Duygu Bahçemiz (HAN’DA YAŞAYAN KIYÂMET ATLISI – Gürsel Çopur)


 
Nalbant çiçekleri kış gelmeden solmuş, mevsim sılasını seyre dalmışlardı. Yeryüzünün en son fidanı toprağa dikilmişti. Yere düşen yaprakların hışırtısı katman katman oldukça kainat bir başkaydı. Dürülüp dürülüp sergi açan her şey göz önünde raks ediyordu. ”Dürülme” fiilinin hangi kaynaklarda kullanıldığını ve kaynaklarda neye işaret ettiğini merak etmişti. Ertelemeyi sevmeyen bir tabiatı vardı. Zenginliğin kalpte olanına inanır ve cebinden düşürmediği kâmusuyla derin dünyalara kürek çekerdi.
 
Seher vaktinin pervaneli dönemecinden gelen serinlikle kendinde apayrı bir huzuru yakalamıştı. Renge renk katmalı diye düşündü. Baş parmaklarını iki kulak memesine değdirmesine ramak kala muazzam bir gürültüyle irkildi. Arkasına döndüğünde şaşkınlığına kendisi de şaşırmıştı. Hareketli dev tanecikler derlenip toparlanmışçasına kapısının önüne yığılmışlardı. Çöl lerzeye gelmişti. Kapı önünde birikmiş duran kum tanecikleri, şiddetli efkârın güdümünde hafakan kesretini haykırıyordu adeta.
 
Pirinç büyüklüğündeki ter katreleri yüzünü esir almıştı. Havanın sıcak olması bir yana, esrarengiz gidişatın anilmerkez dibacesini merak etmişti. Kâmusunun dahi cildinde çöl kusmuğunun emareleri mevcuttu. Merak adımları kendisine aitti ve biraz sonra olup biten hakkında yakîn bilgisi olacaktı.
 
Anafor desenli çöl tepesinin odak noktasında bir atlı, kainatı avucuna almışçasına tefekküre dalmıştı. Okuduğu kitap hacmin kubbesini delen şiddetteydi ki, çölde derin ve unutulmaz bir gedik açmıştı. Yorgun olmadığı her halinden belli olan atı ise, sahibine bağlı  musahhar kostümüyle edep dersi veriyordu. Çevrilen sayfaların çıkardığı ses, güz yapraklarının armonisinden fersah fersah daha lezizdi.
 
..ve bir sayfaya gelindiğinde, şu ana kadar sessizce dinle(n)mekte olan at, çöl tanelerini sarsıcı basıncıyla tekmelemeye başlamıştı. Aslında bu onun imzasıydı. Mermere yazılan yazının ipuçları, atın kahramanlığa dilbeste olmuş nal izinde çerçevelenmişti. Kıyamete kadar çıkartılmayacak olan çerçevede şu dehşetli ifadeler yazıyordu:

“1- Güneş katlanıp dürüldüğünde,
2- Yıldızlar bulandığında,
3- Dağlar yürütüldüğünde,
4- Kıyılmaz mallar bırakıldığında,
5- Vahşi hayvanlar bir araya toplandığında,
6- Denizler ateşlendiğinde (suları çekilip, volkanlar halinde ateş püskürdüğünde),
7- Nefisler eşleştirildiğinde (iyiler iyilerle, kötüler kötülerle bir araya toplandığında),
8- Diri diri toprağa gömülen kıza sorulduğunda,
9- "Hangi günahtan dolayı öldürüldü?" diye.
10- Amel defterleri açıldığında,
11- Gök sıyrılıp açıldığında,
12- Cehennem kızıştırıldığında,
13- Ve cennet yaklaştırıldığında,
14- Herkes ne getirmiş olduğunu anlar.
15- Şimdi yemin ederim o sinenlere (gündüzleri gözden kaybolan yıldızlara),
16- O akıp akıp yuvasına gidenlere,
17- Yöneldiği an geceye,
18- Nefeslendiği (ağardığı) an sabaha ki,
19- Kuşkusuz o Kur’an, değerli bir elçinin sözüdür.
20- O elçi güçlüdür, Arş’ın sahibinin yanında çok itibarlıdır.
21- Orada ona itaat edilir, güvenilir.
22- Arkadaşınızı cin çarpmış değildir.
23- Andolsun o, Cebrail’i açık ufukta gördü.
24- O, gayb hakkında cimri de değildir.
25- O, kovulmuş bir şeytanın sözü değildir.
26- Hâl böyle iken, siz nereye gidiyorsunuz?
27- O, âlemler için öğütten başka bir şey değildir,
28- İçinizden doğru gitmek isteyenler için.
29- Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemeyince, siz dileyemezsiniz. “ (Tekvir Sûresi)

Kapı ucunda biriken çöl haklıydı. İçten gelen lerzenin hakkını vermek için kapıyı tıklamış ve bu ağır yükü kaldıramamıştı. Günün gömleğindeki yirmi dört salkımdan bir salkım kopartılmıştı, fakat, bağ bozulmamıştı. Çöldeki güneşin sıcaklığını hissetmiyordu artık. Kaybedecek ışık hüzmesi yoktu onun. Güneş kör olmadan gözler kör olmamalıydı… Veya, güneşin kör olma vakti gelmeden gözler daha da beyyin görebilmenin ufkunu yakalayabilmeliydiler.
Çölün dişlileri arasında peksimet gibi çiğnenen güneşin bedeni, kâmusun sayfalarına arkadaş olmuştu. Küpeyi andıran dört nalda nasihat silsilesi vardı.
“Güneş katlanıp dürüldüğünde…” ile başlayan kainatı dürten siren sesi, dikili en son fidanı da kökünden alıp götürmüştü. Fidanın gözyaşları yeni çevrilmiş sayfada nabız şerbeti rolündeydi…

Gürsel Çopur

1 Yorum

  1. Author

    Kaleminizin güzelliğiyle de birleşmiş olan manidar hikayenizi keyifle okuduk, istifade ettik.
    Ellerinize sağlık, yüreğiniz dert görmesin efendim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir