(Kendime anlattığım meseller…)
Misal ki; gözümde bir arpacık çıktı… Sanki sürekli gözüme bir şeyler batıyor ve nereye baksam tad alamıyordum…
Bir çare bulmak lazımdı, ama ne?..
Bu aralar hep ayna karşısında buluyordum kendimi; belerte belerte gözümün durumunu inceliyordum…
Kiminle konuşsam; aklım, göz kapağımın kenarındaki arpacıkta oluyordu. Sürekli onun gözüme dokunduğunu hissediyor, büyümekte mi yoksa küçülmekte mi olduğunu anlamaya çalışıyor ve canımın acısını gidermenin yollarını düşünüyordum.
Sağı solu arıyor; şu büyük derdime kimin çare bildiğini araştırıyor, bir telefonu kapatıp diğerini açıyordum…
Kaç kişiyi kaç kere aradığımı, kim bilir kaçıncı defa göz kapağımı çekip arasına baktığımı bile hatırlamıyorken… O ne?.. Şimdi de bir dert daha: Burnumun kenarında da bir sivilce!..
Ben şimdi ne yapacaktım?.. Kime derdimi anlatacak, kime yanıp yakılacak, kimden medet umacaktım?
İşte, burnumun ucunda sivilcem; neye göz atsam önümde o, kime baksam onunla aramızda o!.. Ben artık, mahvolmuş bir insandım… Bütün güzelliğim ayaklar altındaydı ve herkes beni birbirine gösteriyor ve bütün insanlar halime gülüp, arkamdan alay ediyorlardı sanki… Ben bunca sıkıntı içinde nasıl mutlu olabilirdim, nasıl gülümseyebilirdim yanımdakilere ve hatta onların bana söyledikleri tavsiyeleri nasıl dinleyebilirdim, nasihatlerini nasıl anlayabilirdim…
Bazen bana; “dünyanın merkezinin sen olduğunu mu sanıyorsun” diye sorduklarında, bu zavallı mahlûkatın beni anlamaktan ne kadar uzak olduklarına şaşıyordum…
Elbette ben değildim; dünyanın merkezi burnumun ucundaki şu sivilceydi!
Ne üzücü durum ki; sivilcemle uğraşmaktan arpacığımın geçtiğini bile fark edememiş, bu büyük mutluluğa sevinememiştim bile… Bir de korku başlamıştı bende; sivilceden önce arpacık derdiyle uğraştığım gibi, sivilceden sonra acaba hangi bela ile boğuşacaktım? Acaba bu son olacak mıydı, yoksa mütemadiyen tekrar edecek miydi dertlerim?..
Ve hepsinden önemlisi; neden bütün insanlar gün geçtikçe biraz daha çekilmez, biraz daha huysuz oluyorlardı? Neden sivilcemin, yani bu büyük derdimin beni çirkinleştirdiğini düşünüyorlar ve neden dışıma bakmak yerine içime bakmayı tercih etmiyorlardı ve neden beni anlamaya çalışmıyorlardı?.. Neden bütün ahmaklar, bütün anlayışsızlar, bütün basit ve lüzumsuz insanlar hep benim çevreme toplanmıştı?..
Bir gün, uyandım: Gözkapağımdaki arpacık ve burnumun ucundaki sivilceyi o kadar büyütmüştüm ki; her şey ile arama bunlar girmişti ve gözüm aynadan başka yere bakmaz, kendimden başkasını görmez olmuştu!
Bir gün, uyandım: Benim derdim için etrafımda dört döndükleri halde, bir türlü benim beğenmediğim kimselerin her birinin derdi bendekinden daha çoktu ve hatta ben onların sıkıntılarından sadece bir tanesiydim!..
Bir gün, uyandım: Bir insan bunca yıl nasıl uykuda kalır, dedim… Bundan sonra gözümü açarak gezeceğim, dedim… Çünkü yapılacak çok işim ve varılacak çok mesafem var ve hem de yardım edilecek çok insan…
Avuç açmış dilenciler gibi sızlanmak bir tercihti sadece benim için…
İhtiyacı olanlara yardıma koşmanın, ilk önce kendime yardım etmek demek olduğunu nihayet kavradım bir gün…
Sonra, gülümseyen insanların gözünden baktım kendime; ne kadar güzel olduğumu gördüm… Ve yeni bakışlarımla; bir sivilce/dert için aynalara yapışık yaşadığım zamanlardaki hayalimin çirkinliğini gördüm!
Stop
Muammer Erkul
06 Aralık 2007 Perşembe