Bir kucak yağmur
Açık bir havada bazen…Yolunu şaşıran tek bir bulut, geçerken bir kucak yağmur bırakır ya hani…
Ve sanki sen kuvvetle üflersin de, geri kaçar herbir damla; ama bulutunu yakalayamaz!
Gök içini çeker sanki derinden; ve havanın her bir zerresi, suyun her bir zerresini hapseder içine…
Ne yağmur düşer yere, ne havada su kalır…
Ama gök;
Gözlerin gibi bir renk alır.
Gözlerimde bazen…
Yıldızların renkten renge büründüğünü söylersin ya hani…
Akseder demek ki, anlamadan;
Gözlerinde seyrettiğim gökkuşakları.
İstanbul şimdi neden bu kadar mavidir bilmem…
İstanbul’da bütün renkleri mavi ikiye böler!
Ve bilirim;
Kördür içinde yıldızlar uçuşmayan geceler.
İrkilirim;
Beni bırakmaz bilmeceler!
Açık bir havada bazen…
Yolunu şaşıran tek bir bulut, geçerken bir kucak yağmur bırakır ya hani…
Ne yağmur düşer yere hani, ne havada su kalır…
Ama gök;
Gözlerin gibi bir renk alır.
——————————————————-
Eski bakanlarımızdan ve ekonomi doktoru Agah Oktay Güner, bakanlık yaptığı günlerdeki bir dış gezi sırasında başından geçen enteresan bir hadiseyi şöyle anlatıyor:
Estergon’da Hz.İsa’yı çarmıha geren yeniçeriler(!)
Diplomatik işler için gittiğim Macaristan’da, işlerimi bitirdikten sonra benimle ilgilenen yetkili bakan:
– Efendim diplomatik işlerimiz bitti, şimdi nereyi görmek istersiniz?” Diye sordu. Ben de, hemen:
– Tabii ki Estergon Kalesi’ni, dedim.
Kaleye gittik ve gezdik. Bakan, daha sonra bana:
– Şu kilisede resim sergisi varmış, deyince orayı da gezmek istedim.
Sergiyi gezerken bir yere geldik. Burada, ev sahibi bakan:
– Burayı geçelim, ileride size göstereceğim önemli tablolar var, dedi. Ben;
– Yine de yavaş geçelim, dedim.
Bir kaç adım atar atmaz da gördüğüm tablo karşısında donakaldım…
Yaklaşık 4 metre eninde 6 metre boyunda bir tablo. Tablodaki tasvir şu: Hz. İsa çarmıha gerilmiş, ama çarmıha gererek ellerine çivi çakanlar bizim Yeniçeriler. Başlarında emir veren de bir Yeniçeri Ağası…
– Bu tablo nerden geldi?.. Diye sordum.
– Efendim, Papa’nın Estergon’un 900. yıldönümü münasebetiyle hediye ettiği tablo bu, dediler.
Avrupa’nın göbeğinde binlerce insan bu tabloyu görüyor. Görenler de tabii; “Ah bu Türkler, Hazreti İsa’yı da onlar çarmıha germiş” diyorlar.
(Tarih Şuuruna Doğru İ.Refik, 3. cilt, 171. sayfa.)
Şimdi size tarihi bir bilmece soruyorum…
Anlatmış olduğum bu “karikatürün” mü altyazısıdır son günlerde yeniden hortlatılmaya çalışılan Ermeni soykırımı iddialarıı, yoksa bütün bir Ermeni probleminin altyazısı mıdır yukarıda okuduğumuz acaiplik?..
Bu cevabı düşünmeye bile lüzum yok, değil mi?
Bugün dünyada Türk’e silah çeken, diplomatik savaş veren, bu ülkenin aleyhinde konuşan, ve hatta şu dünyanın herhangi bir köşesinde nefes alıp veren bir Ermenin var olması bile, Osmanlı’nın Ermeni soykırımını aklından bile geçirmemiş olduğunun en büyük ıspatıdır.
Fakat tuhaf olan, mahallenin delisinin elinde teneke çalarak sokaklarda dolaşması değil, onu elinde tenekesiyle birlikte evine alanların halidir.
Zaman
* 1000 yılın değerini anlamak için sene değerini iki hane olarak proğramlamış olan bir proğramcıya sorun.
* 100 yılın değerini anlamak için “El değiştirme”ye (Handover) tanık olmuş bir Hong Kong vatandaşına sorun.
* 70 yılın değerini anlamak için ölmekte olan bir insana sorun.
* 40 yılın değerini anlamak için çölde dolaşmış (traveled in thewilder ness) bir Yahudi’ye sorun.
* 7 yılın değerini anlamak için 7 yıllık iznini (sabbatical leave) alamamış bir profesöre sorun.
* 5 yılın değerini anlamak için bir daha seçilememiş bir milletvekiline sorun.
* 1 yılın değerini anlamak için sınıfta kalmış bir öğrenciye sorun.
* 1 ayın değerini anlamak için erken doğum yapmış bir anneye sorun.
* 1 haftanın değerini anlamak için haftalık bir derginin editörune sorun.
* 1 günün değerini anlamak için yevmiyeyle çalışan bir işçiye sorun.
* 1 saatin değerini anlamak için trafikte sıkışıp kalmış bir şoföre sorun.
* Yarım saatin değerini anlamak için buluşmayı bekleyen aşıklara sorun.
* 1 dakikanın değerini anlamak için uçağını kaçıran yolcuya sorun.
* 1 saniyenin değerini anlamak için bir kazadan sağ çıkan kazazedeye sorun.
* Saniyenin 10 da 1’ inin değerini anlamak için olimpiyatlarda gümüş madalya kazanan sporcuya sorun.
* 1 milisaniyenin değerini anlamak için şehri karanlığa gömen bir elektrik (power) mühendisine sorun.
* 1 mikrosaniyenin değerini anlamak için pentium makine almış olan birine sorun.
* 1 nanosaniyenin değerini anlamak için yeni terfi etmiş bir dijital devreler tasarımcısına sorun.
* 1 pikosaniyenin değerini anlamak için birçok patentin sahibi olan analog devreler tasarımcısına sorun.
* 1 femtosaniyenin değerini anlamak icin Nobel Ödülü kazanmış fizikçiye sorun…
Ve, sahip olduğunuz her anın kıymetini bilin.
Stop
Muammer Erkul
24 Şubat 2000 Perşembe