Ders notlarımız, yerlerde sürünüyordu… Önceki senelerde parmakla gösterilen zekî talebeler, çok akıllı olduğu söylenen bizler, sonunda teslim olduk: Birkaç senede aptallığı, anlamazlığı, işe yaramazlığı kabul ettik! Yoldan çıkıp okullarından atılanlarımız oldu, bir kısmımız dersleri geçemeyip sınıfta kaldık, çoğumuz okul yönüne bakıp istikbal göremedikçe mücadeleden vazgeçtik… Sınıf geçenlerse hani “ayıp olmasın” gibi üst basamağa itilenlerdi, fakat öncekilerle kıyaslanamaz derecede eksik olarak.
Ders kitaplarının isimlerine “Modern” veya “Milli” kelimeleri eklenen zavallılar “kitleler halinde” ziyan oldular!
Çanakkale’den sonra yaşadığımız en büyük toplu kıyım beki de budur!
1915 yılında savaş gücü olan 310 bin askerimiz Çanakkale’ye gönderilmişti. Bunların arasında, “nefes alabilen son mekteplilerimiz” de vardı… Hadi onların pek çoğunun yanlış alınmış savaş kararları ve hâlâ alnımızda bir kara leke gibi duran Liman Von Sanders isimli Alman General tarafından kurşunlara sürüldüğünü kabul edelim… Peki, mekteplerindeki bir nesli kitapsız, öğretmensiz, derssiz, bilgisiz ve hatta lisansız bırakarak ziyan etmenin izahı neydi?
Koalisyonlu senelerin zavallıları olan bizler, lise ve üniversitelere baktığımız zaman da; eğitim değil koyu ve kızıl bir karanlık, bilim değil kurşun ve kan görüyorduk! Okul kitabı olması gereken koltuklarda siyaset ve kavga kitapları görüyorduk…
Sonuç olarak bizim dönemden “normal” insan pek çıkmadı!
Kendilerine takılmaya çalışılan “aptal” plakasını kabul etmeyenler kendi yollarını kendileri çizmeye çalıştı, yarım veya yamalak… Öğretmemek için düzenlenmiş öğretim sisteminin elinden kurtulunca 3-5 dilde konuşmayı, en çetrefil hesapları yapmayı, kendi kabiliyetlerini geliştirmeyi öğrenenler oldu. Zavallılığı kabul edenlerse kendilerini silip, kabalıklar arasında eridiler…
70’li yıllarda tezgâha konan; “Eğitim Sistemiyle Oynayarak Eğitilmiş Nesli Topluca Kıyma” isimli oyun, tarih sayfalarına işte böyle, kezzapla yazıldı!
Stop
Muammer Erkul
23 Mayıs 2008 Cuma