Baldaki sinek(!) [31 Mayıs 2002 Cuma]

(Beni az daha tanıyamayacaktı. Halbuki birkaç sene evvel bir sözüyle hayatımın seyrini neredeyse tamamen değiştirmişti.)
…..
Bala düşmüş bir böcek gördünüz mü? Her taraf yiyecek ama, yaşayabilirsen!.. Bir sinek gibi kanatların yapışık öleceksen, farkeder mi; karnının da, gözünün de balla dolmuş olması?.. 

Haftanın 6 günü birbirimizin peşinden koşup, alacakları vereceklere denk getirmeye çabalıyorduk, adı adımın bazı harfleri olan bir ajansım varken… Reklam-tanıtım ve baskı işlerinin yanında resim, kapak, çizgiroman yapıyordum… Dairemizin bir tarafı Sultanahmet, diğer tarafı Cağaloğlu idi. Yani bir zamanlar dünyanın "kalbi" olan mekânlar…
Duvarlarımda ve her yerde tablolar, el işleri, eski ahşap ve bakır örnekleri, kilimler vardı. Ve bol miktarda dergi, broşür… Ve müşterilere basıp bir daha kurtulamadığımız binlerce kitap, yani her taraf kâğıt…
Ama yine de her zaman, tozunu üfleyip saçını düzelttikten sonra göbeğini mıncıklamak istediğin tombul bir çocuk gibiydi orası!.. 

Seviyordum…
Çünkü boyalarım ve yarım resimlerim vardı arka odada… Çünkü kaybedip henüz bulamadığım şeyler de buralarda bir yerlerdeydi… Çünkü benim de buralarda bir yerlerde olduğumu biliyordu birileri ve canları istediğinde yine buralarda buluyorlardı beni…
Seviyordum…
Çünkü çoook hatıramı ekmiştim bu odaların içine ben ve sanki büyümelerini bekliyordum başlarında, sabırlı bir köylü gibi!.. 

İşte bu mahkûmiyetimi anlattığımda (hani şimdi adını bile doğru hatırladığımdan emin olmadığım) o adam dedi ki bana;
"Ölmüş gibi, çık ve git… Ceketini bile almadan!"
Dondum kaldım…
Ama anladım ki başka türlü de kurtuluşum yok buradan, çünkü seviyorum kendime kurduğum bu dünyayı, ve çünkü buranın herşeyi benim mutlaka birşeyim!..
Ve bir sabah dönmedim oraya. Yarın da, yarın da… Altı ay sonra bir gün gidip baktım ki; çoktaan paylaşılmış mirasım!.. Kitaplarım eskiciye, kağıtlarım hurdacıya satılmış, eşyalarım sahip değiştirmiş…
Kendimi, bazı filmlerdeki; yaşadığı eve dönen hayaletlere benzettim!.. 

Bir dünyam vardı sevdiğim, ama ben reçel kavanozuna batmış bir sinek gibi çırpınırken o dedi ki bana: "Bırak git, sanki ölmüş gibi!.."
O kadar netti ve gerçekti ki bu söz… Bir sabah geri dönmedim; iyi veya kötü, temiz veya pis, güzel veya çirkin, herşey öylece kalakaldı… 

Şimdi de bazen buna benzer sesler duyuyorum, biliyor musunuz; ama artık donup kalmıyorum öyle, belki de ajansın tecrübesiyle…
Ve biliyorum ki; işte dünya da bu kadar…
…cık!..
Ve hatta yine, işte bunun için güzel!..

Stop
Muammer Erkul
31 Mayıs 2002 Cuma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir