En büyük eksiğim ve en büyük noksanlarımızdan biri; hedef koymak! “Ben büyük bir atıcıyım; bunun ispatı, vurduğum noktalardır!” Doğru mu bu cümle, yanlış mı? Elbette yanlış…
Senin elinden çıkmış olsa bile, okunun düştüğü yere atmış olmak önemli değil… Mühim olan; “attığın yere” okunun saplanmış olması!
Büyük düşünmenin bir adı da “kızılelma” idi ki kızılelmanın kovalayıcıları büyüklüğün simgesiydiler! Üç kıta ellerindeydi ama kızılelma ellerinde değildi! Bu ne güzelliktir… (Tavsiyem; kızılelmanın ne olduğunu merak edin!)
Hedef koymak; insanın, kendine “neyi yapacağını” emretmesidir!
Hedef koymak; bir noktaya bir an bakmak… Sonra kirişin gıcırtılarla çekilmesi, sonra yayın kütürtülerle gerilmesi, sonra saldığın okun, ardında ince bir vınlama bırakarak uçmasıdır…
Elbette gözün ayrılmayacak uçan okundan…
Elbette göz ucun hep hedefini görecek.
Hedefi olmayanın attığı ok da elbette bir yere düşecek…
Peki ama atılan ok “konmamış hedefi” nasıl vursun?
Hedef koy; 12’ye nişan al… 12’yi vuramazsan 10’u vurursun, olmadı 5’i, daha da olmadı tahtayı vurursun… Tahtayı da vuramasan; hangi tarafa attığın, yani yönün belli olur… Bunların hepsi de; gözü kapalı bıraktığın okun battığı noktanın çevresine çemberler çizmeye çabalamaktan iyidir!
Dedik ki; hedefsizlik, en büyük noksanlarımızdan biridir!
Hedef koymak; insanın, kendine “neyi yapacağını” emretmesidir!
Hedef koyman; ricasız, minnetsiz olarak… Gıcırtılarla çektiğin kirişin; kütürtülerle gerilen yayın içinden, seni bir ok gibi, varmak istediğin yere doğru fırlatmasıdır!
Hedef koyman; neyi yapacağını kendine emretmendir!
Hedef koyman; nereye gideceğini bilmendir…
Stop
Muammer Erkul
05 Haziran 2009 Cuma
Kızılelma, üzerinde düşünüldükçe uzaklaşan,
uzaklaştıkca cazibesi artan, diye okumuştum bir yerde.
Ve şimdi yukarıdaki yazıda ne güzel anlatılmış.
Büyük düşünmenin bir adı da “kızılelma” idi ki kızılelmanın kovalayıcıları büyüklüğün simgesiydiler!
Teşekkürler…
GÖLÇİÇEĞİ