Doğum günün gelir… Neden başkaları karar verir ki, ne yiyip içeceğine? Olmaz öyle şey!.. Nedir olmayan? Şudur: O kadar ıkınmış sıkılmış, eziyet çekerek dünyaya gelmişsin… Fakat… Şu noktaya dikkat gerek: Dünyaya gelmiş olan “sen”sin… Bugün doğmuş olan sensin de, neden sana sadece “pastan neli olsun” diye sorulur?
Karar çoktan verilmiş yani: “Pasta” yenecek de “hadi neli olduğuna da sen karar ver bari”, diyorlar… Sen de ezilip büzülerek, mırıldanıyorsun:
-Zeytinli olsun!
-Oğlum, kızım, yavrum, evladım, her neysen işte; zeytinli pasta olur mu hiç?..
-Olmaz mı? Öyleyse beyaz peynirli ve domatesli olsun…
-Olmaz!
-Madem dediklerim olmaz da niye bana soruyorsunuz?
-O zaman siz sayın da ben seçeyim; bir doğum günü pastası neli olur?
-Pasta çikolatalı olur mesela… “O ne demek” diye soracaksın, hemen cevap vereyim; bilmiyorum, ama frambuazlı pasta da olur, sonra kestaneli olur…
-Başka?
-Meyveli olur, muzlu olur, çileklisi var.
-Başka? Bitti mi?..
-Pasta biter mi hiç? Bütün meyveler olur; kivili, vişneli…
-Cevizli olur mu?..
-Hiç duymadım…
-Ağaçta yetişir ama, fındık da meyve mi?
-Meyvenin ağaçla ilgisi ne, çilek de meyve, ağaçta mı oluyor?
-Doğru söylüyorsun, o zaman karpuzlu olsun…
-Ne seviyorsam, neli olmasını istiyorsam “ondan pasta olmaz” diyorsun…
-Benim saydıklarımdan birini seç sen de…
-Tamam ya, tamam. Çikolatalı olsun bari ne yapalım. Fakat çikolata koyu renkli olmasın, insanın boğazını bi’tuhaf yapıyor…
-Çikolatalı olmasa olur mu?
-Haydaaa! Niye ki? Az evvel sen saymıştın ama… Söylemekte geç mi kaldım yoksa?
-Yo, söylemekte geç kalmadın, az evvel de saymıştım, evet. Yalnız şöyle bir hassas durum söz konusu ki; davetliler arasında iki teyze ve bir dayı var biliyorsun, hem obur hem de şeker hastası…
-Muzlu olsun o zaman…
-Muz mu? Muz çok kuvvetli gelebilir karaciğerine bebeklerin…
-Ne diyeyim şimdi, frambuazlı olsun…
-Olur aslında ama, onun neye yarayıp neye yaramayacağını bilemiyorum, riske girilmez…
Kivinin henüz mevsimi gelmedi, ekşidir. Vişne, dondurucuda beklemiş yazdan kalma meyvelerdendir. O şöyledir, bu böyledir… Şart mı ya illaki pasta yemek, hem de yuvarlak olanından?.. Yapmıyorum doğum günü filan ya, Allah Allah… Benim doğum günüm değil mi bugün, istemiyorum… Tamam, kimse gelmesin, gelen olursa da ben ne ikram edersem onu yesin!..
Geldiler… Ama pasta yiyemediler… Çünkü ben, o gün Beykoz’a inip kendi kafama göre işimi halletmiştim…
Eve girdiğimde herkes toplanmıştı… Elimdeki renkli torbayı salondaki masanın üzerine koydum. İçindeki süslü, büyük ve yuvarlak paketi usulca açmaya başladım. Allah’ım sıcacıktı, dayanamıyordum… Kokladıkça ağzımın suyu akıyordu…
Merak içinde toplanmışlardı masanın etrafına, paket açıldı…
Üzerinde kırmızı ketçap ve mayonezle “İYİ Kİ DOĞDUM” yazıyordu. Altında da kocaman, gülen bir ağız ve iki göz vardı.
Herkesin gözleri şaşkınlıktan açılmıştı şimdi…
Ben mi? Ben çok mutluydum, çook…
Çünkü, büyük ve yuvarlak tepsinin içinde; nar gibi kızarmış ve en büyüğünden bir kalkan balığı yatmaktaydı…
Stop
Muammer Erkul
29 Ekim 2006 Pazar