Duygu Bahçemiz (MUAMMER ERKUL’ A – Hülya Koçalan)


-Vayyy be abi, ne yazmışsın heee!..
-Aynen benim acılarımı yaşamış gibi, sanki beni anlatmışsın!..
-Helal olsun sana heee!..
-Ne biçim döktürmüşsün!..

Hocam, yine bizleri anlattın, sanki kendim yaşamışım gibi hissettim vs. bir yığın anlamsız cümleler kurarız.
Sizin yazılarınızdan kendimize pay çıkarırız.
Sanki siz insan değilsiniz, duygularınız yok ve bu yazılar öylesine yazılıyor gibi görmezden geliriz…

Ne kadar benciliz.
Cümlelerinizdeki her bir kelime, okuduğumuzda bizi acıtıyor ama; yaşarken ve yazarken sizi nasıl acıttığını hesaba katmıyoruz!..

Oysa ki ne zordur hüznü kaleme dökmek, duyguları bozmadan incitmeden anlatmak.
Peki, ya onları yaşamak?

Zaten zor olandır her bir uzvumuzun verdiği ve tattığı o sancıyı tekrar yaşamak ve yazmak. 
Biz sizden her sabah folluğa bir yumurta koymanızı ve o yumurtayı afiyetle yemeyi bekliyoruz. Bu her gün tam zamanında olmalı ama…Olmazsa eğer; "aaa ne yapmış bu, ne oldu ki, neden görevini yapmamış" diye kızar, tepki gösteririz…
Gerisi mi?
Ne gerisi, ne var ki başka!..

Muammer Erkul’ un hayatından kime ne?

Ne yazdığınızdır bizi ilgilendiren, nasıl yazdığınız değil!..

Sizin bir insan olduğunuzu ve bu yazıları yazacak kadar acı yaşadığınızı düşünmeyiz, yormayız kendimizi.
Siz bizim yüreklerimize dokunurken, biz sizin yüreğinizi yorarız aslında.
Bilerek ya da bilmeyerek incitiriz.

Bu acıyı sanki yaşadığınız için hepimiz birden "aferin" deriz size, beğeniriz ama kendimize de ağlarız.

Bilirim zordur sizin yüreğinize dokunmak...
Bilirim zordur bunca kaleme dökülmüş ağır duyguların ardından konuşmak…
Ve bilirim ki dokunamasam da, konuşamasak ta, sizin anlattığınız her bir kelimede ben sizi görür ve sizi bulurum…

Hülya


Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir