Venedik halt etmiş!.. (Haliç projesi) [26 Şubat 2004 Perşembe]

Venedik’i görmeyen var mı?..
Ben de gördüm…
Peki Haliç’i gören var mı?..
Şansa bakın ki ben Haliç’i de gördüm!..

Haliç, yani yurt dışında “Goldenhorn-Altınboynuz” olarak bilinen yer; İstanbul’un Eminönü ile Karaköy arasında kurulu Galata Köprüsü’nün arkasında kalan sudur… Büyük bir kısmında vapurlar çalışır veya çalışabilir. Motor ve sandallar ise her yerinde yürüyebilir…
Haliç; Eyüp önünden geçerek Kağıthane’ye kadar uzanır.
Arka kısımlarına doğru gidildikçe, içinde küçük küçük adacıklar oluşmuştur, ve buralar o kadar sakin ve dokunulmamıştır ki; üzerinde el değmemiş bitkiler ve evcil olmayan bazı hayvanlar yaşamaktadır…

Venedik ise; en fazla Haliç’imiz kadarcık bir (ülke-şehir) yerdir.
Zamanında, kendilerini kovalayan düşmanları;
“-Nasılsa o bataklıkta boğulup gidecekler, bundan sonra kovalamaya lüzum yok” diyerek geri dönünce hayatta kalan… Ama cesaret bulup bir türlü karaya da çıkamayan insanlar tarafından, deniz içindeki bu küçük adacık-sazlık-bataklık bölgede kurulmuştur…
Küçük küçük (sizin kasabanın meydanı kadarcık) bu adacıklar, köprülerle birbirine bağlanmıştır ve ayrıca gondollarla (veya şimdiki büyük motorlarla) ulaşım-irtibat sağlanır…
Ama, bu kadarcık toprak kırıntıları, birkaç ülkenin toplam gelirinden fazla turizm geliri getirir, İtalya’ya…
Özetlersek:
Tarihî eserler bulunan meydanlar… Sembolik maskeler, çeşitli ıvır zıvır ve incik boncuk satıcıları… Bir de küçücük odacıklarda cam işçiliği yapan sanatkarlar…
İşte Venedik!.. Birkaç eksiği ile işte hepsi bu…

Fazlası var mı Venedik’in Haliç’ten?
Evet var; ara sokaklarda yani kanallarda yüzen kediden büyük sıçanlar ve insan dışkıları…
Farkı var mı Venedik’in Haliç’ten?
Evet var; Haliç’in suyu mavi, Venedik’in suyu sarı-kahverengi…
Eksiği var mı Venedik’in Haliç’ten?
Evet var; Haliç ve çevresi yirmidört saat şehrin ve hayatın içinde, ama Venedik’te son motoru kaçırırsan sabaha kadar aç, sefil ve tek başına titrersin iskelede. Çünkü orda yerleşim yok; belirli bir saatten sonra her yer kapanıyor ve gündüz ikiyüz-üçyüz bin kişi varsa şehirde gece iki-üçyüz kişi kalıyor, onlar da görevli veya nöbetçi olarak…

Yazacaklarımın özetinin özetini yazıyorum.
Niyetim ise, eloğlunun memleketini kötülemek değil; elimizdeki büyük nimeti fark ettirmek yine kendimize. Kimseden para-pul-isim-cisim istediğimiz filan da yok; alın bu fikri ve istediğiniz gibi kullanın; ki memlekete bizim de bir faydamız olsun…
İtalyan, nah şu kadarcık Venedik’iyle para basıyor, ama bizim mavi Haliç’imiz; som altından bir tabuttaki ceset gibi yatıyor, ayağımızın dibinde!..
Kimsenin vicdanı sızlamıyor mu?..

(Bu yazının devamını da yarın okuyun bence…
Çünkü bu yazı çok ilginç, çok güzel, çok basit, çok pratik, çok kârlı ve çok keyifli bir tekliftir aynı zamanda…
Özellikle herkesin “turizm geliri” diye kafa yorduğu bir zamanda Haliç; gerçek bir ALTIN BOYNUZ olup çıkabilir, ve birkaç ay içinde para basmaya başlayabilir…
Nasıl’ı ise daha da basit. Ama yerimiz bitti, yarına kaldı…)

Stop
Muammer Erkul
26 Şubat 2004 Perşembe

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir