Siyasetle ilgili ilk hatıram; İsmet Paşa için saygı duruşu…
Sabahçılar ve biz öğlenciler, okulun tören alanında toplanmış, kısa bir konuşma dinledikten sonra saygı duruşunda bekletilmiştik… Sonraki yıllarda, koleksiyoncularda görüp merak ettiğim banknot (kâğıt paralar) üzerinde resimlerini görmüştüm İnönü’nün… 90 sene kadar yaşasa bile, öldü. Yerine birileri geçti…
Ecevit’li, Demirel’li, Erbakan ve Türkeş’li koalisyon zamanlarını hatırlıyorum… Sonrasını hemen hemen herkes hatırlıyor zaten, özellikle Özal’dan sonrasını…
Bu köşede günlük yazılar yazmaya başladığım 94 senesi Temmuz ayından beri kaç hükümet değişti hatırlamıyorum. Galiba o sıra Tansu Hanım vardı iktidarda… Ondan on sene evvel ise bir asker; Evren paşa. Cumhuriyet Türkiye’si ve başında darbeyle gelmiş bir general, neler değişiyor zaman içinde… Sonra; şunu seçin, anlamında işaret edilen kişinin tam zıddı seçilen başka bir adam; Turgut Özal…
Daha eskilerde; gel bakalım buraya, sen kim oluyorsun da milletin oyunu topluyorsun, diye iple, boynundan asılan bir başbakan; Menderes…
Özal ile Erdoğan arasında gelen, giden, pek çoğu unutulan, bu ülkenin hâkimleri, güçlüleri, zenginleri…
Ve sınırlarımızın hemen arkası, yakın komşularımız: Yıkılan koca Sovyetler Birliği, yerine kurulan Rusya… Ortaya çıkan Ermenistan, Gürcistan… Tam bağımsız olamayıp Gürcistan’a bağlı kalan Acaristan… İran’da yıkılan şah devleti yerine kurulan Şii cumhuriyeti… Irak’ta bitmeyen savaş ve yıkılan diktatör Saddam’ın ardından parça parça olmuş topraklar… Türk düşmanı Suriye kralının yerine geçen oğlu ve halkının huzursuzlukla beklediği uluslar arası ceza… Hatırlamadığım ama çok ta eski olmayan zamanda halk oylamasıyla Türkiye topraklarına ilave edilen Hatay (Antakya, İskenderun bölgesi)… İki toplumu kardeşçe yaşatmamaktan siyasi çıkar uman papaz Makarios ve yandaşları, EOKA çeteleri ve Türk köylerinde akan masum kanı; savaş ve ikiye bölünmüş Kıbrıs adası…
Katılmamız için davet edildiğimizde; “şimdi gidin de on sene sonra gelin” diye reddettiğimiz Avrupa Birliğine; (cumhuriyet, krallık ve askeri darbeler arasındaki gelgitlerden süzülmeye çalışan) küçük ve fakir bir devlet olarak katılan ve bu birlik sınırları içinde hızla kalkınan Yunanistan… Katı bir komünist dikta yönetimiyle inleyen Arnavutluk rejiminin yıkılması ve bütün varlıkları ellerinden alınmış insanların hürriyet karşısındaki şaşkınlıkları… Bir bütün haldeyken yıkılan Yugoslavya’nın yerine Hırvatistan, Slovenya, Bosna Hersek, Makedonya, Sırbistan, Karadağ devletçiklerinin kurulması… Ukrayna, Moldavya, Romanya’nın ve doğuda Azerbaycan’ın komünistlerin pençesinden kurtulup kendi cumhuriyetlerini kurmaları… Bulgaristan’ın haliyse zaten herkesin malumu…
Neler değişiyor/değişmiş birkaç on yıl içinde bile ve daha neler değişecek, kim bilir?
Bunları böyle uzun uzun yazmamın sebebi; sınırların ve olayların ve insanların geçici olduğunu anlatmak… Her şey değişiyor, insanlar değişiyor, ama insan duyguları değişmiyor…
Öyleyse neden ana konumuz; “insan ve insanın duyguları” olmasın?
Hazret-i Mevlana’nın sözleri eskir mi hiç; kaç devlet eskittiği halde? Yunus Emre’nin söyledikleri girer mi toprak altına; ve sayısız gönül sultanının?.. Yani sözü gönüllere söylemek lazım, elden geldiği kadar!
Bir ülkeye hâkim olmak; insanlara hâkim olmaktır…
İnsanlara hâkim olmak; duygulara hâkim olmaktır…
Duygulara hitap eden yazılar; terbiye edilen atların ağzına verilen şekerler gibidir…
Hem tatlıdırlar, hem de işe yararlar…
…..
Şimdi… Neden kavgalara karışmadığımızı, neden siyasete bulaşmadığımızı, neden gündemi işgal eden konularla meşgul olmadığımızı soranlara cevap olsun bu satırlar…
Ne zamanımız var onlar için, ne de onların bize ihtiyacı…
Ben de, siz de; böyle daha güzeliz!
Öyle değil mi?
Stop
Muammer Erkul
03 Ağustos 2007 Cuma