Teneke! [27 Eylül 2002 Cuma]

Ablamın ilkokul ünite dergisinde leylekli bir çizgi romanla, köşeli kutulardan yapılmışa benzeyen robot bir adam vardı… Adı da; Teneke!..
Okuyup yazmayı işte bu dergilere bakarak iki sene erken öğrenmiştim. Sonra robotun "insanı andıran makine" demek olduğunu öğrenmiştim… Ve yine o sıralar bir şey daha öğrenmiştim ki, sanırım siz de öğrenmek istersiniz… 

Uzak bir ülkede, öyle bir robot yapmışlar ki; dünyanın bütün bilim adamları geliyor, sorularını sorup onu imtihan ediyor, ve de cevaplarını dosdoğru aldıktan sonra çaresiz, dışarı çıkıyorlarmış…
O sırada oralarda, adı Memmet mi ne, bir Türk var… Geçiyormuymuş, yoksa orada temizlik işinde mi ne çalışıyormuş; bir ara robotun yanına girmiş…
Az sonra o muhteşem robotun ışıkları hızlı hızlı yanıp sönmeye, içinden acccayip sesler gelmeye, ve kafa kısmı cozurdamaya başlayınca, Mehmet hızla dışarı, bütün bilim adamları da hurraaa içeri koşuşmuş!..
Bakmışlar ki durum fena. Sorulan soruya cevap aramaktan "herifin"kafayı yemek üzere olduğunu görünce; bir direk arkasından olanları seyretmeye çalışan Mehmet’i yakalamışlar…
-Benim suçum yook, inanın ellemedim bile, diye bağırmış…
-Peki ne sordun buna?..
-Hiç… Hiç bi’şey sormadım ki…
-Korkma, demişler. Bak, burda seni suçlayan filan yok… Aylardır dünyanın her yerinden bilim adamarı geliyor ve bu robota akla hayale gelmeyecek zorluktaki bütün soruları soruyor. O da bu soruların her birine eksiksiz cevaplar veriyor… Şimdi sen ona bir soru sordun, bu besbelli… Ama ne sordun?.. Bunu, bütün dünya merak etmekte!.. Hadi söyle bize ne sorduğunu, ve biz de sana büyük ödülü verelim!.. 

Hâlâ tedirginmiş adamcağız…
-Dokunmadım ki, demiş… Kötü bişey de demedim…
Odaya girince bir baktım ki; orada, karşımda adama benzeyen bir şey var… Önce irkildim ve hemen ardından;
Vay, hemşo, dedim…
NE VAR NE YOK?.. 

Şimdiii, efendim; bizler bazen ayynen fıkradaki Mehmet’e, bazen de tıpatıp o muhteşem robota benziyoruz, değil mi?..
Bazen bütün cevaplar bizde hazır olduğu halde, cevap verebilecek soru gelmiyor… Bazen de biz, kendimize lazım olan cevapları çağıracak soruları soramıyoruz…
Halbuki hepimizin zamanı; düşünmeden yöneltilen bir araba laf kalabalığıyla cebelleşilemeyecek kadar kıymetli, öyle değil mi?.. 

Tam hedefe gönderilmeyen sorular; rastgele atılan oklara benzer…
Farzet ki; karnın aç, ormandasın. Elindeyse sadece bir yay ve ok var…
Eminim ki, ilk gördüğün çalılığın içine göndermezsin bu oku. Düşünür, zaman kollar ve iyice nişan alırsın… Ancak, emin olduktan sonra salarsın okunu, değil mi?..
Hepimiz…
Sen de, ben de; hepimiz… Bir teneke yığınından daha değerliyiz…
Bu değer ise; zamanımızın değerli olmasından ve yani zamanımızı vererek elde ettiklerimizden geliyor…
Öyle değil mi?..

Stop
Muammer Erkul
27 Eylül 2002 Cuma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir