İstanbul dendiği zaman neden bu kadar çok şey hatırlıyorum, bilmem… Bilmediğim bir de şu; niye kimse benim hatırladığım detayları hatırlamıyor?
Aslında bundan yana şikâyetim yok. Yok, ama derdim şu: Zihnimde eksik, yarım, noksan kalan teferruatı soracak veya aynı hatıra üzerinde konuşacak kimse bulamıyorum. Ya benim kadar umursamadıkları için unutmuş oluyorlar, ya da hatırlayanlar göçmüş oluyorlar; başka bir şehre veya başka dünyaya!
Hatıraların sadece bende kaldığına bir misal daha: İsmini bilmediğim ve aslında hiç de öğrenmemiş olduğum bir adam var şimdi gözümün önünde… Başında bir görevli şapkası, üzerinde arkadaşlarının giydiğinin aynısından bir gömlek, bir ceket ve bir de pant…
Pantolon mu? İşte orda dur biraz!
Kaç kişiye sordum da yine hatırlayan çıkmadı… Sanki o adam yok!.. Yani bir adam, orada, binlerce kişinin gözü önünde yaşadı, bir şekilde onların hayatında yer aldı ve sonra sanki yok oldu bütün insanların zihninden… Bu durum bana garip geliyor! Ve üstelik bunu ben de söylemezsem, başka kim anlatacak? Veya diğer yandan; “sanki sen söylersen ne olacak” diyenler de haklı!
Neyse, tam bu kısma tekrar döneceğiz…
Hüseyin Haki Efendi, İskender Bey ve Mehmet Usta kimlerdir, biliyor musunuz?
Kendinizi suçlamayın, bunu neredeyse hiç kimse bilmez… Bu isimler, bu güne kadar, birer araba vapuruna neden konmamıştır, bunu da kimse merak etmez… Vapurlara isim koymak bir yana; bari arabalı vapur iskelelerine neden şöyle birer panocuk asılmamıştır bu güne kadar?..
“Ey millet!..1871 senesine kadar dünyada hiç kimse araba vapurunun ne olduğunu bilmiyordu…Ta ki, sizin dedelerinizden ve bu vatanın evladı olan şu üç isim akıl edip, dünyanın ilk araba vapurunun planını çizinceye kadar:1- Dönemin Şirket-i Hayriye Müdürü HÜSEYİN HAKİ EFENDİ2- Umum Müfettişi İSKENDER BEY3- Hasköy Tersanesi baş mimari MEHMET USTAÜlkemize ve dünyaya örnek olup, göğsümüzü kabartan bu üç aydın kişiyi rahmetle ve minnetle anıyoruz…”…..
Bunu yapmak acaba kaç kuruş tutar ve acaba neden yapılmaz?.. Bu üç insanın isimleri “Graham, Albert, Izaak, George” filan olsaydı, acaba ders kitaplarımızda kaç yıl karşımıza çıkardı?
Tabancalı zamparalardan ve sözüm ona sanatçı dedikodularından; televizyonlarının yüzüne bakılacak hali kalmamış olan şu ülkemizde, hemen şurada yaşanmış olan bu gerçek ve muhteşem hikâyenin filmi veya dizisi neden çekilmez?..
Bugün dünyanın pek çok ülkesinde veya ülkeleri arasında araba vapurları ve içine araba bindirilen büyük gemiler çalışıyor…
Ülkemizde de benim bildiğim kadarıyla Van’dan Tatvan’a, İzmir’den Karşıyaka’ya, Gelibolu’dan Lapseki’ye, Eceabat’tan Çanakkale’ye, Gökçeada’ya, Geyikli’den Bozcaada’ya, Topçular’dan Yalova’ya, Tekirdağ’dan Avşa ve Marmara Adalarına arabalı vardı… Ayrıca İskenderun Körfezi’nde ve Türkiye-Kıbrıs arasında seferler yapılıyor veya yapılıyor idi…
Şimdi bunların daha yenileri, daha hızlıları inşa edildi ve şehir hatları hızla gelişiyor… Fakat hepsinin atası, işte o vapur; Suhulet…
Yani, denizi geçmek isteyen yolculara “kolaylık” olsun diye, üç Türk tarafından tasarlanan, dünyanın o ilk araba taşıyan vapuru…
Dünyanın ilk araba vapurunun ismi: Suhulet… Suhulet “Kolaylık” demek ve hikâyesi şöyle:
Dönemin Şirket-i Hayriye Müdürü Hüseyin Haki Efendi, Umum Müfettişi İskender Bey ve Hasköy Tersanesi baş mimari Mehmet Usta, o güne kadar benzeri görülmemiş bir vapur tipi üzerinde kafa yormaya başlıyorlar… “Bu öyle bir şey olsun ki, diyorlar; düz ve alçak güvertesinin her iki ucunda rampalar bulunsun… Vasıtalar bu rampaları kullanarak vapura binsin ve her iki taraftan da iniş-biniş sağlandığından, araçlar aynı yönde yürümeye devam ederek karaya çıkabilsin… Ve güvertenin tamamına taşıt doldurulabilsin…”
Proje güzelce çiziliyor ve zamanın en gelişmiş tersanelerine sahip ülkesi İngiltere'ye gönderiliyor…
Böylece, 1871 senesinde… Denizcilik tarihine “DÜNYANIN İLK ARABA VAPURU” olarak adı yazılan; “26” baca numaralı SUHULET (Kolaylık) doğuyor… Ve hemen ardından; “27” baca numaralı (iki kıyıyı birbirine bağlayan) anlamına gelen “SAHİLBENT” inşa ediliyor…
Hizmetten alındığı 1958 yılına kadar Sirkeci-Harem hattında hizmet veren Suhulet, tam 87 yıl boyunca sayısız araç ve yolcuyu iki kıta arasında taşıyor…
İstanbul Boğaziçi Köprüsü’nün yapıldığı zamanı hatırlayanlar; İstanbul için araba vapurlarının ne kadar önemli olduğunu da hatırlar… İskeleler önünde uzun kuyruklar oluşur, bazen sıra kavgaları çıkar, cankurtaranlara (ambulans) öncelik tanınır ve sıra beklemeden vapura sokulurdu… Alışılmışın üzerinde bir dalga, sis, kar yağışı filan görülünce karşıya geçmek mümkün olmadığından, kamyon ve otomobil kuyrukları caddelerde uzardı…
Şimdi sadece Harem’den Sirkeci’ye arabalı vapuru çalışıyor. Boğaz’da çalışan hat yok. Daha önce Üsküdar’dan Kabataş’a da arabalı vapur çalışıyordu…
Zaman neleri unutturuyor! Bazılarının “Köprüye gerek yok! Bu paranın ivedilikle harcanması gereken başka gereksinimler var!” Kampanyalarına aldırılmayıp, bitirilen ilk köprünün vasıta geçişlerine açılmasından hemen sonra, ilk kaldırılan hat; Paşabahçe-İstinye arabalı vapur hattı oldu…
Paşabahçe meydanından sahile bakınca görülen eski vapur iskelesinin hemen yanı başında bulunan araba vapuru iskelesinden başlayıp, yolun sağında uzayan kuyruğun, zaman zaman İncirköy’e ulaştığını gayet iyi hatırlıyorum…
Tekrar dönüp anlatacağım, dediğim ise gayet ilginç bir insan…
Paşabahçe arabalı vapur iskelesinde çalışan bir memur… Hani ağzında düdük, gelen geçen arabalara işaret eden, onları sıraya sokmaya, bu sıraya göre vapura bindirmeye; vapurdan inen arabalardan, karşı iskeleden almış oldukları biletleri toplamaya, biletsiz binmiş yolculara cezalı bilet kesmeye çalışan memurlardan biriydi…
“Bütün arkadaşlarının giydiği şapkayı, ceketi, gömleği giyerdi” demiş, ama tam “pantolon” derken lafım yarım kalmıştı… Çünkü o memurun, böyle bir pantolon içine sokabileceği bacakları yoktu… Bir sakat arabası (öyle denirdi ben çocukken) içinde, tekerlekleri elleriyle çevirerek, sağa sola yetişmeye çalışarak yapmaya uğraşırdı işini…
O adamcağız… O, şimdi, benim ulaşabildiklerim arasında hiç kimsenin artık hatırlamadığı o adamcağız; benim gözümde Paşabahçe Arabalı Vapur İskelesi’nin simgesiydi…
Bir gün şöyle dediler: “İskeledeki sakat adam, arabalı vapurun inmekte olan kapağı altına kendini atmış!”
Kimse “kurtulmuş mu” diye sormadı bile… Çünkü iskelenin, geniş vapur kapaklarının ineceği kısmı denize, yani iskeleye yaslanmak üzere yaklaşan arabalı vapura doğru meyilli bir betondur!..
O günlerde konuşulmuştu civarda ve bir iki gazetede de sayfa diplerinde haberi çıkmıştı sanıyorum… Sonra? Zaten yukarıda “sonra”sını anlattım!
İçiniz kararmasın. Güzel şeyler de oluyor:
İDO (İstanbul Deniz Otobüsleri) tarafından, Çeksan Tersanesi’nde yeniden inşa ettirilen Suhulet; 80 araç, 612 yolcu kapasitesi ve 12,5 deniz mili hız yapabilme (Sirkeci-Harem 8 dk.) özelliğiyle (2007 yazı itibariyle) İstanbul sularına indirildi…
Bir gün ona rastlarsanız, hatırlayacak çok şey var artık hafızanızda.
Merhabalar,
Yazınızı pek keyifle ve gururla okudum. Hüseyin Haki ile ilgili daha detaylı bilgiyi öğrenebileceğim kaynaklar hakkında yardımcı olursanız çok sevinirim…
Daha keyifli yazılarınıza
Sevgiyle kalın…
AYTAÇ PEKAND UYSAL
Çok faydalı. Allah razı olsun. Bu ve benzeri bilgiler göğsümüzü kabartıp, bizi motive ediyor. Hiç duymamıştım.
Sevgiler.
ASLIHAN
Suhulet hakkında araştırma yaparken sizin yazınıza rastladım. Çok işim olmasına rağmen merak edip okudum. İyiki okumuşum diyorum. Verdiğiniz bilgiler ve anlamlı mesajlar beni duygulandırdı. Çok memnun kaldım.
Siz: (“sanki sen söylersen ne olacak” diyenler de haklı!) demişsiniz ya. İyiki onlar gibi düşünmüyorsunuz.
Teşekkür ederim.
Tesadüf bu ya…Nereden nereye. Arabalı vapur Paşabahçe hattı 1970 ler araştırırken yazınıza tutuklu kaldım. Uzun zamandır bu kadar keyifli bir yazı okumamıştım. Hem bilgi sahibi oldum hem gururlandım hem de sanki o yılları yaşadım. Yüreğinize, kaleminize sağlık. Teşekkür ederim.
Sevgi ve Saygılarımla…
Özlem ATAKER
Herkes aramaz internette 70’lerin Paşabahçe’sini; “hayırdır” demem lazım çünkü o zamanki Paşabahçe nüfusu da şimdikiyle kıyaslanmayacak kadardı.
Selamlar
M:)
Bu faydali bilgileri bize verdiğiniz için canı gönülden teşekkür ediyoruz ve atalarımız la ne kadar gurur duysak azdir.
Bu arada 1950 lerin baslarindan 1980 lerin basina (Eskihisara arabali vapuru iskelesi acilincaya kadar) kadar faal olan Kartala – Yalova arabali vapur hattini da bu yazidaki listeye ilave ediyorum.
Elinize, emeğinize sağlık. Bu yazıyı Suhulet vapurunda Sirkeci-Harem arasında seyahat ederken, “suhulet ne demek acaba?” diye araştırırken buldum. İyiki de bulmuşum. Çok şey öğrendim. Çocuklarıma gururla anlatacağım. Tekrar teşekkürler….