hâlâ ülkede iktidar kavgası veriyorlar diye konuştu.

    KİM KİME DİŞ GEÇİRİRSE

    Prof. Dr. Servet Armağan, Hamasın dünya tarafından terör örgütü listesinde kabul edildiğini, bunun da Filistinin elini zayıflattığını ifade ederek; Filistindeki aklı selim insanların bir araya gelerek mantıklı karar almalarının önemine değindi. Armağan konuşmasını şöyle sürdürdü: Hamasla El Fetih birbiriyle çatışıyor. Gidip meclisi basıyorlar, milletvekillerini tutukluyorlar, polisleri öldürüyorlar. Sen kimsin? O kim? Terörle iş olur mu? Bugün Filistinin içinde bulunduğu durumu anlatan görüntüyü, geçenlerde El Cezire televizyonunda izledim. Kanım dondu, olmaz böyle şey dedim. Bir anne iki yanında babayiğit, dağ gibi iki oğlu. İkisi de silahlı. Biri El Fetihin, diğeri Hamasın mensubu. Sabah evde kahvaltı yapıyorlar, sonra sokağa çıkıp birbirlerine karşı mücadele ediyorlar. Yani arada anne olmazsa orada birbirlerini yiyecekler. Filistin niye böyle, bunu çözmeleri lazım.
    İsraile karşı mücadele eden Filistinlilerin yalnız bırakıldığını da savunan Armağan, Filistin meselesi ile ilgili Arap olmayan Türkiyenin gösterdiği çabanın onda birini Arap ülkelerinden göremiyoruz. Dolayısıyla buradaki katliamın birinci derecede sorumlusu Araplardır dedi. Yıllarca yaşanan zulme seyirci kalan Arapların, kendi aralarında birlik olmayarak, bu katliama dolaylı katkıda bulunduklarını, bir nevi ihanet içinde olduklarını iddia eden Prof. Dr. Armağan; Başbakan Erdoğanın seçim atmosferinde başını kaşıyacak vakti olmamasına rağmen, bölge ülkelerine mekik dokuduğunu hatırlattı. Servet Armağan, Avrupadan birşey beklememiz mümkün değil. Onlar sadece yardım gönderip, ekranlara çıkıp, üzülürler. Bakın çoğunluğu Hıristiyan olan Lübnana İsrail saldırıları sırasında nasıl tepki gösterdiler. 28 milyar dolar da para gönderip ülkenin imarı için katkıda bulundular. Acaba Araplar bu saldırılar için ne kadar para gönderdi? Bırakın para göndermeyi gelen yardımları Gazzeye ulaştırmak için acaba kapılarını açtılar mı? şeklinde tepkisini gösterdi.

    DÜNYA ÜLKELERİ DUYARSIZ

    BMnin 242 sayılı kararına göre İsrailin işgalci olarak gösterildiği ve bölgeden çıkması konusunda uluslararası bir karar bulunduğu halde, buna dünyanın duyarsız kaldığına işaret eden Armağan, sözlerini şöyle tamamladı: Bütün bunlar olurken, Filistinlilerin bu halleri ile toprakları geri alma mücadelesine girmesini yadırgadım. Liderleri Mahmud Abbas, bu işlerde emek vermiş birisi. Arafatla çalışmış. Başa geçince, sanıyorum batı da biraz kulağını çekti ki, ortaya koyduğu siyaset, çatışma dışındaki çözümleri içeriyor. Adam bakıyor, un yok, su yok, ilaç yok, hastane yok, eee neymiş, Ben bağımsız olacağım! Nasıl olacak bu? Arap ülkelerine güvenerek hiçbir şey yapılmaz. Onlar sınırlarını bile açmıyorlar ki! Sen ne ile mücadele edeceksin?

