Sakalları iğne ucu gibi batan çenesini avucuna koymuş, çerez tabağından saçılan tuzlu fıstık ve leblebilerin arasına da dirseğini dayamış halde; yarısı dolu bir büyük bardağın başında, yaylı kapının ardından gelen müziği dinliyordu…
Az sonra ceplerinde bulduklarını çıkarmaya başladı. Eline geçen ne varsa, yeşile çalan koruyucu sürülmüş çam masanın üstüne koyuyordu: İki ayrı anahtarlığa takılmış toplam beş anahtar… Atılmaya kıyılamayıp tekrar kullanılmak üzere cebe tıkılmış üç tane kağıt mendil… Ucu pek sivri olmayan kısalmış bir kurşunkalem… Çakmak… Sanırım acil durumlar için (stepne olarak) gizlenmiş, içinde bir yahut bilemedin iki tane sigara bulunan buruşuk paket… Ve bu kadar şeyin arasında, toplam ne kadar oldukları seçilemeyen birkaç kuruş…
Kalktı. Ağır adımlarla içeriye girdi. Kasanın yanında oturan adamla bir şeyler konuştu. Avucundaki paraları onun önüne koyup bir jeton aldı… Ve sonra, müzik makinesinin başına gidip orada durdu..
Dikkatini listeye vermişti. Pek çoğunun adını dahi bilmediği şarkı ve şarkıcı isimlerini okumaya çalışıyordu. Hoşlandığı isimleri de, tekrar geri döneceğini düşünerek geçiyordu ama az sonra yeni isimler görüyordu. Zihninde seçtikleri beş oldu, on oldu. Geri döndü, bunların bir kısmının yerini bile bulamazken, bazılarını ise yeni gördü…
Son kuruşlarıyla aldığı jetonunu nihayet deliğe atarak, bir şarkı seçti ve yerine oturdu. Birazdan müzik makinesi onun için bir şarkı çalmaya başladı.
Bazıları; bu tercihi de kim yaptı, gibilerden ona doğru baktılar. O ise “ben işte bu şarkıdan çok hoşlanıyorum” gibilerden bir duruş gösterdi. Ama… Aslında… Elindeki jetonu atıp bir şarkı için tercihini yaptığı sırada, o anda reddetmiş olduğu pek çok şarkıyı düşünüyordu!..
Veya, en azından ben “onun böyle düşündüğünü” düşünüyordum…
Hanımlar da beyler de zaman zaman düşünür; kendisiyle uzun bir yolculuğa çıkmış olduğu işte bu kişiyi tercih ettiği aynı anda, acaba kimleri reddetmiş olduğunu!..
Bir evlilik kararındaki tercihin, diğer bir açıdan “gerçeği” değil midir bu reddediş?..
Yani bir taraftan bakınca; hangi kişiyle evlenmelisin?
Ama diğer yandan bakınca; hangi kimselerle evlenmemelisin?..
Seçimim hangi afiş olursa olsun, bilirim ki yan yana duran kapılardan sadece birine girebilirim. Beni ilgilendiren konuda veya beklediğim bir film yoksa, bilet satan hanıma sorarım tavsiyesini, izlemişse söyler. Fakat çoğu defa hangisi başlamak üzere ise ona girerim. Bu hatayı her tekrarlayışımda, bulunduğum salonda gösterilen filmden de keyif almıyorsam, hep diğer beş altı afişe takılır aklım. Merak ederim; “girmediğim” kapının ardında acaba neler oluyor, diye!..
Hayatı boyunca, insanın “daha sonrasını” belirleyecek olan, hep bir “karar”dır!
İnsan kendi tercihleri doğrultusunda varır gitmeyi seçtiği yere. Öyle değil mi?..
Nereye yönelir, neyi beğenir, neye odaklanırsan hep onun tarafına yaklaşır, ama diğerlerinden de uzaklaşırsın…
Çünkü eline geçirdiğin şey; elinden kaçırdıklarını belirler!..
Eline geçenler, elinden kaçanları gösterir, evet…
Baytar mektebinde okuyup da “kalp mütehassısı” icazeti alan olmamış! Kars’a giden otobüse binenlerden Edirne’de inen yok!.. Kömür madenine indiren asansör, yeşil dağlara çıkan yolların manzarasından uzaklaştırır seni!..
İnsanın bunları bilmesine, düşünmesine, anlamasına bir mani mi var?..
Stop
Muammer Erkul
24 Şubat 2005 Perşembe