Türkiye’nin “geri” kalma sebebi… [30 Mayıs 2000 Salı]

Türkiye’nin “geri” kalma sebebi…

Geçen Çarşamba ve Perşembe günleri yayınladığımız ve ciddi olarak “ülke çapında tartışmaya açılmasını” teklif ettiğimiz konu vardı ya… Hani şu, İngiltere Başbakanının yeni doğan dördüncü bebeğinin ardından yazılan…
Hani, bizlere bir zamanlar öğretilmiş olan;
…..
“…Kültürlü olmak eşittir az çocuk yapmaktır… Şehirli olmak eşittir az çocuk yapmaktır… Medenî olmak eşittir az çocuk yapmaktır!..
…..
“Medenî olmanız için ikiden fazla çocuk sahibi olmamanız lazım” diyen “medenî” ülke insanlarının, yapabildikleri kadar çok çocuk yapmalarını gördükçe, okudukça acaba anladığımız neydi?..
Acaba;
“Onlar medenî… Onun için çocuk yapma hakları var ve olmalı!..” Diye mi düşünüyorduk?..
Eğer böyleyse durum çok vahimdi ama…
Demek ki hiç kimsenin bu güne kadar itiraf etmediği bir kompleks içindeydik!.. Demek ki herkes, hemen hemen hepimiz; ne kadar kültürlü, ne kadar şehirli, ne kadar medenî olduğumuzu ıspat etme “güdüsü” ile davranıyorduk…”
…..

…yanılgı ve saplantılarından bahsederek konuya girmiş olan yazılar…
İşte o yazıların ardından iki ayrı dost ile konuştuklarımdan bir kısmını daha aktarıyorum size:

“Burda (Almanya’da) çocuk başına 24 ay boyunca 600 DM teşvik pirimi veriyorlar…
Tabii her ay… İki sene boyunca. Paralı annelik izni veriyorlar çalışanlar için.
Bir kadın hamile olduğu dönemde işveren tarafından, işine son verilemez.
Hamile kadının bütün sosyal hakları yasalarla güvence altına alınmıştır.
Yapılanlar; medeniyet için değil, çoğalan Türk neslinin önünü kesmekti. Bilinçli olarak ve çok önemli bir konuya temas etmişsin. Tebrikler. Ben seni haklı olduğun için savunuyorum. İnşaallah alması gereken yerler de bu mesajı almışlardır…”

“ Bir hadise anlatayım sana:
Yabancı bir profesör Türk bilimadamları ile biraraya geldiğinde konu dönüp dolaşıp aile hayatlarına gelmiş. Yabancı profesör 5 çocuğu olduğunu söylediğinde bizimkiler bu profesörü alaycı bakışlarla süzerek adeta adamla dalga geçmişler. Bunun üzerine prof. aynı soruyu bizimkilere sormuş ve çoğunluğunun çocuğu olmadığını, olanların ise en fazla bir çocuğu olduğunu öğrendiğinde hayret etmiş ve demiş ki:
“Şu an Türkiye’nin niçin geri kaldığını anlayabiliyorum.
Çocuğuna eğitim ve maddi imkan verebilecek… Yani sosyo-ekonomik açıdan “iyi” çocuklar yetiştirmeye muktedir kişiler çocuk sahibi olmuyor, çocuğa en temel eğitimi bile vermekten aciz gruplar ise düzinelerce doğurup çözüm bir yana problem üretiyorlar…
Benim ülkemdeyse buradaki sürecin zıttı gündemde olduğu için gelişmişlik de kendiliğinden geliyor…”
Diyor.
…..
Ya işte böyle! Bu çarpıcı “oyun”u gündeme getirmen çok isabetli oldu (Harika olan bu!)
Bu hikayeyi 3 sene kadar önce bir okul arkadaşımdan duymuştum. Profun kimliğini öğrenirsem söylerim…
Bu konuyu köşende hakkıyla işleyip, okurlarını uyandırmaya devam etmeni dilerim, sevgilerimle.
Yapma! Önemli olan bu oyunun -art niyetin ve ona alet olma gafletine düşen sözde alimlerin- gerçeğin bu topluma idrak ettirilmesi. Benim ismimin, ünvanımın hiç önemi yok…
Harran’daki bir nalbant mı, Beşiktaş’daki bir saraylı mı oluşum arasında fark vardır… Kişilerin önemi yok diyemeyiz ve bu demin anlattıklarımla tezat oluşturur da, demek istediğim; önemli olan mesaj!.. O noktada ben yokum biz varız; Harran’daki pamuk işçisi, Beşiktaş’da saraylı, unutulmaya çalışılan bir büyük milletin evladı…
Bu konuya kimin sahip çıktığı elbette önemli… Ve elbette bir lafı kimin söylediği de çok mühim.. Ve kiminse söylemediği!..
Bu hikayenin sadece aktaranı olmak önemli değil.
Önemli olan mesajın doğru yerlere ulaşması!..”

Mühür yarası

Ateşten bir gül gibi;
Düşünsem zihnim yanıyor…

Dokunsan, kanadına kezzap damlamış bir kelebek gibi titrer yüreğim?..
…..
Bir de öpsen; dağlanır…
Kesilmez nâra olur, kapanmaz yara olur kanayan dudağım…
…..
Ve artık seni bekler “çâre” diye…
Yani artık yeni yaralarınla elinden gelecek ölümü bekler!..

Ateşten bir gül gibi;
Düşünsem zihnim yanıyor…
Söylesem dilim yanıyor…
Dokunsam; elim yanıyor!

Sen dokun;
Değdiğin yer dağlansın.
“Mühr”ünle damgalansın
Ki her gören anlasın,
Yazılı adresimi…

Stop
Muammer Erkul
30 Mayıs 2000 Salı

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir