Yazıl(ma)mış satırlar [12 Ağustos 2004 Perşembe]

Çiçek resimleriyle süslü pembe bir zarf gelse postadan.
Peki, kimden?..
Belli değil!

Zamklanmış, ve bir de üstünden bantlanmış olsa bu zarf; mazrûf anlaşılmasın diye. Sızmasın diye yani, hapsedilmiş duygular!..
Sonra, beyaz bir kâğıt bulsam içinde, bana seni hatırlatan; iki yanını dantel gibi kestiğin…
…..
Yazı olmasa mektubunda, hiçbir şey anlatılmamış olsa ama ben, çok şeyler anlasam…
Üzerinde, sadece iki kelime bulunsa mektubunun, gözlerinin renginde; sanki sen bakıyormuşsun gibi bana!.. Desen ki, söylesen ki, bildirsen ki bana; "yazılarını okuyorum" diyerek bir müjde versen ki,,, fısıldar gibi kulağıma!..
Ve en alta…
…adını yazsan;
Sana en çok benzeyen çiçeğin!..

Çiçeğim;
Katlasam bu "yazısız" mektubunu yeniden ve çiçeklerle süslü pembe zarfına koyarken, doldursam bütün duygularımı da koynuna…
…koynumda, esintileeer!..

Çaresizliksin;
Çünkü bir koyunun boynundaki çıngırak gibisin, veya bir pehlivanın boynundaki muska gibisin, yahut bir gelinin boynundaki altın gibisin…
…boynumda!

Karanlıkta çakan bir şimşek şavkıyla girdin hayatıma çıkarken veya çıktın girerken!..
An aynıydı…
Ama, can da aynıydı;
Canan da!..

İyi de;
Dokunmam lâzımdı gözlerine, bakışlarımla…

Sen; bir canıma can, bir gönlüme yâr oldun…
Lakin; tutamadım, tutunamadım!…

Bir gün… Bir postacı… Çiçek resimli bir zarf getirse bana; üstünde adı, kağıdında mektubu olmayan…
Yani, bulup seni getirse;
"Silinmiş ögeler" kutusundan!..

Stop
Muammer Erkul
12 Ağustos 2004 Perşembe

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir