Cevabı belli sorular [31 Mart 2000 Cuma]

Cevabı belli sorular

Dedemin, gözlerine takılır kalırdım en çok…
İki sebebi vardı bunun.
İlki; sağ gözünün alt kapağının şekli bozuktu. Bunu yapan da “şarbon” dedikleri bir şeydi…
İkincisiyse; bakışlarında tüten buram buram sevgiydi.

Dedemin, gözlerine takılır kalırdım en çok… Gözbebeklerinde sanki hep çığlık çığlığa bir heyecan vardı. Hep karları eritebilecek bir sıcaklık, hep sabahın ilk aydınlığına benzer bir ışık… Ve hep, ama hep, ve mutlaka hep süt buharına benzeyen, ve hatta sanki tüter gibi bir sevgi vardı.
O mu bizimle konuşmayı daha çok severdi, yoksa biz mi onu dinlemeyi daha çok severdik, bilmiyorum. Ama ne yaparsak yapalım, hangi oyunu oynarsak oynayalım; onun “nâra”sını duyduğumuz an, yem atıldığını gören cami güvercinleri gibi doluşurduk çevresine.

Ben, onun gözlerine takılıp kaldığım sırada;
“Babasını en çok kim sever?..” Derdi dedem, sımsıcacık bakarak.
Hepimiz birden, “en önce” kaldırmaya çalışırdık ellerimizi ve bağırırdık; “Ben, ben, been!..”
…..
Biz babalarımızı çok seviyorduk elbette. Ama dedem derdi ki;
“Unutmayın ki babanız sizi, sizin onu sevdiğinizden daha çok sever…”

“Peki, düşünün bakalım; neleri yaptığınız zaman babanız sizi daha çok sever ve neleri yapmanızı istemez?..”
Düşünürdük bunu. Hatta fısıldaşırdık…
…..
Ama zihnimizde de “yapmamız ve yapmamamız gerekenler” belirginleşirdi.

“İyi şeyler yapsanız da, iyi olmayan şeyler yapsanız da, akşamları babanızın yanına döneceksiniz sonunda, değil mi?..”
Dedemin sevgi dolu gözlerine bakar, ama “cevabını bildiği soruları” neden sorup durduğunu anlamazdım o zaman…
“Gidecek başka eviniz olmadığına göre, ve eninde sonunda babanızla karşılaşacağınıza göre, en iyisi; onun sözlerini dinlemektir… Değil mi?..”

Sonra dedem, gene o sevgi dolu gözleriyle bakardı bizlere. Hem de uzuunuzun, deriin derin bakardı.
Ardından derdi ki;
“Hadi bakalım… Gidin şimdi, canınız nasıl istiyorsa oynayın. Ama vakit geldiğinde, mutlaka babanızla karşılaşacağınıza göre, onun hoşuna gitmeyecek şeyleri yapmamaya çalışın…”
Giderdik, keyfimizce oynardık.
Ama aklımızın bir kıyısında dedemin sözleri dururdu: “Vakti geldiğinde, mutlaka babanızın karşısına çıkacağınıza göre, onun hoşlanmadığı şeyleri yapmasanız daha iyi olmaz mı?..”

Dedemin, gözlerine takılır kalırdım en çok…
Gözbebeklerinde sanki hep çığlık çığlığa bir heyecan vardı. Hep karları eritebilecek bir sıcaklık, hep sabahın ilk aydınlığına benzer bir ışık… Ve hep, ama hep, ve mutlaka hep süt buharına benzeyen, ve hatta sanki tüter gibi bir sevgi vardı.
O, bizim gözlerimize öyle bir derin bakardı kii; sanki o zamanlarda yaşamazdı!..

Meğer dedem benim babamdan bahsetmiyormuş!..
Meğer dedem benim bugünlerimle konuşuyormuş!..
Ben dedemi o zamanlar işitmiş bile olsam, meğer onu anlamak için bunca zamanın geçmesi gerekiyormuş…

Hasta yatağında, benzer bir söz söylemiş yine dedem:
“O’nun karşısına mutlaka çıkacaksak vakti gelince, O’nun istediği gibi bir hayat yaşamamız gerekmez mi?..”

———————————————————

Vasiyet!
(Siz şu bilgisayar-internet çılgınlığının öyle sıradan bir alışkanlık, eğlence olduğunu düşünüyorsunuz hâlâ değil mi? İyi, öyle düşünmeye devam edin… Ama bir taraftan da milletin yazdığı “vasiyetnameleri” okuyun bakalım:)

Sevgili karıcığım, evlatlarım ve akrabalarım!..
Bir gün mail bombası veya başka bir nedenden ötürü vefat edersem, gerçekleştirmesini arzuladığım hususlar şunlardır:
1- Boğazdaki yalımı ve Geocities’den almış olduğum 20 MB’lık Web alanımı karıma bırakıyorum.
2- Küçükbakkalköy’deki arsalarımı ve 50 e-mail adresimi yavrularıma bırakıyorum.
3- Köydeki tarlalarımı ve Icq listemdeki arkadaşlarımı babama bırakıyorum.
4- İçerenköy’deki dairemi ve bilgisayarımdaki book markımı amcaoğlum İlhan’a bırakıyorum.
5- Odamdaki kütüphanem ile seskartım ve harddiskimi dayıkızı Özlem’e bırakıyorum.
6- Kadıköy’deki arsam ile download etmek için günlerce uğraştığım wallpaper ve Java scriptlerimi komşumuzun kızı Esra’ya bırakıyorum.
7- Monitörümü kimseye bırakmıyorum, benimle gömün!
8- Adult cd’lerimi de kimseye bırakmıyorum, onları da benimle gömün!
9- Geçen gün gelen 60 milyon liralık telefon faturamı, ölene kadar ödeyememişsem geciktirmeden ödeyin, gözüm açık gitmesin!..
10- Öldükten birkaç gün sonra eğer siz kullanamayacaksanız; Züperonline, Hortnet, Makbanknet, Zikstirnet, Yamukbanknet, Çişbanknet, Vızvıznet sınırsız internet aboneliklerimi iptal edin ki, gereksiz yere kredi kartımdan para tahsil edip durmasınlar.
11- Emr-i Hak vaki olduktan sonra bütün gücünüzle gayret ederek, Enbizir ve 100’deki hitimi arttırın ve beni zirveye yerleştirin. Arttırmazsanız öbür dünyada iki elim yakanızdadır.
12- Gözlerim yavaş yavaş kapanmağa başladı, çabuk söyleyin bana şu anki hit durumu nedir?
13- Biraz kenara çekilin şöyle, ölmeden önce son bir kez daha chat yapmak istiyorum.
14- Aah, ölüyorum galiba, bana mail gelmiş mi, çok çabuk öğrenin de bana söyleyin… KÜT!..

Yaşamak
Bir beyaz kağıt,
Duygularını anlatamayan biri,
Yazmaktan yorulmuş bir kalem,
Ve yazılamayan yüzlerce sayfalar…
İfadesizliğin çilesi
Çilenin ifadesizliği
Ve herşeye rağmen yaşamak.
Boş sokaklarda
Dolu bir yürekle…
Sevince unutmak herşeyi.
Sevdiğini unutmak
Yaşamak…
Yazın sevda güneşinde,
Kışın güneşin sevdasıyla.
Tertemiz bir yürekle,
Mertçe, dostça, sevgiyle…
Sevdikçe yaşamak
Yaşadıkça sevmek,
Yaşamak…
Sevince unutmak herşeyi
Sevdiğini unutmak,
Ama “sevdiceğini” unutmamak
Yaşamak!…
Bahtiyar Ahmedoğlu

Günaydın
Ne kadar yakışıyor bu söz sabahlara,
Hiç kafa yordun mu anlamına?
Tüm içtenliğiyle, çiğ damlalarıyla süslü tazelik…
Kedere bulaşmamış, bebek saflığında bir güzellik…
Ne merhabanın soğukluğu, ne eyvallahın burukluğu,
Hiç biri ona dokunamaz…
Sana gönülden kalbe seslenen bir duyguyla,
GÜNAYDIN diyorum…
Ali Kaya

Stoplayanlar
Gönül, Semra Özdemir, Seda Özdemir, Ercan Köse, Abdullah Köse, Şenol Tabaklı, Özcan Aktan, Abdullah Şahin, Tuba Balcı, Sema Dalyancı, Canan Özga Kara, Nurgül, Serhat Açıcı, Aslıhan Güngör, Neslihan Güngör, Ayşe Gülkaya, Mustafa Ceylan, Ayla Öztopal, Fethi Ahmet Dursun, Mevlüt Eryiğit, Rukiye İzgi, Fatima Kahraman, Saniye Hacıbekiroğlu, Onur Örnek, Ali Yaman, Şahika Tabak, Ersin Gülsoy, Seda Özdemir, Mustafa Örnek, Emel Bilgin, Ömer Gezeroğlu, Bahtiyar Ahmedoğlu, Burcu Başarslan.

Stop
Muammer Erkul
31 Mart 2000 Cuma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir