(Bazı yazılar, yazılıp uyutulur zamanın beşiğinde…
Yıllaar geçer; hatıralar, kendilerini okuyacak yaşa gelir!..)
Bazıları, can simidi atar suya;
..bazıları da kendini!
Çoğunda su bulanıktır ve pisliğe bulanmaktadır o kimse; batıp çıkmaktadır, bir görünüp bir kaybolmaktadır… Bazen canhıraş feryatlarla korkusunu haykırmakta; bazen güçlü görünmeye çalışarak ortalığa bağırmakta; bazen de güzelliğini ortaya çıkararak seni çağırmaktadır;
..başını kaldırabildikçe, kendini saran dalgaların arasından…
Onun ağzından, kendi adını duyarsın… Sonra tekrar duyarsın. Ve tekrar ve yıllaarca tekrar tekrar…
Akıntı vardır.
Hani o, çoğu kimseleri sürükleyip götüren akıntı…
İşte senin, o an, ne yapacağına karar vermen gerekir ki, ikinci şık şudur:
Kirleneceksin!
Kirli görünmek herkesin göze alabileceği bir hâl değildir ama uğrunda kirlenilecek insanın muhtemel hâliyle hemhâl olmaktır! Onun da insan olduğunu hatırda tutmaktır! Fiziksel bir mecburiyet olmasa da, duygusal mahkûmiyettir!
Sen görüyor olsan da, boğulan kimse asla; sürükleniyorum, demez. Sana elini vermez, senden elini ister… Ve senin yanına çıkmak istemez, seni kendi yanına çekmek ister!
Bilinmeyeni, anlaşılmayanı şudur bu denklemin:
Can simitleri “seslenişi” duyar;
..söyleneni işitmez!
Dalgaların dişlerine atılsın diye var değil cankurtaran simitleri; dalgaların dişleri arasından can kurtarsın diye var! Can simitleri, suda yüzdürülmek için değil; bir hayatı daha kurtarmak için var!..
Bazılarının gözü perdelidir, bazıları görüp geçer, bazıları ipi olmayan simitler savurur akıntıya…
Bazıları; kendi canını atıp suya, sudan iki can çıkarır!
Stop
Muammer Erkul
03 Eylül 2010 Cuma