    HABER (Türkiye)

  16. Sebep her ne ise, sorumsuzluk, suç kiminse farketmez ki… Küçücük bir bebek paramparça oluyorsa, Filistin’i yönetemeyenler mi yoksa Filistin’li bebeği öldüren mi daha katil, farketmez ki! Milletini satan ayrı soysuz, kan döken ayrı kansız! RABBİM mazlumun ahını çıkaracak da biz nerdeyiz, bu çok mühim. Tarafımızı yeterince belli edebildik mi acaba? Dualar, dualar, dualar…

    ŞAHİKA ATEŞ

  17. Sevgili Muammer abi, Filistin’deki Müslüman kardeşlerimizin durumuna üzülmemek tabii ki mümkün değil. Bu üzüntü tüm Müslümanların kalplerini yumuşatarak, merhamet duygusunu arttırıyor ve yardım etme isteği ortaya çıkıyor.
    Bir gün tilkini biri bir kümese musallat olmuş. Tavuklar bir iki derken iyice rahatsız olmuşlar bu işten ve ev sahibine dilekçe yazmışlar tilkiyi şikayet için. Dilekçeler yazılıyormuş ama ses yok. Onuncu dilekçeden sonra yine cevap gelmeyince kendileri gitmeye karar vermişler ve çalmışlar evin kapısına, bir de bakmışlar ki dilekçelerin gittiği makamda tilki oturuyor. Yardımlarımızı bizzat ulaştırma imkanı bulabiliyorsak ne âlâ, aksi takdirde akıbeti belli değil, diye düşünüyorum.
    Zira bunun örneklerini yakın tarihte gördük.
    Tüm sevgi alilesine saygılarımı sunuyorum.
    Allah-ü Teala zulm altındaki tüm Müslüman kardeşlerimize imdâd eylesin, düşmanlarını da kahr-u perişan eylesin inşallah.

    Hürmet ile…

    AYHAN ÖZBEK

  18. Author

    (13 Ocak 2009 Salı)

    Gazze’de kan dinmiyor. Her ülke İsrail’i kınıyor. Hiç değilse eleştiriyor. Ama başta Amerika, belli başlı Batı demokrasilerinde Musevi nüfuzu çok etkilidir. Bu nüfuz, medyada, san’at ve kültür kuruluşlarında, pek çok sanayide Yahudi kapitalinin ağırlığından geliyor. Herhangi bir devletin yapmaktan çekineceği şeyleri İsrail, bu etki ile silebileceği kanaatiyle hareket eder.
    Üstelik Batı, Filistinlilere acıyor, üzülüyor. Ama Hamas’ın İran güdümünde bir terör örgütü olduğunu unutmuyor. Doğrusu Filistinlilerin harcanması, Hamas’ın da umurunda değil gibi görünüyor. İsrail Cumhurbaşkanı Simon Peres evvelsi gün Arap liderler özel konuşmalarımızda bana “Hamas’ı sona erdirin” diyorlar dedi.
    Filistin örgütlerinin sürekli para çekmelerinden, öteden beri Arap devletlerinin şikâyeti vardır. Bu örgütler vaktiyle Moskova’ya dayanıyorlardı, Türkiye’ye de terörü sıçrattılar. Bugün Hamas ve Hizbullah, İran’a dayanıyor.
    Arapların İran karşıtlığı, Amerika’nın karşıtlığından az değildir. 8 yıl süren İran-Irak savaşı unutulmadı. İran’ın Amerika’yı kovarak Orta Doğu’ya hâkim olmak projesini Araplar biliyorlar. Türkiye ise, ciddiye almıyor.
    İsrail’in hedefi Filistinlileri korkutmak, bıktırmak, başka Arap ülkelerine kaçırmaktır. Sürekli Yahudi göçmeni geldiği için İsrail’in yeni topraklara ihtiyacı var. İsrail’in Filistin okullarını bombalaması, çoluk çocuğu esirgememesi, normal bir savaştan fazla tedhiş harekâtına benziyor.
    1916’da dünyanın o zaman 1. devleti olan İngiltere’ye karşı sonuncusunu kaybettiğimiz 3 meydan muharebesini Gazze’de verdik. Çok Türk kanı aktı. İngiliz ordusunda, Türkiye’ye isyan eden Arapların birlikleri de vardı. Bugünkü felâket, o günkü sakim politikaların sonucudur. İsrail’in geçen hafta girdiği Hân Yûnus’ta da çok Türk kanı var. Birleşmiş Milletler derin uykudadır. ABD’nin BM nezdindeki büyükelçisi İran asıllı Amerikan diplomatı Zalmay Halîlzâd, Güvenlik Konseyi’ni uyutmakla meşgul. Kaldı ki İsrail’in, BM kararlarına uyması ihtimali hiç yoktur.

    YILMAZ ÖZTUNA (Türkiye Gazetesi)

  19. Author

    (17 Ocak 2009 Cumartesi)

    Birleşmiş Milletlerin “Ateşkes” çağrısını dinlemeyen İsrail, Gazze’de tarihin gördüğü en büyük soykırımlarından biri olan karadan topçu ve tanklarla, havadan helikopter ve uçaklarla saldırıyı devam ettirmektedir. Büyük çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere ölenlerin sayısı bini aşmıştır. Yaralı sayısı ise binlercedir. İsrail’de yaşayanların çoğunun, Gazze’deki soykırımı tasvip etmediği görüşündeyim. Ama İsrail’de hakim olanların tavrı saldırgan, militarist ve masum insanları katletmekten haz duyan bir zihniyettir.
    Türk milletinin tarihinde Yahudi düşmanlığı yoktur. Aksine soykırıma maruz kalan başta İspanya Yahudileri olmak üzere Yahudilere kucak açmıştır. Ancak Osmanlının yıkılışında siyonistlerin rolü son derece büyüktür. Sultan Abdülhamid Han siyonist lider Theodor Herzlin Filistin’de toprak talebini reddettiği için tahttan indirildi. Sultan Abdülhamid Han Birinci Dünya Savaşının gelişini sezmiş idi. Ve bu savaşta tarafsız kalmak görüşünde idi. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı İsrail Devletinin kurulması için çıkarıldı.
    İsrail, Türkiye’ye karşı art niyetlidir. Kuzey Irak’ta PKK ve “Arz-ı mev’ud” hayali ile sinsi planlar yaparak Türkiye aleyhine çalışmaktadır. İsrail’in Gazze’de korkunç katliamı karşısında Arap Dünyası sadece seyirci kalırken Türkiye’nin dünya ülkeleri içinde en büyük tepkiyi (gerek iktidar gerekse halk olarak) göstermesi gönüllerdeki güzelliğin tezahürüdür. 600 yıl bu topraklar bizim idi.
    Sultan Abdülhamid Han, Gazze’yi Osmanlı Hanedanının mülkü olarak ilan etti. Buranın Yahudilere satılmasını önledi. İttihat ve Terakki bu fermanı iptal etti. Bu hatayı Yahudileri memnun etmek için yaptılar. Bu hata olmasaydı Osmanlı Hanedanı mensupları Gazze’de hak iddia ederek, devletler hususi hukukuna göre burası onların mülkü sayılabilirdi.
    İsrail 1948’den bu yana yalnız Orta Doğu’nun değil dünyanın ve İsrail’e sınırsız destek veren ABDnin baş belasıdır. ABD bir gün yıkılır ya da parçalanırsa bunun itici gücü İsrail ve ABD Yahudi lobisi olacaktır. Vaktiyle Osmanlıyı yıkma planları yapan ve bunda başarılı olan Yahudi, Ermeni ve Rumlar idi. Şimdi de bu üçlü ABD’nin yıkılışının baş aktörü olacaktır.

    MUSTAFA NECATİ ÖZFATURA (Türkiye Gazetesi)

  20. ‘HAKKIMIZI HELAL ETMEYİZ’
    17 OCAK 2009, CUMARTESİ 12:26:45
    Gazze’de süren katliam ve ardındaki dram, üniversiteyi Türkiye’de okumuş Gazzeli bir İnşaat mühendisi Muin Naim’min, yazarımız Bahri Yağmur’a gönderdiği elektronik posta ile Haberkuşağı’nın yüreğine ateş gibi düştü… Her satırı dram ve hüzün dolu bu insanlık çığlığını, duyarlı Haberkusagi okurlarıyla da paylaşıyoruz… İşte ‘Hakkımızı size helal etmeyiz’ diyen Gazzeli Muin Naim’in o mektubu:

    GAZZEDEN MEKTUP…
    “Biz Filistin halkı olarak kıyamet gününde ve Allah’ın huzurunda hakkımızı helal etmeyeceğiz. Biz burada ölürsek sizin payınız var bunda; eğer her biriniz çıkıp da elinden geleni yapmazsa. Allah’ın huzurunda kardeşlik hakkımızı isteyeceğiz sizden.”

