Yürüyerek eve geldik. Bahçeye girdikten sonra, dedi ki dedem:
-Az evvel kibri anlatmıştım ya… Zannediyorum o zaman sen; “iyi ki örnek verdiği insanlar gibi değilim” diye düşündün, ve “nasılsa beni kastetmiyor” diyerek bir rahatlık rüzgârı gezindi içinde…
Şimdi beni tekrar, ve çok iyi dinle…
Üç adam çağırmıştım sofraya. Ve bir koca tas çorba koyup önlerine;
-Buyurun, dedim…
İnşallah bu çorbadan, şifa bulacaksınız!..
…..
Birinci adamın gözleri görmüyordu ve kulakları işitmiyordu… Kendi durumundan, ilaçtan, ve diğerlerinden haberi bile yoktu. İlaca ihtiyâcı olduğunu değil, ilaca ihtiyaç olduğunu değil, bir ilaç olduğunu değil, bir rahatsızlık olduğunu bile düşünmüyordu…
İkinci kişi, bu çorbanın şifa vereceğini biliyordu, ama önlerine konduğundan beri, bunun “acaba kim için konduğunu” düşünüyordu…
Üçüncüsü ise kendinden geçmiş gibiydi. Başkalarının var olduğundan bile haberi yoktu sanki. Önüne şifalı bir çorba konmuşsa, önünden alınıncaya kadar içmek istiyor, çünkü tek rahatsız, en hasta kendini biliyordu…
-Oğlum, dedi dedem…
Ben, çorbayı kim için koyduğumu bilmez miyim?..
Dudağımı büktüm, başımı salladım…
…..
-Senin için koydum sofraya o çorbayı, dedi. Senin için söyledim o sözleri… Başkalarını bırak, başkalarını unut; çünkü hastalık hepimizin içinde var!..
Kör adam zaten bakmıyor ki, baksa görmüyor ki, söylense duymuyor ki, duysa zaten dinlemeyecek ki… Dünya ve hayat, onun için; kendi ve devireceği şeylerdir!..
Üçüncü kişi dünyadan geçmiştir. Bizden alacağı nasihatleri çoktan aşmıştır ama, bundan kendinin haberi yoktur…
Yani sözüm;
“Bu sözler acaba kimedir”, diyenedir…
Yani oğlum kulağını iyi aç, sözüm sanadır!..
Düşünme, “acaba bu çorba kim için kondu” diye sofraya…
Bir an önce doyur karnını;
Şifayı bul inşallah!..
(Not: Anladınız… Bu yazı dünkü yazımızın devamıydı. Bu hikayelerin üstüne yorum yapmak benim hoşuma gitmiyor. Kendim de anladığım için anlaşıldığını biliyor, ve böylece bırakıyorum…)
Stop
Muammer Erkul
17 Temmuz 2003 Perşembe