Çünkü bugün çok sevinçliyim… [07 Eylül 2000 Perşembe]

Çünkü bugün çok sevinçliyim…

Çünkü bugün çok sevinçliyim… Çünkü bugün, uzuun… Hatta bazılarınız doğmadan önce başlamış olan bir kopukluğun ardından… İki öğretmenimin birden seslerini duymuşum…
Bilirsiniz, sizden gizleyemem… Yakında anlatırım sizlere de Lale ve Şahin Köktürk hocalarımla buluşmamın hikayesini…
Ama bu sabah, bahsettiğim telefon konuşmasının hemen ardından iki “e-mail” düştü önüme… Ve baktım ki; okuduklarım ile yaşadıklarım arasında büyük benzerlikler var…
Siz de okumalısınız, dedim… Buyrun, okuyun:

“ -Uzun zamandır sana (ya da size, nasıl gönlünüze hoş geliyorsa lütfen o hitabı kabul edin, çünkü ben hoşuma gideni kullanacağım) mektup yazmak istiyordum.
Yazamadım çünkü bir türlü kendime yazmak için bir sebep bulamıyordum. “Yazmak istemem” sanırım yeterli bir sebep olarak görünmedi gözüme. Saçma tabii.
Bugün (31.8.2000) Barış Manço ile ilgili yazınızı okudum. Güzeldi. Dahası haklısınız yazdıklarınızda.
…..
Tıpkı 6 yıl önce abone olduğumuz ve 3 yıl boyunca da severek okuduğumuz tüm yazıların gibi. Yani 3 yıldır yalnızca ara sıra okuma imkanı bulabiliyorum yazılarını. Abone olmak nasip olmadı.
Eğer gazetede yayımlayacaksan burayı makaslaman gerekecek ama, yine de yazmalıyım, bir gazeteye sadece bir yazarın yazısı için abone olmak adilane değil. O zamanlar babam abone olmuştu.
3 yılda neler oldu bilmiyorum ama gazeteyi her elime aldığımda seni hep o arka sayfaların ücra köşelerinde gülümserken buluyorum.
Sayfanda küçük formatlar değişse de ne gülüşün değişiyor, ne de yazı tarzın.
Umut veriyor, umut istiyor, umut arıyorsun… Görünmeyeni görmek ve gösterebilmek için gerçekten emek harcıyorsun.
Artık şiirleri de kullanıyorsun dekorlarında. Duygusallığın dozu da artıyor tabii… Zaten 16-17 yaşlarımdayken tanıdığım Muammer abi, duygusallığıyla beni kendine bağlamış, onu (kendisini) alışkanlık edinmemi sağlamıştı.
Şimdi görüyorum ki yüzlerce Fatma sana karşı aynı şeyleri hissediyor.
Şu an içimden bir ses bana bu mesajın istediklerimi yansıtmadığını, bunu göndermemem gerektiğini fısıldadı. Eğer bunu da göndermezsem sen buralarda seni böyle seven birileri olduğunu bilemeyecek, belki de büyük bir güç kaynağından mahrum olmuş olacaksın. Ben de, değer vermiş olduğum bir insana, bir mektup bile yazamamış olmanın kompleksini yaşayacağım. Bunu ne kadar saçma olursa olsun göndereceğim. Cevap vermesen bile.
Hoşçakal/Fatma Bilir

Sana aynı maili iki kere attım. Dün ve ondan önceki gün. Cevap gelmedi henüz. Ve senden cevap gelmeden ben üçüncüyü de yollayacağım.
Dün (04.09.2000 ) sevgiyi anlatmıştın… Kaptana duyduğun sevgiyi. Yazdıklarımla o hikaye arasında ilgi kurdum. Ve bunu, kendi kendime, acelecilikten dolayı cevap olarak kabul ettim, senden gelmiş olan…
Ve… Senin için de tüm insanlar için de dua ettim. Senin de ettiğini bilerek.
…..
Bugünse aşkı anlatmışsın. Edanın şiiri çok etkileyici. Öylesine gözüm kaymıştı. Bir solukta bitirdim. Yeniden okudum bazı yerlerini. Beni en çok etkileyen kısmı “seni beklemek ve özlemek”le başlayan 7. satır.
Şiir bittiğinde tüylerim havadaydı…
Ama senin hikayen (benzerini birkaç yerde daha okuduğum Mecnun hikayesi) çok öte… İster istemez dakikalarca düşünüyorsun bittikten sonra. Mecnun ancak kendini bu kadar iyi tarif eder. Yani gerçekten seven…

Şu anda aklıma ne geldi biliyor musun?..
“Bir insan, insanları nasıl bu kadar sevebilir?..” Sorusu. Akabinde birkaç cevap buldum kendimce.
Diyeceksin ki; beni okumaya o kadar ara vermeseydin cevaplar şu anda zaten hafızanda olurdu. Haklısın…
…..
Benim tahminime göre; ya sen tozpembe bir dünyada yaşıyor her şeyin güzelini, iyisini görüyor ve yaşıyorsun… Bu fazla hayalperest bir yaklaşım.
Ya da yukarıdakiler sana büyük bir güç tarafından sağlanmış, sen keyfini sürüyorsun.
Veya korkaksın sen… Gözünde at gözlükleri var. Onlarsız yapamıyor, onları gözünden hiç çıkarmıyor, böylece insanların gerçek yüzünü görmekten uzak kalıyorsun.
Ya da inanıyorsun sen. Herkes gibi ümitsizliğe düşsen de, yitirmemek için var gücünü kullandığın bir inanç ve güvenle insanları seviyorsun. Biliyorsun ki insan denen melek-şeytan alaşımı bir gün gerçeği görür, sevgiye, aşka, saygıya hakettiği önemi verir.
…..
Bunlar benim tahminlerim. Bilmiyorum seni, birçok şeye, hatta her şeye rağmen sevgi sevgi tepindiren şey ne?
Diyeceksin ki belki de; “Sen de beni sevdiğini yazmıştın dün.” Evet ama seni sevmek nefes almak kadar kolay… Seninki sınırsız izlenimi veriyor. Herkese, her şeye rağmen…

Tıkandım… Yazmak istediklerim parmaklarıma yansımıyor. Kafamda şekillenmiyor bile. Eksik olan, muhakkak gerekli olan bazı gıdaları almaz da halsiz düşersin ya. Sanki o haldeyim. Eksik olan mı? İşin kötüsü bilmiyorum işte. Kimbilir…
Belki de senin gibi sınırsız bir sevme gücüne ihtiyacım var. Ne yazık ki kendime o kadar güvenim yok.
(Ama, merak etmeyesin diye söyleyeyim;)
Yine yazacağım…
Fatma Bilir

Stop
Muammer Erkul
07 Eylül 2000 Perşembe

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir