"Tak, tak, tak!”
Sanki kalbime vuruluyor; kapıma değil…
Ama ben;
Sanki kalbinden vurulmuş gibi, sessizce yığılmışım!
“Tak, tak, tak!”
-Kimse yok mu içerde?..
…..
Dişlerim, bir fermuarın dişleri gibi, kapalı.
Ve dilim; yeni dökülmüş bir beton gibi!
“Tak, tak, tak!”
-Kimse yok mu içinde?..
Varım, var; ve bendeyken de sendeyim.
Ama, benden çıkmam ne mümkün?..
Dilime kiriş basmış gibi enkaz altında, çaresizim…
Sen dönüp giderken, hıçkırarak…
Duyuyorum üstelik;
“Olsaydı, ses verirdi” deyişini…
Bu “olmak”; olmak, veya ölmek…
Hangisi kolaay, hangisi zor?..
“Tak, tak, tak!”
-Kimse yok mu?..
-Varım, vaaar!.. Varım yâaar!..
Vaaay!..
Sızıyorum bir sızı gibi, sana doğru…
Sızıyorum içimden…
…..
Ama, sen gitmiş oluyorsun;
Kapımın önünde uzuun süre beklemiş, ve toprağıma birkaç damla gözyaşını bırakmış olarak!..
……………
(Acının çiçekleri, işte böyle damlalardan sulanıyor!)
Stop
Muammer Erkul
25 Haziran 2003 Çarşamba