Aydede, yıldızlar ve gülümsemek [29 Eylül 2000 Cuma]

Aydede, yıldızlar ve gülümsemek

Olsun… Sevinirim! Pijamalarımı giydiğim zaman, aydedeyi görmeye çalışmam… Ve eğer görebilirsem; “onu bir kere daha görebildiğim için” sevinmem ile, kaç yaşımda olmamın ne alakası var?..

Olsun…
Üzülürüm!..
Artık “kayan yıldızların gerçekten birer yıldız olmadığını” öğrensem bile…

Üzülürüm; çünkü gökyüzünde gördüğüm herbir yıldız “BİRİ”dir benim için.
Herbiri bir dostumdur, arkadaşımdır… Ailemdekilerden biridir, akrabalarımdır, komşularımdır… Yazlıktan, eski mahalleden, eski okulumdan arkadaşlarımdır…
Bir de şeydir…
Şey!..
Hani şu yanda… Kocaman parlayan var ya…
İşte o!..
İşte o, “o”dur!..

Bu yüzden üzülürüm, görünce bir kayan yıldız…
Sanki benim yıldızlarımdan birinin…
Sanki gerçekten koptuğunu yerinden…
Ve sanki gerçekten düşüverdiğini sanırım…
Sanki gerçekten… Sanki gerçekten; daha şimdiye kadar parıldayan bir sevdiğimin… Bir arkabamın, bir öğretmenimin, bir komşumun, bir tanıdığımın, bir arkadaşımın… Ne bileyim işte, içimi kavuracak herhangi birinin aniden kayıverip, koyu bir karanlığın içine gömülüverdiğini zannederim…
Sankiler beni sanki gerçekmiş gibi üzer…
Ve titrer içim;
Böyle zamanlarda karanlıklar korkutur beni!..

Seni ararım…
Seni ararım elimi tutman için ve elini tutmam için.
…..
Seni ararım, aydedenin ışığı altında; bütün kız çocuklarını…
Bütün oğlan çocuklarını…
Ve bütün “büyük çocuk”ları…
Bir de…
Bir de “ihtiyar bedenlerinin içine” insanlardan saklıyor oldukları… Ama yanlarında hiçkimseler yokken beliren çocuk bacakları ve delikanlı yürekleriyle her kelebeği kovalayan, her ağaca tırmanan, ve her güzelliğin peşinden koşmaya heves eden “adı yaşlı” olanları uykularında dolaşmak için seni ararım…
…..
Geleceğini bilerek…
Ve elimi bırakmayacağını bilerek.

Belki de, belli etmeden saymak içindir onları, bu çabam… Eksik olmadıklarını bilip rahatlamak için…
…..
Hadi, gel benimle…
Rüyalarına girmek için onların ve Aydedenin ışığı dökülürken üstümüze bir de yıldızlar serpmek için üzerlerine…

Sonra eğilmek ve fısıldamak için kulaklarına;
“Gülümse, demek için.
Hadi gülümse!..
…..
Çünkü gülümsemek “sana da” çok yakışıyor, bütün insanlara yakıştığı gibi…
…..
Gülümsemek “barışmak” çünkü; rüyalarla, gerçeklerle ve kendinle…
Hadi, gülümse!..
…..
Önce, ben senin saçlarını okşarken, şimdi, rüyanda gülümse… Sonra, elimi bütün gün başında hisset ve bütün gün gülümse…
Ama gülümse…
Hadi, gülümse!..

Yani…
Yani her gece aydedeyi gözlememin…
Yıldızlarda eksik olup olmadığını saymamın…
Ve hem senin hem de diğerlerinin rüyalarında dolaşmamın yaşımla ne ilgisi var?..
…..
Kim demiş ben iri bir çocuğum?..
Veya kim demiş çocuk değilim?..
…..
Ya da söylesene bana; gülümsemenin, çocuk olup olmamakla, cinsiyetle, yaşla, sıfatla, mevkiyle ne bileyim diğer herhangi bir şeyle ne ilgisi var?..

———————————————————

Tenha sokağın şiiri

Sabah alacasında ekmek kokusu
Çiğli kaldırımlar güvercine hasret
Boynumda son yılların hasret tortusu
İlle sevilmek değil, sevmek maharet

İçimden sevdalarım incecik geçti
Bir toz bürüdü dersin gözbebeğimi
Avcumda ne varsa hep yağmurlar içti
Yağmurlar bilirdi gülmeyeceğimi

Sokağımdan usulca çıkmaz, akardın
İpekten bir geçiştin yarınlarıma
Tüm gördüğüm kuğular gibi bakardın
Rüzgâr esmez olurdu yakınlarıma

Düşler böyle uçurdu benim başımı
Şehir eskisi gibi tenhada değil
Rüyâlar seçti bütün arkadaşımı
Ayağım yerde, aklım başımda değil
İlhan Palalı

Stop
Muammer Erkul
29 Eylül 2000 Cuma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir