Suya “rahmet” denir ya… Hani, merhametidir ya su, her damlayı gönderenin…
…..
Bir damla düştü yeryüzüne.
Sonra bir damla daha, ve sonra bir daha, bir daha…
Damlalar sayılamayacak kadardı…
Açmıştı avuçlarını, sırrı bilenler: “Ya Rabbi, bize hayırlı yağmur gönder” diye!..
Her damla ayrı noktaya düşüyordu aslında. Veya aynı noktaya isabet edenlerin de geldikleri zaman farklıydı…
Biri birleriyle buluşmaları, toplanıp tarlaları basmaları, evleri yıkmaları sonradan oluyordu…
Her damla, bir damla olarak iniyordu yere; ve yine her damla kendine mahsus şekil ve halde kaldığı dünyadan, önceden bilinmeyen bir zamanda uçup gidiveriyordu!..
Damlalar, aynıydı…
Ayrı olan;
…damlaların ne yaptığıydı yeryüzünde!..
İnsanlar; birer damla gibi geliyorlar ya dünyaya… Küçücük… Tertemiz… Ve insanlar, yine damlalar gibi akıyor, yuvarlanıyor; bir şeylere karışıyor ve kendilerine bir şeyler karıştırıyorlar ya… Sonra da, gene damlalar gibi; eriyor, buhar olup uçuyorlar ya…
Yerlerinde;
…tatlarını bırakarak!..
Hangi damlayı izlesen ve buharlanışını gözlesen… Ardında bir şeyler bıraktığını fark edeceksin;
…aynen bir insan gibi!..
Şaşıracaksın; bazılarının nasıl olup da kendini bunca tuza, acıya, hatta zehre bulamış olduğuna…
Bakacaksın ki; kimi de, bir çiçeğin gözünde yaşamış, özünü bal doldurarak… Ve kendi kadar bal bırakmış geride!
Suya “rahmet” denir…
İhsânı, merhametidir su, “her damlayı gönderen”in…
Açmıştı avuçlarını, uğruna kâinat yaratılan Sevgili de “Ya Rabbi, bize hayırlı yağmur gönder” diye!..
Düşünecekse, düşünmeli insan; insanın ne kadar benzediğini, yağmur damlasına…
Veya her bir yağmur damlasının ne kadar benzediğini, insana!..
Stop
Muammer Erkul
09 Eylül 2005 Cuma