Bir hatunun aşk hayatı [31 Mayıs 2000 Çarşamba]

Bir hatunun aşk hayatı

‘Biriyle tanıştım. Çok hoş. Galiba o da benden hoşlandı. Bakışlarından anladım. Hem hoşlanmasa neden telefonumu istesin?
Acaba arayacak mı? Aslında ben de onu ararsam olur ama, çok hevesli olduğumu anlamasın.
Aradı. Sesini duyunca çok heyecanlandım. Saçma sapan konuştum. Sanki beklemediğim bir telefondu. Ya aptal olduğumu düşünüp bir daha aramazsa.
Her an aklımda. Çok yakışıklı. Saçlarının önü dökük. Tam beğendiğim gibi.
Nihayet tekrar aradı. Akşam buluşuyoruz. Heyecandan ölüyorum.
Ne giyeceğim ben şimdi?.. Çok güzel olmalıyım. Vurulmalı… Kahretsin, saçım hiç güzel olmadı.
Harikaydı. Gözleri çok güzel. Çok da güzel bakıyor.
Galiba, aşık oluyorum. Adını duyduğumda bile avuçlarım terliyor.
Bugün elimi tuttu. Ölüyorum zannettim. Aşığım. Kesinlikle. O da bana. Eminim. Sanki birbirimiz için yaratılmışız. Ya ona hiç rastlamasaydım.
İki dakikada bir telefonu kontrol ediyorum mesaj var mı diye. Gelen mesajları alt alta yazsam, harika bir aşk şiiri çıkar ortaya. Tabii benim gönderdiklerimden de.
Çok iyi anlaşıyoruz. Onun sevdiği her şeyi seviyorum.
Müthiş biri. Beni çok seviyor. Her an beni düşündüğünü söylüyor. Ben de onu. Ona çok güveniyorum.
Onun dışında başka şeylerle uğraşmak zorunda kalmaktan nefret ediyorum. Her an yanında olmak istiyorum.
Arkadaşlarımı atlatıp onunla buluştum. Her şeyi biliyor. Hayranım.

Bugün arkadaşlarıyla maç seyredeceklermiş. Bozuldum. Maç benden önemli mi?
Eski sevgilisi nasıl biriydi acaba?..
Bugün sadece 6 defa aradı. Oysa dün 8 defa aramıştı. Allah’ım çok mutsuzum.
Çok mutluyum… Çok mutsuzum.
Acaba benden öncekilere de aynı şeyleri söylüyor muydu?
Onu çok seviyorum, ama o benimle yeterince ilgilenmiyor. Saçlarımın ucunu 1 santim kestirdiğimi bile farketmedi. Çok mutsuzum.
Beraberken televizyon seyrediyor. Eskiden sadece gözlerime bakardı. Beni aldatıyor olabilir mi?..
Harika bir gün geçirdik. Birbirimizi çok seviyoruz.
Gece yatınca düşündüm de, akşam yemekte bir an arka masadaki kıza baktı galiba.
Saçlarımın rengini bir ton daha açmalıyım…
Evet. Artık eminim. Beni sevmiyor. Saçımın rengini açtığımı anlamadı, ‘’Sen makyajını mı değiştirdin?’’ dedi.
Ölsün istiyorum. Hayır. Önce ben öleyim, o da vicdan azabından ölsün…
Beni aldatıyor… Kesinlikle… Gerçi elimde hiçbir ipucu yok ama, eminim… Hem neden aldatmasın? Erkek değil mi?..
Çok mutluyum. Şüphelerimde haksızmışım. Uzun uzun beni ne kadar sevdiğini anlattı. Ben de onu seviyorum.
Ben de onu aldatmalıyım(!). Görür o gününü.
Sürekli dırdır ettiğimi söyledi. Kıskançlığımdan bunalmış. Çok mutsuzum.
Bugünden itibaren başka biri olacağım.
Beni zıvanadan çıkaran kendisi. Sürekli başka şeylerle meşgul. İşi, arkadaşları, maçlar, arabası, televizyon… O halde neden benimle birlikte?..
Ayrılmamız lazım. Ondan nefret ediyorum… Allah’ım ya beni terk ederse?.. İki gündür beni sevdiğini söylemedi. Başka birine aşık olmuş olabilir mi?.. Çok mutsuzum.
Bir kucak çiçekle geldi. Beni çok seviyor. Ben de onu. Zaten ne yapıyorsam aşırı sevgiden yapıyorum.
Aşırı sevgimin bir faydasını görmemiş. ‘’Beni normal sev’’ dedi.
Ruhsuz!..
Allah’ım ben bu adamı nasıl sevdim? Aşkın, ‘’a’’sıdan haberi yok.

Benim gibi bir kadına bu nasıl yapılır? Çok bencil. Nasıl daha önce fark etmedim? Yıllarım ziyan oldu. Bunun acısını çıkaracağım ondan. Ona bir oyun edeceğim, hiç unutamayacak.
Allah’ım, onu kaybetmek istemiyorum.
Kel kafalı, patlak gözlü ne olacak. Beni bir gün bile mutlu edemedi.
Onu başkasına yar etmeyeceğim.
Dokunduğumda tüylerim diken diken oluyor. Sinir şey… Onu hiçbir zaman sevmedim zaten. Terk ediyorum. Kesin kararlıyım.
Hayır, terketmiyorum. Ona hayatı zından edeceğim. Yarın bütün yaptıklarını bir bir yüzüne haykıracağım.
Onu çok sevdim. Bunu hiç anlamadı. Duygusuz…
Sesini bile duymak istemiyorum.
Neden aramıyor acaba?..
İnanamıyorum. Ortada hiçbir şey yokken benden ayrılmak istediğini söyledi…
Asla ayrılmam. Onu çok sevdiğimi söyledim.
Öldürmek istiyorum.
Aşkımdan ölmeli, ayaklarıma kapanmalı. Bu ilişki ancak o zaman bitebilir.
(Pakize Suda / Hürriyet )

Zambo’daki artiz resmi
(Hah, “eski”leri yakaladım gene… Sıkıysa okumayın da görelim!..)
Zambo diye bir sakız hatırlayan var mı?.. Hani üzerinde bir zenci resmi vardı; kırmızı dudaklı ve kulağı küpeli…
Hani o zamanlar sakızların şekli de kare biçiminde ve yassıydı…
İçinden de “artiz resmi” çıkardı hepsinin…
…..
Demek ki bu memlekette televizyon yokken sakızlardan çıkan “artiz resimleri” vardı!
Yani öbür deyişle; “sakızlardan çıkan artiz resimlerinin bıraktığı boşluğu” televizyonlar doldurdu!..

Artiz demek; Zambo sakızlarından çıkan resimlerdeki insanlar demekti…
Kim olduklarını bilmiyordum henüz, ne iş yaptıklarını da… Ama okumayı öğrendiğim zamana denk geldikleri için isimlerini hatırlıyorum: Türkan Şoray’dı biri, biri Ayhan Işık’tı… Diğerleri de vardı biriktirebildiklerim arasında; Fatma Girik, Zeki Müren, Esen Püsküllü, Ajda Pekkan, Semiramis Pekkan, Pakize Suda gibi…
İlginç olan; ya bakışını, ya garip kıyafetini, ya da adının-soyadının bana tuhaf gelişini hatırlıyorum o yıllar sonra.

Peki durup dururken bunlar nerden aklına geldi, derseniz; şimdi okuyacağınız yazıyı okuduğumda geldi. Daha doğrusu bu yazıyı köşesinde kullanan yazarın imzasını gördüğümde…
Bunca lafı da sizi “bağlamak” için yazdım açıkçası!.. Aslında ilginç olan; pek çoğumuzun “yara”sı olan, okumanıza sunduğum trajikomik yazı…
Buyrun bakalım, herkes kendine göre yapsın yorumunu…

Stop
Muammer Erkul
31 Mayıs 2000 Çarşamba

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir