Derdim dünyadan büyük… [13 Eylül 2001 Perşembe]

Babamın en büyük derdi ne, biliyor musunuz?.. Bilemediniiz!.. Çünkü, “eskiden” ben idim… Şimdiki en büyük sıkıntılarından biri; yıllardır uğraştığı bahçesindeki bitki köklerini kemiren danaburunları… danaburnular… dananın burnu be!.. Nasıl yazılır bu meret?..
…..
Benim en büyük sıkıntılarımdan biri ne, bilin bakalım?..
Yoo, yine bilemediniz; “siz” değilsiniz işte!.. Bu sabah da gene bütün “şeker”liğim üstümde di mii?.. (Hadi şımariyim accık!..)
Peki, söyleyin bakalım; sizin en büyük sıkıntınız ne?..
Yahu bugün sizin “bilememe gününüz” mü?.. Niye demiyorsunuz ki; “bizim en büyük sıkıntılarımızdan birisi sensin” diye?..
Nasıl kıvırdım, her kafadan ayrı ayrı sesler (dertler) çıkmaya başlamadan nasıl çevirdim lafı?..
Ben bilirim bu işi! 

Her odada bir televizyon, her avuçta birer radyo var… Ama sanıyoruz ki; herkes “bizim çaldığımızı” dinliyor!..
İnanın öyle değil… Bütün radyo ve televizyonları bir salona toplayın da dinleyin bakalım kaç kanal yayın yapıyormuş aynı anda!..
Ne mi demeye çalışıyorum?.. Şunu:
Sıkıntılarımız; KENDİ TERCİHLERİMİZİN ARDINDAN geliyor…
…..
Yani bir adamın kum çölünü geçmeye çalışırken “uçurumdan düşüp ölmeyeceğini” bilmek için kâhin olmaya filan lüzum yok!.. Everest tepesine tırmanmakta olan kişinin de, hiiç umurunda olmayacak; yol çalışması yüzünden sabahın sekizinde kilitlenen Boğaz’daki köprü yolu… Öyle değil mi?..
…..
Bana mesleğini söyle, sana önüne çıkabilecek sıkıntıları söyleyeyim!.. Bunu sen de biliyorsun da, öyleyse niye sızlanıp duruyorsun?.. 

Babam; danaburunlarıyla… danaburnularla… (İşte görün; her birinizde olmayan bir özel “nasıl yazılır” sıkıntısı!..) danaların burnuyla… danalarla… burunlarla filan uğraşmak istemiyorsa, kolayı var: Bırakacak bahçeyi!..
Ama babam bahçesini seviyor… Ve de sıkıntısına katlanıyor.
…..
Sana… Tam da sana özel bir soru şimdi, dikkatli dinle: “Anneannenin bir sıkıntısı oldu mu hiç; otomobil distribütör kapağı çatlağı ile ilgili, ve aylarca uğraştı mı onunla?..
Benim olmuştu ve o zaman da biliyordum ki; bu sıkıntımın asıl sebebi şuydu: Bir otomobilim vardı!..
“Hadi anlayın artık ne dediğimiii, ve çekinmeden söyleyin; çenemi kapamamı!..” cümlesine bağlantılı olarak çıkan sonuç şu ki; eğer bu yazı senin canını sıkıyorsa, okumayacaksın… Problemin bu yazıyı okumak ise, bu sıkıntı; “bu yazıyı okuma TERCİHİNİN ardından” gelmiştir!.. 

Kaynana, baldız, görümce, bacanak macanak canını mı sıkıyor? Güzeel; demek ki karın (veya kocan) var, yani hayat arkadaşım diyeceğin birini tercih etmiş ve onunla evlenmişsin!.. Elemanların varsa canını sıkan, güzeel; sen patron olmak için epey zaman çabalamışsın… Amirin seni delirtiyorsa, güzeel; işsiz kaldığın aylarda beklediğin kapı önlerinde çektiğin eziyet sona ermiş demektir…
Her gecenin üçünde ağlayarak uyanan bebeğin annesiyle, bebeği olmayan kadının derdi acaba aynı mı?.. Toprağa sebze ekmiş çiftçinin yağmur gördüğü zamanki sevincine, acaba yine aynı topraktan kerpiç dökmüş usta da katılıyor mu?..
Hayatta olan ve yürüyen herkesin yolunda sıkıntılar var, o yola özel… Zaten hayat da “sıkıntı” demek değil mi?..
Yani, ne kadar da uzatsak, sonuç hiç değişmeyecek.
Karşılaştığımız sıkıntılar; KENDİ TERCİHLERİMİZİN ARDINDAN geliyor…
Yani, kum çölündeki adam uçurumdan düşmeyecek; Everest’e tırmanan kişi de yol çalışmasını umursamayacak!.. 

Özeti şu:
HER DERDİ DERT ETMEYİN!..
Çünkü her dert gerçekte dert değil… Ya da şöyle diyeyim:
Kendinize “gerçekten büyük”, öyle bir dert bulun ve son nefesinize kadar peşinden gidin ki, ona; “EN BÜYÜK DERT” demek, yakışsın!..

Stop
Muammer Erkul
13 Eylül 2001 Perşembe

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir