Alaca şafakta, üç atlı, doludizgin yolu tutmuşlardı.
Atlarının yeleleri, sarıklarının sorguçları uçuşuyor, uzun otların arasından geçtikleri için, atların koştukları değil, uçtukları zannediliyordu.
Rengarenk üç atlı..
Kah doru renkli, kah alacalı, çoğunlukla da alnında ve ayak bileklerinde beyaz lekeler olan ‘kartopu’ öne geçiyordu.
Biniciler, atlarının kulaklarına birşeyler fısıldıyorlar, anlamış gibi başını sallayıp kişneyen at, birden fırlayıp, en öne geçiyordu.
Bütün ova onları seyrediyordu…
Kuşlar, atlarla yarışmaktan çekinmiş olacaklar ki; dallara tünemişlerdi. Bir iki kurt, tepede dikilmiş, ovanın tam ortasından geçen davetsiz misafirlerine nazar ediyorlardı.
Kimdi ki bu, kanatları olmadan uçabilen atlara binip, hedeflerinden emin, kendilerinden emin, yaydan çıkmış ok gibi giden yiğitler!?
. . .
Sabah namazından sonra, etek öpüp, padişahın elinden aldıkları kırmızı kadife kılıflı mektupları, tebessümlerin filiz açtığı dudaklara değdirip, alınlarına götürdükten sonra, tam yüreklerinin üzerine koydular.
Herbirinin hedefi ayrıydı..
Surların dışında bir müddet at sürdükten sonra, bir pınar başında secdeye vardılar..
Ova sükut soluyordu. Sükut, gönülleri fethetmişti..
Düzlüğün en güzel çiçekleri, papatyalar şahittiler ki; onlar gönüller fatihinin, fetih erleriydiler…
Her zamanki gibi helalleştiler; analarının ak sütü gibi..
Anlaşmışcasına, elleri emanetlerinin üzerine gitti hepsinin…
. . .
Gözleri yıldız yıldızdı en genç olanının…
Allah’ım! Ne büyük bir mutluluktu ki, ocağa girdiğinin ertesi ayında böyle bir müjdeyi taşıyordu, yüreğinin üzerinde…
Şeyhi geldi aklına;
"-Yiğidim, demişti dergahtan ayrılırken… Sen öyle bir cevhersin ki; yüreğinin aklığı alnına vurmuş, içindeki ateş gözlerinde parlıyor. Sen gönlünün fatihine kendini teslim et ve sakın ona isyan etme… Elbet yakın zamanda sen de fatihlerden olacaksın… Çünkü; gönüller fethedilmeyi bekler!.."
Atına bir mahmuz daha vurdu. Aklı ermeye başladığı günden beri memleket sevdasıyla yanıp tutuşuyordu. Yeni memleketler, yeni ülkeler onları bekliyordu.
Biliyorlardı; sabırsızdı bekleyenler… Merhamete, sevgiye, dürüstlüğe, adalete, hakka hasrettiler. Fetihlerin en anlamlısı da bu yüreklere ulaşmaktı.
Bir tepeden son sürat inerken şeyhinin sözleri kulaklarında çınlıyordu.
"-Evlat! Gönüller, fethedilmeyi bekler!.."
Süleyman Eldeniz