Bir avuçsun, ve kıpır kıpır minicik yaprakların…
Bir avuçsun…
Hani okşadığımda seni, bir avuç koku bırakan, iki elimde… Hani sonra, onunla yüzümü yıkadığım!..
Bir avuçsun, ve kıpır kıpır minicik yaprakların…
Gıdıklıyor gibisin dağ çileğinden kızarmış dudaklarımı; serinliğini emerken içinden!..
Ve esintide savrulan; açık yeşil, ipek bir şal gibisin içimde…
Özleyensin belki, ama; sen özlenen gibisin…
Sen, fesleğen gibisin!..
Gönlüme düştüğünden beri tohumun, ve bir fidan gibi dikildiğinden beri içimde… Sızlayan bir yarayım ben, gezdikçe yeryüzünde;
Yar yüzünü arayan!..
…
Ve bilen, yakışmayacağını yarin tenine…
Bir avuç fesleğen kokususun şimdi sen, avuçlarımda…
Bir avuç kor gibisin yani; acım küllendikçe yine közlensin diye içim, yeniden soluduğum!..
Hangi balkondaki saksıdasın, hangi pencerenin ardındasın veya hangi dağın başındasın, bilmiyorum…
Tatlı balım…
Fesleğen dalım…
Söyle, dinlerim; küçücük, güzelcik gibi…
Gelir, seyrederim, gelincik gibi…
Koklarım seni; boynuma dolanan bir sarmaşık gülü gibi…
Ama sen…
Sen…
“Böğürtlen dikeni gibi bile olsa, ya kendini tak canıma; veya canımı sok koynuna” demiş ya şair!..
Ahhh!..
Kimdir bu insanın içini ısıtan şairler?..
Bu şiirler kimindir?..
….
Kim bilir?..
Stop
Muammer Erkul
27 Haziran 2008 Cuma