Cezayir'den gelenler…
Cağaloğlu ve Laleli civarında hemen hemen her gün birlikte olduğumuz; dergi çıkardığımız, baskı işleri yaptığımız, büyük projeler tasarladığımız Osman evlenmiş, Cezayir'de iş kurmuş ve ben, büyüğü 10 yaşına gelmiş olan "yeğenlerimi" henüz görememiştim!..
Sanki tek bağ "Kıymızı bebek" yazısıydı aramızda ve Ahmet Ertuğrul de zaten bu yazının altına yorum yazmış ve "ben burdayım" demişti.
TGRT'de İsmail Yağcı ağabeyin tarihi yer/bölgeleri anlatan bir programı var ya "Huzura Doğru"nun son kısmında verilir. Elimden geldiğince izlerim. O gün de baktım Tosya'yı anlatıyor. Yörenin Oğuz boyundan köklü ailelere mensup insanlarını, eserlerini, yapılarını vs…
O zaman, aylardır konuşmadığım Ahmet Karabacak abimizi hatırladım ve hemen aradım. Önce oğlu Fatih açtı ve sonra babasına verdi. Hal hatır sordum, sevindi Ahmet abi ve ben Tosya programından bahsedince; bu yaz Tosya'da buluşmak için ısrarlı davetini tekrarladı… Sonra da;
-Fatih'in düğünü var, veriyorum konuşun, dedi.
-Muammer abi, ben de tam şimdi seni arayacaktım, dedi Fatih! :))) Hemen mail adresini ver de davetiyeni göndereyim…
-Ne zaman, dedim düğün?
-Ayın 14'ünde, bu hafta sonu, dedi.
-E, senin düğünün varsa Osman abin de geliyordur o zaman?..
-Cumartesi geliyorlar, dedi…
Pazar günü düğündeydik… Hani Aksaray'da meşhur Sinekli Mescit var, ona yakın bir düğün salonu. Ben mailden hatırladığım kadarıyla daldım sokaklara ve bulmuşum da. Salonun önündeki kalabalığa soruyorum camdan:
-Osman'ın düğünü mü?..
Cevap alamadan arkadan kornalar çalıyor… Halbuki binanın altındaki iki salon ve yani aynı anda 2 düğün var, hem de biri sünnet, diğeri evlilik… Cevap şu:
-İki düğün var. Evlenenin adı Fatih. Demek ki aradığın Osman sünnet olan, öyleyse o şu tarafta…
-Yok yok, ben bu tarafa gireceğim, Fatih'in tarafına!
-E iyi de birader, sünnet olanı arayıp evlenenin yanına neden gidiyorsun?
-La havleeee!..
Kapıda işte kapı gibi Osman…
Bir kucaklaşıyoruz, sormayın!..
Yahu eskiden ben bu adamı kucakladığımda kollarım birbirine kavuşurdu…
Cezayir'de Osmanlı bayrağı dalgalanırken, o toprakları "DAYI"larımız yönetirmiş… (Mısır bölgesini HIDİV'lerimizin yönettiği gibi).
Baktım ki, sanki karşımda; Cezayir Dayısı Osman Paşa…
İşte böyle olacak adam; yani kalıbı adına uyacak, yakışacak!
Sanki yıllar geçmemiş ve biz kaldığımız yerden, virgülünden devam ediyoruz. Sanki Galatasaray Tarih Kulübü Dergisi'nin son sayısını yarın basacağız…
-Ömer buralarda mı, diye soruyorum.
-O Fransa'da, diyor.
(Çok zeki tipler kendine yer bulamaz ya… Ömer, bir ara da Kenan Işık ile Kim 500 Milyar İster'de yarışmıştı.)
-Fransa'da ne okuyor biliyor musun?..
-Türkçe mi yoksa, diyorum sorunun gelişinden…
-Evet, diyor. (Ve inşallah Ömer sitemizdeki bu satırlarla bir gün karşılaşır da burada da buluşuruz.)
En çok merak ettiğim; "Kıymızı bebek" haliyle benim…
Osman çağırdı, koşup geldi bir meraklı "delikanlı", maşallaaah…
-Ertuğrul bak bakalım bu abiyi tanıyor musun?..
Önce bakıştık, sonra tanıştık, şükürler olsun; bir çocuk bu kadar güzel olur: Derin, olgun, zeki, akıllı…
Bir gün sonra bizim evde siteye bakarken;
-Ben çok mu kırmızıydım? Diye sordu…
-Baban öyle söylemişti doğduğun gün, ben seni ilk defa dün gördüm, dedim…
-Ben de seni ilk defa dün gördüm, dedi.
Osman Alparslan Büyükkarabacak'ın oğlu Ahmet Ertuğrul'un kardeşi Âli Osman ise bitirim, haliyle yaşının gereği… Tek tek harfleri okumaya çalışıyor. Ama üç dili aynı anda öğreniyorlar. Her dersi Arapça ve Fransızca görüp, İngilizceyi de yabancı dil olarak alıyorlarmış. En iyi dilleri ise Türkçe…
Anneleri Zeynep, bir arkadaşını da getirmiş düğüne: Dijle… Dijle hanım üniversitede öğretim görevlisi, "Aşk Mektebi"nden bir tane imzalamama çok seviniyor… Biz nasıl Mısır'daki Nil nehrini isim olarak koyuyorsak kızlarımıza, onun da babası Dicle nehrimizin adını kendi kızına vermiş. Babası ki; Cezayir'in Fransız işgalinden kurtulmasında başrol oynayan 15 generalden biri, Cezayir'de çok önemli bir isim yani…
Bu arada Ertuğrul ile AliOsman'ın Ahmet dedelerinden de bahsetmek lazım.
Ben tanıdığımda Laleli'de esnaftı. Daha eskiden yazarlık yapmış, daha da eskiden siyaset…
Türkeş ile yollarını ilk ayıran gruptan; (doğru ifade etmeye çalışarak yazıyorum) o zamanki milliyetçiliğin muhafazakarlığa yakın isimlerinden…
Yazdığı sırada 12 Eylül olmuş. Hemen hemen her yazanın alınıp sorgulandığı yıllar. Onun da işyerine her gün birileri geliyor, ve; "şu yazar sen misin" diyorlar, o da "evet benim" diyor. Kimliğine bakıyorlar Ahmet Büyükkarabacak. Dönüp gidiyorlar. Sonra tekrar geliyorlar…
Çünkü Ahmet abi, soydı uzun olduğu için yazılarında "Karabacak" olarak soyadını kullanmış. Ve bu durum onu 12 Eylül döneminde kurtarıyor.
Aranan, bulunan ve fakat götürülmeyen tek kişi… :)))
(O zamanki suçlar da şimdi suç bile sayılmıyor aslında. Vatanını ve milletini sevmenin yargılanmaya sebep olduğu karışık zamanlar… Şükür bu günleri bizlere gösteren Rabbbime, neler geçti/geçmiş…)
Düğün günü akşamı, yine rastladım İsmail Yaağcı ağabeyim programına. Tosya'lı bölümün soon günüydü. Ve işe bakın ki Karabacakoğullarının tarihi çeşmesini tanıttı programda. Ben hemen aradım haliyle.) Ahmet abiye haber bıraktım…
Fatih amcasıyla evlenen Nurcihan yengesi hatırına bir araya geldi bunca insan…
Velhasıl, "Kıymızı bebek" de bu düğün sebebiyle geldi, tanıştık…
Bir şeker delikanlı, onuncu yaşında.
İnşallah büyüdükçe daha sık görüşür, yazışırız. Hatta sitemizin "Cezayir muhabiri" olur, hatıralarını yazar orda olanları anlatır. Bir "Cezayir Dosyası" açarız Ertuğrul için…
Belki de, babasının başkanı olduğu, sarı-lacivert renkli formalarıyla sahaya çıkan Barbaros Kulübü'nü anlatmakla başlar işe…
Şimdilik bu kadar yeter…
Sevgiler kucak dolusu, oradaki ve buradaki herkese, hepinize…











Hello this is Dijla from Algeria i’m happy to read your paper about the wedding of the brother of Osman and i’m happy to see that you haven’t forget the Algerian personne who was very happy to know you and your nice family i send you a big hello from Algeria and i hope to see you soon in my country.
DIJLA
muammer abi bana sadece 1 dakikada türkçeyi öğrettin seni çok tebrik ediyorum bi an yazmaktan vazgeçmiştim ama en sondaki şu yazıyı görünce ‘Vazgeçtim, yazmıyorum’ demeyin. Öğrenmesi çok kolay ;-)’ tekrardan yazmaya karar verdim hatta şu anda v yerine (w) yazmıştım aliosman bana düzelttirdi 😀
…………………..
Muammer abi, bana sadece bir dakikada Türkçe’yi öğrettin, seni çok tebrik ediyorum.
Bir an yazmaktan vazgeçmiştim, ama en sondaki şu yazıyı görünce; “Vazgeçtim, yazmıyorum” demeyin. Öğrenmesi çok kolay. 😉
Tekrardan yazmaya karar verdim.
Hatta şu anda (v) yerine (w) yazmıştım, Ali Osman bana düzelttirdi. 😀
ERTUĞRUL
Vay kıymızı bebeğimiz vaaayy! :))
Daha dün gibi senin doğumun…
Ne zaman on yaşına gelerek bizi de on yaş daha ihtiyarlattın? :))
Nereden mi biliyorum; Gazeteden tabi ki.
Canım, Yüce Rabbim annene babana sevenlerine bağışlasın, seni ve kardeşini de inşallah.
Bahtınız da tahtınız da kutlu olsun…
Tüm aileye selamlar…
…
Kardeşinin ve de senin;
Sevgimle ve dualarımla gözlerinizden öperim…
SULTAN YÜRÜK
Selamlar Büyükkarabacak ailesine,
Osmanlı zamanında Tosya’da pehlivanlar güreşirken savaş çıkmış ve kispetiyle savaşa katılan bu yiğit pehlivan savaş bitince padişah tarafından çağırılmış, padipah sormuş; “Karabacaklı yiğit nerelisin?”
Yiğit cevap vermiş: “Tosya.”
Ve padişah Tosya’yı kendisine vermiş. Bu kişi Osman ve Fatih’in büyük dedesidir. Bana da 91-92 yıllarında Ahmet amca anlatmıştı..
Erkan Aydın