    “BİLGİSAYARIMIN PİLİNİN SON DAKİKALARINI KULLANIYORUM”
    “Gazze’den selamlar gönderiyorum. Ama Allah bilir belki size gönderebileceğim son selam olabilir; çünkü bilgisayarımın pilinin son dakikalarını kullanıyorum. Gazze’de elektrik, petrol ve su bitmiş durumdadır. Hastanelerde jeneratörlerin son mazot litreleri kullanılıyor, ondan sonra hastanelerdeki elektrikler de kesilecek. O saatten 24 saat içerisinde 400 diyaliz hastası ölüme mahkum olacak ve yoğun bakımda olan yaklaşık 200 genç ve yaralıyı kaybedeceğiz. Bununla birlikte sürekli ilaç ve elektrik gerektiren ameliyatlar durdurulacak. Bu hepsi değil, Gazze’nin dramı daha çok hikaye anlatıyor. Mesela fırınlarda ekmek yok, pazarda un yok, ilaçların çoğu bitmiş durumda, sınırlar İsrail ve Mısır tarafından kapatılıyor.”

    “BOYNUNUZA EMANETTİR Kİ TÜRK HALKINA SÖYLEYİN…”
    “Boynunuza emanettir ki Türk halkına söyleyin; biz Filistin halkı olarak kıyamet gününde ve Allah’ın huzurunda hakkımızı helal etmeyeceğiz. Biz burada ölürsek sizin payınız var bunda; eğer her biriniz çıkıp da elinden geleni yapmazsa. Allah’ın huzurunda kardeşlik hakkımızı isteyeceğiz sizden.”

    “KENDİMİ FİLİSTİNLİ BİR TÜRK OLARAK TANITIYORUM”
    “Ben kendimi Filistinli bir Türk olarak tanıtıyorum. O kadar seviyorum ki sizi; onun için sizden bir şey yapmanızı bekliyorum. Ben Türkiye Cumhuriyeti’nde okumuş bir Filistinli inşaat mühendisi.

    Saygılarımla.”
    Muin Naim-GAZZE

    [Deminden beri bunu yayınlayıp yayınlamamak için düşünüyorum. Bu yazıyı okuyan kişi mutlaka önceki/yukarıdaki yorum olarak eklenmiş köşe yazılarını da okumalı! Çünkü tarih bir gerçektir, aynen tarih olan bugünün gerçek oluşu gibi!.. Tarihte tam da şimdi Filistinlilerin kanı dökülen topraklarda bölük bölük Osmanlı askerinin kanı dökülmüştü. Önden küfrün ordusu, arkadan İngiliz yalanlarına kanan, aldanmış Müslümanların ateşi!.. Vahh…
    Bu vah; evet binlerce Türk evladına, ama…
    Aynı vah, işte şimdi ölen bebeklere, kadınlara, gençlere de…
    Ve asıl aynı VAH;
    o aldanışla Ortadoğu’daki tarihin akışını değiştiren aldatılmış Araplara…

    Bu sözler asla suçlamak için değil şimdiki Filistinlileri…
    Bu sözler gene bir hatıratma için;
    Osmanlıdan başka dostunuz yoktu ve işte şimdi görüyorsunuz ki gene bizlerden başka dostunuz yok!
    Hani, nerenizde, hangi yanınızda veya hangi yaranızı sarıyor zengin Arap devletleri?..

    Ülkelerarası ilişkilerini zedelemek pahasına olaya karşı çıkan gene biziz, gösteriler düzenleyen yazılar yazan gene biziz, yardımlar toplayan ve ulaştırmaya çalışan gene biziz, için için ağlayan sessiz sessiz dualar eden gene biziz!..
    Çünkü şunu bilen biziz: Dünyanın neresinde bir Müslüman zulüm görse ona dua etmek inancımız gereğidir…

    Dua ediyoruz, edeceğiz… Yardım ediyoruz, edeceğiz… Ama tarihi de bilmek lazım…
    O topraklarda 400 yıl (Müslüman veya değil) bir tek burnun bile kanamasına izin vermemiş askerin kanının üstüne dökülüyor işte şimdi o bebeklerin kanları!
    Bu bir beddua değil, bu bir takdir-i İlahî!

    Tarihte, İngiliz yılanına o ALDANIŞ bizi de yaktı sizi de (ve bizi de hala) yakıyor.
    Hakkınızı bir tek millete helal edecek olsanız, Türk milletine etmeniz gerekir!..

    Sizi biz sizin kendinizi sevdiğinizden daha çok sevdik ve seviyoruz. Bunu ispat ettik ve ediyoruz…
    Dualarımızdasınız, kalbimizdesiniz…
    M.E.]

    KARANFİL

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir