Bir evet, bir hayır [27 Ocak 2000 Perşembe]

 

Bir evet, bir hayır 


Hastalıktan yeni kalkıyor… Yeni toparlamaya başlıyor kendini, iştahı yeni açılıyor.

 

Yemek yediriyorum ona. Yardım istemeden sandalyeden iniyor ve koşarak  uzaklaşıyor. Ben de gidiyorum ardından birkaç adım ve;
“Meyve yer misin?” diye sesleniyorum.
“EVET…” diyor.
Mutfağa dönüyorum, bakıyorum ki meyve kalmamış. O, salonda oyuncaklarına  dalmış, arada bir kendi kendine konuşarak oynuyor…

 

Dışarda hava çok soğuk ve tipi savurduğu için, kalın bir kazak, üstüne de  kabanımı giyiyorum.
Botlarımı bağlarken;
“Nereye gidiyorsun?” diye sorunca, ta içimden gülümsediğimi hissederek;
“Şimdi geleceğim, diyorum… Köşedeki manava kadar gidiyorum.”

 

Manav, dışardaki meyvelerin üstünü bir brandayla örtmeye çalışıyor. Beni  görünce;
“Ne işin var böyle havada sokakta?” diye soruyor.
“Evde meyve kalmamış da!..”
“Hayret!.. deyip, ardından eliyle işaret ediyor;
Peki kendin seç, doldur poşetlere.”

 

Ellerimde meyve poşetleri olduğu için yakamı kaldıramıyor, boynumu ve  yüzümü, saldıran kardan koruyamıyor, gözlerimi açık tutmaya gayret ederek, önümü görmeye uğraşıyorum.
Çukurlar dolduğu için yürümek daha da zorlaşıyor.

 

Nihayet apartman kapısına varıyorum.
Aceleyle açıyorum. Derin bir “ohh” çekerek, saçlarımda ve üstümde başımda  biriken karları silkeliyorum.
Merdivenlerde nefes nefeseyim. Anahtarı sokup çevirirken, geldiğimi haber  vermek için bir kere de zili çalıyorum.
“Ben geldiiim!..”

Botlarımı çözüyorum.
Soyunurken, aynada morarmış yüzümü; mutfağa geçerken de onu görüyorum  salonda. Karnı doyduğu ve sıkıntısı da kalmadığı için, oyununa devam ediyor.
“Dışarısı çok soğuk” diyorum. “Senin canın sıkıldı mı?”
“Yooo!..”

 

Kaloriferin üzerine bir kâğıt peçete seriyor ve soyup dilimlediğim elma, portakal  ve mandalinaları biraz ısınsınlar diye önce oraya diziyorum.
Az sonra, nemli bir elbeziyle birlikte salona giriyorum. Mavi tabağın içine şekil  vererek yerleştirdiğim meyve dilimlerini yere koyduğum kahverengi melamin  tepsinin içine bırakırken;
“Hadi!.. Gel bakalım…” diyorum.

 

Ben, tepsinin başında oturmaktayım. Oyuncaklarından birini elinden bırakmadan  gelişini seyrediyorum. Gözlerimle de okşuyorum onu bir yandan…
Yaklaşıp yanıma çökerken, biraz onun arzusunu kamçılamak, biraz da oyun olsun  diye; dört parmağımı kapatıyor ve işaret parmağımın yardımıyla;
“Bitanecik de bana verir misin?..” diye soruyorum.

O, bulunduğu ânın bir santim önünü ve arkasını düşünmeden… Kaşlarını falan da  çatmadan, direkt olarak;
“HAYIR!..” diyor.

 

Çünkü hepimiz birer insanız!
Çünkü ben, onu seviyorum… 

——————————————————- 

Mecmua faresi “Nigi Aga” sizin için çaldı
Haber atlatmada ve haber tırtıklamada üstüne gül koklanamaz hırsızımız Nigi, bu  hafta Türkiye Çocuk Dergisi’nin “ta ciğerini” söktü!
“Stop Köşesi’yle anlaşması bittiğinde bir ciğerci dükkanı açacağı” da, Nigi ile  ilgili söylentiler arasında.

 

Bu arada; bütün haber, yazı ve röportajları ele geçirilmiş, bütün çizgi romanları  okunmuş, bütün gemileri batırılmış olan Ahmet Sırrı Paşa ise faremizin peşine  düştü.
Amaaa, heh hehh… Koydun ki bulasın!..
Neyse, onlar kovalaşadursunlar, biz taa önümüzdeki Cumartesi günü (29 Ocak)  piyasaya verilecek olan dergiyi yayınlıyoruz, yerimizin elverdiği kadarıyla.
Evet, bütün haberleri bir bir, birer fındık gibi aşırmayı başaran Nigi Aga’nın not  defterinden:

 

Roketle uçan ilk insan: Lagari Hasan Çelebi’nin muhteşem hikayesi… Dünyanın  en garip yasaları… Bizim Sınıf’ta şenlik var… Gökyüzü şimdi daha yakın; TÜBİTAK  Gözlemevi… Çelişkiler ülkesinin masalı… Tembellikten Kim Ölmüş Televizyonu…  Cüneyt Arkın’dan güzel Türkçemiz… Haftanın şiiri…Hızlı Hafiye Çomar’ın  maceraları… Ninja Nihat… Aşık Tahtakaşık… Yaşar’ın “Deli Divane” şarkısının  öğrencilere uyarlanmışı…

Haftanın dosyası; Serçeler… A’dan Z’ye serçeler… Ömer  Seyfettin Hikaye Yarışması’nda 1999 yılı birincisi olan “Bir Yudum Sevgi” isimli  hikayenin çizgi romanı…

Meraklının Köşesi… Sizden gelenler… Karikatür Okulu…  Hediyeli “Ben Kimim” yarışması… Uçmanın sırrı… Siz de uçak yapabilirsiniz…  Leventoğlu serhat boylarında… Hediyeli bulmacalarda İngilizce CD…
Hanımeli Dergisi cephesinde ise durum farklı…
Adamlarıyla beraber gidip Melih Başaraner’i alan ve Belgrat Ormanlarında bir  alacakaranlıkta casusluk sözleşmesi imzalatan Nigi, Aga’lığına yakışan bir gurur  içinde; yeni casusumuza görevinde başarılar dilerken, bundan sonraki  “arak”ların da vaktinde teslim edileceğine dair söz almış…
Kar muhalefeti falan tanımayan Nigi’nin, Belgrat Ormanlarında ele geçirdiği  bilgiler arasında şunlar var:

 

Nadide Sultan, Hanımeli Dergisi’nin yeni sayısında diyor ki;
“Burnumun yüzüme verdiği sertliği ve orijinalliği seviyorum, STOP. Doğa üstü  güçlerden korkuyorum, STOP. Geçenlerde evde sanki birisi sesleniyormuş gibi  geldi ve ben de öbür odaya kaçtım ama çok korktum, STOP…
Yemeklerden karnıyarık, su böreği, çok güzel pilav ve tavuk yaparım. Bir de  okuyanlara su böreği tarifi stoplayayım, STOP…

 

“Olayların veya başkalarının sizin yerinize karar vermesini beklemeyin. Siz erken  davranın.”
J.S.Hammond

Dostlar;
Belki bir kısmınızın, ismini de hatırladığı bir kardeşimizin, bugünlerde “onun  yanında olduğumuzu” bilmeye ihtiyacı var… Bazı sebeplerden dolayı o enerjik  motivasyon canavarı, kendi vücudunun tam yarısı kadar kilo vermiş ve daha  önemlisi umudunu kaybetmiş durumda. Onu ayağa kaldırmaya var mısınız?.. Ona  bir mektup, bir kart yazmaya, eski yazılardan göndermeye; ama en mühimi  “yanındayız kardeşim, seninleyiz” demeye var mısınız? Benim başaramadığımı  başarmaya hazır mısınız? İşte böyle zamanlar için de var olduğunuzu ispat  etmeye gönüllü müsünüz?

 

  Stop
Muammer Erkul
27 Ocak 2000 Perşembe
 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir