Sorular, cevapları sevmez…
Çünkü cevaplar “eceli”dir soruların!
Sorular cevapları sevmez…
Çünkü karın güneşi sevmediği gibi;
cevaplar ısıttığında, sorular erir!..
……………
Soğuklar çıkacağı, ve fırtınalar geleceği için mi göç eder kuşlar;
Yoksa kuşlar gittiği için mi soğur hava,,, ve öfkeden kudurmuş bir manda boğasının soluması gibi “mışş”lar rüzgar?..
Kuşlar gider, ve,, ardından,,, yuvaları dağılır!..
Hayyret edersin;
Üstünde iki kuş yumurtası varken, hangi zamkın kuvvetiyle duruyordu bu çırpılar, on adam boyu yukarda?.. İki tüysüz kuş yavrusunun neydi hikmeti?..
Soğuklar bilir mi dersin, kuşların gittiğini? Şimdi onun için mi üşür böyle ansızın, bazı insanlar?..
Kuşların terkettiği bir şehir;
Ruhunu teslim eden hastalar gibi titrer!..
Peki kuşların kanatları mıdır ısıtan, şehrin havasını?..
Anlamam… Anlayamam; soğuk fırtınalar geleceği için mi göç eder kuşlar, yoksa kuşlar gittiği için mi öfkeli mandalar gibi “mışş”lar rüzgar?..
Sanırım, kuşlar; hayalleridir şehrin!..
Ve “şehrin hayalleri” olan kuşlar, sorarlar bir gün: “Toplayıp bütün hayallerimizi, yollara düşmek miymiş yazımız?”
Sen, benim güzel şehrim!..
Hayallerin alıp gitse de başını, sen kalırsın benimle; bir servinin altına bırakılmış gibi!..
Sen burdasın ve ben… Burdayız!
Adımız çaresizlik; yani, “biz” olmaz biz olmadan!..
Yani “biz” yoktur ki biz yoksak!
Burdayım… Biz’deyim…
Son mektubun, yüreğimin üstünde:
“Ben, ilhamın olmak istiyorum! Kanatlarım nerde? Uçmak istiyorum…”
……….
Ama cevaplar, soruların ardındadır!..
Ama, sorular çağırır cevapları!..
Sorular, kahramandırlar; kendilerinin olmayacağı bir dünya için kendilerini koyarlar ortaya!..
Yani;
Kimler yapabilir ki soruların yaptığını?..
Stop
Muammer Erkul
04 Eylül 2002 Çarşamba