Çiviler 2 [10 Kasım 2002 Pazar]

Bir de şu açıdan bakmak lazım sanırım: Her birimiz bir diğerimiz için köprüyüz…
Ve her birimizin "takılınabilecek" çivileri var!..
Ama hemen hemen her birimiz eteğimizi-şalvarımızı savurarak geçiyoruz köprülerimizden… Bu, doğru değil!.. 

Büyüklerden birinin hikâyesini dinlemiştim, ki çoğunuz bilirsiniz… Hani hocasının sigara içmesine ve gözünün çapaklı olmasına takılıp kalmıştı da feyz alamıyordu…
Çivi yolcuyu durdurur;
Köprüyü değil!.. 

Pek çok oğul kendi babasının onbeş sene, yirmibeş sene, otuzbeş sene evvel yaptığı yanlışı hatırlar da; bir çivi yarasının onbeş sene, yirmibeş sene, otuzbeş sene sonra bile hâlâ delik bırakılmaması, yırtık bırakılmaması, açık bırakılmaması gerektiğini niye hatırlamaz?..
Oğullar babalarının, canlarını acıtan çivilerine takıldıkları zamanı on sene, yirmi sene, otuz sene sonraki bilgi, ve tecrübe, ve olgunluklarıyla eleştirirler de; kendi babalarının bazı çivilerinin henüz sivri olduğu o zaman; bugünkü hallerinden on sene, yirmi sene, otuz sene daha bilgisiz, daha tecrübesiz, daha ham-toy-tecrübesiz olduğunu hatırlayamaz!.. 

Halbuki geriye dönüp baksak; ne ayağımıza batan taşlar kalmıştır yollarda, ne de bir yerimizi çizen, kanatan çiviler…
Taşların keskinliği çoktaan ezildi, ufalandı yollarda; ve çiviler törpülendi. Hatta yamuldu çoğu, hatta çıktı yerinden, hatta kayboldu!.. Ve hatta köprülerin bile çoğu yok şimdi yerinde…
Ama eski çivi yaralarını ısrarla dürtüklemekte, açmakta, kanatmakta bazıları!.. 

Bu hal, neye fayda verir ki?..
Kalın lastiklere bağlıyız sanki… Çeke çeke, zorlayarak götürüyoruz kendimizi ileriye, ama öyle bir bırakıyoruz ki sonra; "ffflapt" diye vuruyoruz, çarpıyoruz, yapışıyoruz, yığılıyoruz gene eski çivilerin üzerine!…
-Kes şu lastiklerini!..
Her tarafın kurumuş kan, kir ve pislik içinde, baksana; irin sarmış içini!.. 

Bu "madalyonun" iki yüzü var, değil mi dostlar?..
Birincisi: Siz babasınız, büyüksünüz… Eski çivilerinize takılanları eleştiren bir yazı okudunuz. Ah, keşke bu yazıyı herkes okusaydı, diye düşünüyorsunuz…
İkinci yüzü ise şu: Siz, bir evlatsınız da aynı zamanda! Çocuklarınızın, veya küçüklerinizin olması… Ve onlardan işte bunları bekliyor olmanız; sizin büyüklerinizin de sizden… Yani sizin, kendi küçüklerinizden beklediklerinizi "beklemiyor oldukları" anlamına gelmez!.. 

Yani, sizce de;
Çivilerin yanından geçerken tedbirli olmalı… Ve takıldığımız zaman da "takılı" kalmamalıyız, değil mi?..

Stop
Muammer Erkul
10 Kasım 2002 Pazar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir