Şiirbaz hokkabaz Muammer bey [23 Şubat 2000 Çarşamba]

 

Stop
Muammer Erkul
23 Şubat 2000 Çarşamba


Kimden:
Y. T.
Tarih: 02 Aralık 1999 Perşembe 22:51
Konu: Şiirbaz Muammer Bey’e
…..
Muammer Bey. 2 Aralık 1999 günkü köşenizde yayınlanmış olan Kış Gelmesin adlı şiir (acaibat) gerçekten manzum bir eser niteliği taşıyor mu? O satırları ve ondan önceki yüzlerce zırvayı nasıl yazabiliyorsunuz? Şiir ve yazı adı altında devrik cümleleri kullanmayı ilke edinerek nereye kadar gideceğinizi zannediyorsunuz?
Büyük usta Ahmet Kabaklı hocamızın dahi reklamlar arasına sıkıştırılmış satırlarını gördükçe size ayrılan yarım sayfaya yakın bölümü kullanmayı vicdanınıza nasıl yakıştırabiliyorsunuz?
Evet diyorsanız cevabınızı bekliyorum.
Saygılarımla.

11 Aralık 1999 Cumartesi 18:57
CEVAP:
Mektuplara yeni bakabildiğim için, ancak şimdi merhaba…
Biliyor musunuz söylediklerinizin bir kısmında ben de sizinle aynı fikirdeyim… Lakin bir gazetede olması gerekenler var ki, insanın suratı gibi!..
Aynı insanın siz gözlerini beğenirken başka birisi saçlarını beğeniyor. Bir diğeri de kaşlarını…
Zannetmiyorum ki “aynada gördüğünüz kişinin” bile bütün surat çizgileriyle aynı oranda başınız hoş olduğunu!..
…..
Bugün bir problem yaşadık ki, o da şuydu: Bir defada yüzden fazla mektup geldiği için bilgisayarım kilitlenmiş… (Ve bu da sık sık olur.) Yani emin olabilirsiniz ki, sizin yazdığınız gibi düşünmeyen insanlar da var dünyada…
…..
Şiir konusuna gelince; ben şiir yazmıyorum ki, hiç de şiir yazmadım… (Ayrıca yazdıklarımı şiire benzettiğiniz için teşekkür ederim.)
Ahmet Ka(b)aklı hocamızın yeri ve yazdıkları ile benim yerim ve yazdıklarım elbette farklı. Türleri bile farklı. Aynen elma ile armut hikâyesi gibi yani!
…..
Bir soru:
Zaman zaman şiir yayınlamaya da çalışıyorum ya ustalardan, bu şiirler hangi şairden olsun ki herkes tarafından beğenilebilsin?
Yardımcı olursanız hakikatten sevinirim.
Sevgiyle…
Muammer Erkul
Kimden: Y. T.
Kime: muammer.erkul@ihlas.net.tr
Tarih: 08 Şubat 2000 Salı 23:41
Konu: Şiirbaz hokkabaz Muammer Beyefendi’ye
…..
8 Şubat tarihli “Şiir Bazen Kahve İçer” isimli yazı hakkında müsaadenizle size birkaç şey söylemek istiyorum. Ben bunun bir satırını bile anlayamadım. Ya sizin seviyeniz çok yüksek biz idrak edemiyoruz. Ya da siz benim anladığım kadarıyla yeni bir edebi akımın ilk temsilcisisiniz. Böyle karmaşık şeyler yazarak anlamını yalnız sizin bildiğiniz cümleleri kurmak çok zamanınızı alıyor mu acaba?
Sizden bir ricam olacak: Bu tür yazıları yayınladıktan sonra altına parantez içerisinde bizim anlayacağımız türden TÜRKÇE açıklamalarını da iliştiriverseniz iyi olacak.
Aklıma takılan bir nokta daha var. Bizim Çetin ne yapıyor? Uzun zamandır kendisini göremiyoruz köşenizde… Yoksa o da mı kahve içiyor? Ona söyleyin kahve içen çocukların bıyıkları ters çıkarmış. Çalışmalarınızda başarılar dilerim.
Şimdi şööyle bol köpüklü bir kahve olsa da içsek diyorum Muammer Bey.

09 Şubat 2000 Çarşamba 06:15
CEVAP:
Sayın Y. T. Bey;
Önce herhangi bir -konuyu, hususu, olayı- beğenip beğenmediğinizi yazma meylinde olduğunuz için sizi hakikatten tebrik ediyorum, ve yıllardır bunu tavsiye ve teşvik eden birisi olarak size teşekkür ediyorum…
En önemli nokta budur ve bu milletin sizin gibi insanlara acilen ihtiyacı vardır. Doğruları olan ve bu doğruları da savunan bir yapınız olduğunu sanıyorum… Bu da çok güzel. Lakin mektubunuzda bahsettiğiniz inceliklere cevap verebilmem için sizi birazcık da olsa tanımam gerekir…
Öyle değil mi?
Saygılar.
Muammer
Not: Cevap verebilmek için cevabınızı bekliyorum.

Kimden: Y. T.
Kime: muammer.erkul@ihlas.net.tr
Tarih: 13 Şubat 2000 Pazar 15:02
Konu: Şiirbaz Muammer Beye
…..
Muammer Bey,
Şu ana kadar size yolladığım yazılar, hep eleştiri tarzındaydı. Siz de cevap olarak hep ılımlı davrandınız. Yanlış olsa da size yöneltilen iddialar karşısındaki tavrınız beni memnun etti. Karşınızdakini anlamaya çalışmak her zaman zordur. Bunu başarabildiğiniz için sizi tebrik ediyorum…

17 Şubat 2000 Perşembe 16.56
CEVAP:
Bizi eleştirmeniz mühim değil.
Önemli olan ve ortaya çıkan şu ki;
Bizim, “asıl anlatmak istediklerimizi” istenen biçimde ve berraklıkta anlatamamış olmamız…
…..
Güzel olan da şu; sizin gibi hassas arkadaşların var olması ve bu eksikliğimizi bizlere göstermesi…
…..
Kırkpınar başpehlivanları bir sene boyunca dostlarıyla güreş tutar ve yılda ancak bir kaç saat gerçek rakipleriyle kapışır…
Sen bizim dostumuzsun.
…..
Seni henüz tanıyamamış olsam da, yazdığın satırlarda yüreğindeki sıcaklığını görüyor ve samimi teşekkürlerimi iletiyorum.
Sevgiyle
Muammer
Evet, konu böylece tatlıya bağlanmış oldu. Ben karşımdakini anlamaya çalışırken, karşımdaki arkadaş da beni ve yazdıklarımı anlamaya çabaladı çünkü…
…..
Bundan yedi sene kadar önceydi. Eminim ki çoğunuzun tanıyor olduğu kalem ehli bir büyüğümüzün odasındaydım. O sıralar beraber iş yapıyor ve onun tarafından da seviliyordum.
Posta gelmiş, aralarında okuyucu mektupları da bulunan bu beş altı zarf onun heybetli masasına bırakılmıştı. Şöyle bir göz attı hepsine. Sonra bir mektubu zarfından çıkarttı, önce mırıltılarla okumaya başladı satırları… Yazdığı bir kitapta anlattığı kişi hakkında söylediklerinin “kendi kıskançlığı yüzünden” kaleme alınmış olduğu iddiasındaydı mektubun sahibi…
Buralara geldiğinde suratının şekli değişmiş ve bir kaç küfür savurmuştu. Sonra mektubun üçte ikilik kısmını henüz okumaya bile lüzum görmeden, Mehmetçik heykelindeki askerin pençesine dönen avucuyla mektubu kavradı, bariz bir nefretle sıktı, sonra buruşturup iki avucuyla tortop yaptı ve sanki kusacakmış gibi, iğrenen bir suratla çöp kutusunun dibine vurdu…
Bana öfke dolu yorumlarını sıralarken, benim aklımdan sadece şu geçiyordu:
“Ben, hiçbir zaman senin gibi yapmayacağım!..”
…..
Ve ben hiçbir zaman onun gibi yapmadım…
Ve ben, hiçbir zaman bu konuda yanılıyor olduğumu da düşünmedim.

Yukarıdaki satırları tekrar okurken içimde bir fesat kişi peydah oldu. Dedi ki:
“Sen, bunlar bilgisayarında kayıtlı kalacağı için… Belki de ona nasıl yazarsan onun sana nasıl cevaplar vereceğini tahmin ettiğin için böyle davrandın… Halbuki diğer insanların konuştuklarının ve yazdıklarının kaydını tutan ve günün birinde bunların tamamını onların karşısına getirebilen bir bilgisayarları yok. O yüzden de diğer insanların böyle, bu kadar ılımlı davranmalarını beklemen boşuna olur…”
…..
İçimde, onu sükunetle dinleyen diğer kişi ise aynen şöyle dedi:
“Haklısın… Ne söylersem onun bana dost, nasıl davranırsam onun bana düşman olacağını biliyorum.
Aslında bunu herkes biliyor.
Yani, insanların “bizi tanıdıktan sonra” oluşan fikirleri, biraz da kendi seçimimiz olmuyor mu?..
…..
Ayrıca herkesin konuştuklarını kaydeden bir bilgisayar yok dedin ya… Bunu söylerken; bir ömür söylediğimiz, yaptığımız, hatta düşündüğümüz herşeyin kaydedilip bir gün karşımıza çıkacağını unutuyorsun galiba!..
Ki bu, diğer her şeyden daha önemli değil mi?”

Şimdi size sormanın vakti geldi sanırım;
İçimdeki bu iki adamın hangisi haklı acaba?
 

 

Stop
Muammer Erkul
23 Şubat 2000 Çarşamba

 

Şiirbaz hokkabaz Muammer bey


Kimden:
Y. T.
Tarih: 02 Aralık 1999 Perşembe 22:51
Konu: Şiirbaz Muammer Bey’e
…..
Muammer Bey. 2 Aralık 1999 günkü köşenizde yayınlanmış olan Kış Gelmesin adlı şiir (acaibat) gerçekten manzum bir eser niteliği taşıyor mu? O satırları ve ondan önceki yüzlerce zırvayı nasıl yazabiliyorsunuz? Şiir ve yazı adı altında devrik cümleleri kullanmayı ilke edinerek nereye kadar gideceğinizi zannediyorsunuz?
Büyük usta Ahmet Kabaklı hocamızın dahi reklamlar arasına sıkıştırılmış satırlarını gördükçe size ayrılan yarım sayfaya yakın bölümü kullanmayı vicdanınıza nasıl yakıştırabiliyorsunuz?
Evet diyorsanız cevabınızı bekliyorum.
Saygılarımla.

11 Aralık 1999 Cumartesi 18:57
CEVAP:
Mektuplara yeni bakabildiğim için, ancak şimdi merhaba…
Biliyor musunuz söylediklerinizin bir kısmında ben de sizinle aynı fikirdeyim… Lakin bir gazetede olması gerekenler var ki, insanın suratı gibi!..
Aynı insanın siz gözlerini beğenirken başka birisi saçlarını beğeniyor. Bir diğeri de kaşlarını…
Zannetmiyorum ki “aynada gördüğünüz kişinin” bile bütün surat çizgileriyle aynı oranda başınız hoş olduğunu!..
…..
Bugün bir problem yaşadık ki, o da şuydu: Bir defada yüzden fazla mektup geldiği için bilgisayarım kilitlenmiş… (Ve bu da sık sık olur.) Yani emin olabilirsiniz ki, sizin yazdığınız gibi düşünmeyen insanlar da var dünyada…
…..
Şiir konusuna gelince; ben şiir yazmıyorum ki, hiç de şiir yazmadım… (Ayrıca yazdıklarımı şiire benzettiğiniz için teşekkür ederim.)
Ahmet Ka(b)aklı hocamızın yeri ve yazdıkları ile benim yerim ve yazdıklarım elbette farklı. Türleri bile farklı. Aynen elma ile armut hikâyesi gibi yani!
…..
Bir soru:
Zaman zaman şiir yayınlamaya da çalışıyorum ya ustalardan, bu şiirler hangi şairden olsun ki herkes tarafından beğenilebilsin?
Yardımcı olursanız hakikatten sevinirim.
Sevgiyle…
Muammer Erkul
Kimden: Y. T.
Kime: muammer.erkul@ihlas.net.tr
Tarih: 08 Şubat 2000 Salı 23:41
Konu: Şiirbaz hokkabaz Muammer Beyefendi’ye
…..
8 Şubat tarihli “Şiir Bazen Kahve İçer” isimli yazı hakkında müsaadenizle size birkaç şey söylemek istiyorum. Ben bunun bir satırını bile anlayamadım. Ya sizin seviyeniz çok yüksek biz idrak edemiyoruz. Ya da siz benim anladığım kadarıyla yeni bir edebi akımın ilk temsilcisisiniz. Böyle karmaşık şeyler yazarak anlamını yalnız sizin bildiğiniz cümleleri kurmak çok zamanınızı alıyor mu acaba?
Sizden bir ricam olacak: Bu tür yazıları yayınladıktan sonra altına parantez içerisinde bizim anlayacağımız türden TÜRKÇE açıklamalarını da iliştiriverseniz iyi olacak.
Aklıma takılan bir nokta daha var. Bizim Çetin ne yapıyor? Uzun zamandır kendisini göremiyoruz köşenizde… Yoksa o da mı kahve içiyor? Ona söyleyin kahve içen çocukların bıyıkları ters çıkarmış. Çalışmalarınızda başarılar dilerim.
Şimdi şööyle bol köpüklü bir kahve olsa da içsek diyorum Muammer Bey.

09 Şubat 2000 Çarşamba 06:15
CEVAP:
Sayın Y. T. Bey;
Önce herhangi bir -konuyu, hususu, olayı- beğenip beğenmediğinizi yazma meylinde olduğunuz için sizi hakikatten tebrik ediyorum, ve yıllardır bunu tavsiye ve teşvik eden birisi olarak size teşekkür ediyorum…
En önemli nokta budur ve bu milletin sizin gibi insanlara acilen ihtiyacı vardır. Doğruları olan ve bu doğruları da savunan bir yapınız olduğunu sanıyorum… Bu da çok güzel. Lakin mektubunuzda bahsettiğiniz inceliklere cevap verebilmem için sizi birazcık da olsa tanımam gerekir…
Öyle değil mi?
Saygılar.
Muammer
Not: Cevap verebilmek için cevabınızı bekliyorum.

Kimden: Y. T.
Kime: muammer.erkul@ihlas.net.tr
Tarih: 13 Şubat 2000 Pazar 15:02
Konu: Şiirbaz Muammer Beye
…..
Muammer Bey,
Şu ana kadar size yolladığım yazılar, hep eleştiri tarzındaydı. Siz de cevap olarak hep ılımlı davrandınız. Yanlış olsa da size yöneltilen iddialar karşısındaki tavrınız beni memnun etti. Karşınızdakini anlamaya çalışmak her zaman zordur. Bunu başarabildiğiniz için sizi tebrik ediyorum…

17 Şubat 2000 Perşembe 16.56
CEVAP:
Bizi eleştirmeniz mühim değil.
Önemli olan ve ortaya çıkan şu ki;
Bizim, “asıl anlatmak istediklerimizi” istenen biçimde ve berraklıkta anlatamamış olmamız…
…..
Güzel olan da şu; sizin gibi hassas arkadaşların var olması ve bu eksikliğimizi bizlere göstermesi…
…..
Kırkpınar başpehlivanları bir sene boyunca dostlarıyla güreş tutar ve yılda ancak bir kaç saat gerçek rakipleriyle kapışır…
Sen bizim dostumuzsun.
…..
Seni henüz tanıyamamış olsam da, yazdığın satırlarda yüreğindeki sıcaklığını görüyor ve samimi teşekkürlerimi iletiyorum.
Sevgiyle
Muammer
Evet, konu böylece tatlıya bağlanmış oldu. Ben karşımdakini anlamaya çalışırken, karşımdaki arkadaş da beni ve yazdıklarımı anlamaya çabaladı çünkü…
…..
Bundan yedi sene kadar önceydi. Eminim ki çoğunuzun tanıyor olduğu kalem ehli bir büyüğümüzün odasındaydım. O sıralar beraber iş yapıyor ve onun tarafından da seviliyordum.
Posta gelmiş, aralarında okuyucu mektupları da bulunan bu beş altı zarf onun heybetli masasına bırakılmıştı. Şöyle bir göz attı hepsine. Sonra bir mektubu zarfından çıkarttı, önce mırıltılarla okumaya başladı satırları… Yazdığı bir kitapta anlattığı kişi hakkında söylediklerinin “kendi kıskançlığı yüzünden” kaleme alınmış olduğu iddiasındaydı mektubun sahibi…
Buralara geldiğinde suratının şekli değişmiş ve bir kaç küfür savurmuştu. Sonra mektubun üçte ikilik kısmını henüz okumaya bile lüzum görmeden, Mehmetçik heykelindeki askerin pençesine dönen avucuyla mektubu kavradı, bariz bir nefretle sıktı, sonra buruşturup iki avucuyla tortop yaptı ve sanki kusacakmış gibi, iğrenen bir suratla çöp kutusunun dibine vurdu…
Bana öfke dolu yorumlarını sıralarken, benim aklımdan sadece şu geçiyordu:
“Ben, hiçbir zaman senin gibi yapmayacağım!..”
…..
Ve ben hiçbir zaman onun gibi yapmadım…
Ve ben, hiçbir zaman bu konuda yanılıyor olduğumu da düşünmedim.

Yukarıdaki satırları tekrar okurken içimde bir fesat kişi peydah oldu. Dedi ki:
“Sen, bunlar bilgisayarında kayıtlı kalacağı için… Belki de ona nasıl yazarsan onun sana nasıl cevaplar vereceğini tahmin ettiğin için böyle davrandın… Halbuki diğer insanların konuştuklarının ve yazdıklarının kaydını tutan ve günün birinde bunların tamamını onların karşısına getirebilen bir bilgisayarları yok. O yüzden de diğer insanların böyle, bu kadar ılımlı davranmalarını beklemen boşuna olur…”
…..
İçimde, onu sükunetle dinleyen diğer kişi ise aynen şöyle dedi:
“Haklısın… Ne söylersem onun bana dost, nasıl davranırsam onun bana düşman olacağını biliyorum.
Aslında bunu herkes biliyor.
Yani, insanların “bizi tanıdıktan sonra” oluşan fikirleri, biraz da kendi seçimimiz olmuyor mu?..
…..
Ayrıca herkesin konuştuklarını kaydeden bir bilgisayar yok dedin ya… Bunu söylerken; bir ömür söylediğimiz, yaptığımız, hatta düşündüğümüz herşeyin kaydedilip bir gün karşımıza çıkacağını unutuyorsun galiba!..
Ki bu, diğer her şeyden daha önemli değil mi?”

Şimdi size sormanın vakti geldi sanırım;
İçimdeki bu iki adamın hangisi haklı acaba?
 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir