Dum, dumaa, dum dum!.. [20 Kasım 2001 Salı]

İlim ehli kişiler konuşmazlarmış… Konuştuklarındaysa sözleri ezberlenir, anlatılır, tekrarlanırmış
yıllarca…
İlim ehli kişiler konuşmazlarmış…
Konuştukları sözlerinde ise tesir olurmuş…
…..
Kala kala kim kaldı dersiniz?..
Açın pencerelerinizi de dinleyin:
“Dum dum daa dum dum!..
Dum dum daaa dum dum!..” 

Mahallenin tamamının duyuyor olması sesini, seni haklı kılmaz elbette…
İsterdim ki şunu;
Keşke İÇİMİZİN DOLULUĞU NİSBETİNDE duyuluyor olsaydı sesimiz…
Yani, BOŞLUĞUMUZ KADAR gürlemeseydik!..
…..
Heey gidi hey!..
Bu söze, elbette; “sözüm meclisten dışarı, benden içeri” demek durumundayım… Bizden başka kim var ki, sokak sokak dolaşan; ramazan davulu gibi?.. 

Mübarek günler ya, içimiz boş olduğundan objelerin dinî dokusuna konsantre oluyoruz; rengine, kokusuna, mantığına, yapısına, bütüne kattığına, bize verdiği ilhama… Ve, saire!..
Üstelik ben insanlara da o gözle de bakıyorum, biliyor musunuz; “yyuh” demeyin sakın!..
Sizler aç karnına düşüncelerinizi yüzde yüz kontrol edebiliyor musunuz ki?.. Ben de aynen öyleyim işte… Biri geliyor karşımdan şimdi. Ben minibüsü kontrol eder gibi yapıp onu inceliyorum aslında. Elli yaşlarında tombul bir kadın… Elinde siyah çantası, bir de poşet. Kim bilir nerden gelip nereye gidiyor. Kafası dolu gibi, belki de gelinine kızgın, kim bilir!.. Aslında insanlara bakıp bakıp düşündüğüm şu:
“Acaba bu, kaç yaşında ezberlemişti namaz dualarını?..” 

Durakta iki kişi memleketi kurtarmakta, kim bilir kaç senedir… Şoför yolcuları taşımakta, kim bilir kaç senedir… Jetoncu, çımacı, garson, gazete satıcısı… Ve onları her gün gören binlerce kişi… Ve “SEN” diyesim geliyor, da diyemiyorum, karşımda bana bakan kişinin tepkisinin ne olacağını bilemediğimden…
Ama sorup duruyorum kendime;
“Ya bu… Acaba bu… Acaba şu kaç yaşında öğrenmiştir duaları, sureleri?..”
…..
Açlık başa bela derler ya, açlığım başıma vurmuş bırakmıyor ipimi; çevirip duruyor çenemi insanlara insanlara!.. 

Arkasından gelen ve kafamı kurcalayan soru ne biliyor musunuz?..
Bu insanların tamamı benden daha zeki ve hafızası benden daha kuvvetli olabilir mi?..
Ben buna inanmıyorum…
İşte buna inanmadığım için, bir “sakatlık” gıdıklıyor içimi.
Neymiş o?..
Şu: Bu kadar insan… Kimisi yirmi sene evvel, kimisi elli sene evvel… Kimisi otuzbeş sene evvel, kimisi altmışbeş sene evvel; genellikle “vazife savan” bir müezzin amca tarafından toplanmışlar mahalle camiine… Ve çoğunluğuna da kendilerinden birer yaş büyük diğer çocuklar tarafından öğretilmiş namaz sureleri. Dinlemiş adamcağız bir kere, o günkü ezber ödevini… Ve birkaç kere daha okursa “pişireceğine” hükmettiği için dersinden geçirmiş, ve sıradaki diğer çocuğu çağırmış…
…..
Buraya kadar bile problem (neredeyse) yok gibi…
Asıl anormallik nerede biliyor musunuz?..
Anormallik işte bu dakikadan sonra…
Yani belki beş, belki sekiz, belki on yaşımızdan sonra…
Büyüklerin gözü önünden sıyrılamayıp zaman zaman Cuma, bayram veya teravih namazlarına götürülmüş olsak bile…
Bilmem kaç senede, sadece bilmem kaç defacık (İÇİMİZDEN) okumuş olduğumuz duaları BİR DAHA HİÇ KİMSEYE din-let-me-me-miz…
Sebep ne buna?.. Şu:
YA YANLIŞIM ÇIKARSA?..
…..
İyi de, zaten; “YANLIŞIMIZ VARSA DİYE” dinletmemiz gerekmiyor mu zaman zaman, ezberimizdekileri?.. 

Çocukluğumuzdan itibaren ezberlediğimiz şarkı, türkü, marş, her şeyi okuyoruz da insanların önünde… Öğrendiğimiz bütün hünerlerimizi sergiliyoruz da milletin karşısında; hafızamıza nasıl kaydolduğunu bile bilmediğimiz üç beş dua ve birkaç sureyi okuyup tekrarlamak bize ürkütücü geliyor…
Öyle değil mi?..
…..
Öyle olduğunu nerden biliyorum?..
Bütün insanların benden daha zeki ve benden daha fazla hafıza kuvvetine sahip olduğuna inanmadığımdan… 

Elimde değil, bunları düşünüyorum artık; bakkalda bir ihtiyar nine gördüğümde… Ve sormak geliyor içimden;
“Efendim, afedersiniz… Acaba “elham’la kulhü”yü en son ne zaman sesli olarak okudunuz bilen birinin yanında?..”
Duyacağım cevabın “altmışsekiz sene önce” olmasından korkuyorum ve sormuyorum…
Ama biliyorum kii; altmışsekiz senedee, beniim, ismimi telaffuzum bile değişiiir!.. Özellikle de hiç tekrar etmemiş isem… 

Ya bütün insanlar benden akıllı; ki umarım, ki inşallah böyledir…
Veya gene evhamlarım beni alıp kızgın çöllere vurdu…
Yok yok…
Siz en iyisi deyin ki:
“Açlık senin başına vurdu!..”
……….
(Not: Ama siz, işin asıl komik tarafını bilmiyorsunuz…
Yani bu düşüncelerin bana, kaç yaşındaki çocuklar tarafından ve nasıl verildiğini…
Fakat benden bugünlük bu kadar. Hadi, etrafınıza bakın ve benden başka da gülünecek şeyler olduğunu farkedin…
En azından yarına kadar!..)

Stop
Muammer Erkul
20 Kasım 2001 Salı

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir