Büyük durmak [11 Nisan 2004 Pazar]

Bir filmde izlemiştim; küçük bir yerli çocuk, çakal veya benzeri bir vahşi hayvanla karşılaştı… Elinde taşıdığı bir şey vardı, hemen onu başının üzerine koyup öylece durdu…
Bir müddet sonra önce geri geri çekildi, sonra da hızlanarak yürüyüp kaçmaya çalıştı. Ama hayvan peşinden geldi, ve iyice yaklaşınca elindeki o şeyi tekrar başının üzerine koydu. Hayvan tekrar durup, öylece şaşkın bakakaldı…
…..
Meğer o hayvan, kendinden büyük gördüğü canlıya saldırmazmış!..
Çocuk, elindekini başının üzerine koyuyor ve boyunu bir iki karış daha yükseltiyordu…
Hayatını kurtarıyordu böylece; ondan korkmadığını, işte karşısında dimdik ayakta durduğunu, hatta ondan büyük olduğunu gösteriyor… Fırsat bulunca bir müddet daha yürüyor ve varacağı emniyetli noktaya biraz daha yaklaşıyordu…

Bir defasında da başka bir çocuk görmüştüm, kendi sitesinin blokları arasında dalgın dalgın yürüyordu, kim bilir kafasında neler vardı. Bir apartmanın tam köşesinde; yine kendisi gibi dalgın dalgın yürüyen bir köpekle karşılaştılar… O küçük kız, ellerini kollarını açıp ve havaya sıçrayarak öyle bir uzun ve yüksek perdeden çığlık koyuverdi ki,,, çok şaşırdım; zavallı hayvanın sırtüstü düşüp de neden kalp krizi geçirmediğine!..
Fakat öyle bir kaçış kaçtı ki; o mahalleye, ömrünün sonuna kadar bir daha uğradığını sanmıyorum…

İnsan, her yerde insandır. Korku her yerde korkudur. Bahsettiğim vahşi hayvanlar ise; problemlerdir… Nasıl çözeceksin?..
Cevap: Öyle veya böyle, ama ilk önce PROBLEMİNDEN BÜYÜK DURARAK!..
Bu bir tavırdır, duruştur. Bakıştır, bakış açısıdır…
Mindere sırtüstü çıkan güreşçiler galip gelmiyor, çayıra sırtüstü uzanan pehlivanlar temennâ çakmıyor!

Bunlar, kul sözü; kaide değil… Ama her ne kadar değişebilecek de olsalar genellemenin içindedirler. Böyle yaparsan/olunca mutlaka böyle mi olur? Yo hayır, olmayabilir de; ama böyle yapman, sonuç almaya seni yakın tutar!..

National Geographic’te okudum; Bir vahşi kedi (80 sene önce) Myanmar’daki köylerden birine dadanmıştı. İki kadını öldürmüş, birini ağır şekilde yaralamıştı. İki yaşındaki bir kız çocuğuysa ormana doğru giden kanlı bir iz bırakarak kaybolmuştu… Köydeki acılı insanların çok uğraşarak hazırladıkları tuzak başarılı oldu. Yakalanan kaplanın öfkesi korkunçtu, ama sadece birkaç dakika sonra 20 mızrak aynı anda hareket ederek vahşi hayvanı öldürdü, diye yazıyor…
Fotoğrafı da vardı dergide; dört adam omuzlarına koydukları dört metrelik iki uzun sırığa, iplerle asmışlardı onu; ölü kaplan sanki heybetle ayakta duruyor gibi, başı ve hatta kuyruğu bile dik halde, öylece boşlukta sallanıyor halde…

Şimdi gözünüzü kapatıp, "zihninizin gözünü" açın… Vahşi kedileri ve mahalle köpeklerini unutun… Okuduklarınıza değil, onların "zihninizde bıraktığı ize" yoğunlaşın…
Dedik ya;
İnsan, her yerde insandır. Korku, her yerde korkudur. Bahsettiğim vahşi hayvanlar ise; problemlerdir. Bunlar; "senin" problemlerindir…
Peki nasıl çözeceksin?..
…..
Nereden başlamak, yani atılacak ilk adımın yönü çok mühim…
Yani cevap: Öyle veya böyle, ama ilk önce inanarak ve "kendi probleminden daha büyük" durarak, ve tek başına buna gücün yetmediyse, yardım alarak başlayacaksın çözüme!..
Trene binmek için önce istasyona gitmek gerekiyor!..
Öyle değil mi?

Stop
Muammer Erkul
11 Nisan 2004 Pazar

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir