Hedefi vurmanın doyumu [19 Mayıs 2000 Cuma]

(Şimdi birileri “şom” ağzımı açtığımı düşünecek olsa da, ben aslında “SOM” ağzımı açmış olacağım…
Yani katışıksız, içi başka dışı başka olmayan, üzeri daha değerli bir şeylerle kaplanmış olmayan…
Yani dosdoğru ve dimdirek söyleyeceğim…
İşine gelmeyen okumasın!)

Yanılıyor olmayı öyle isterim ki…
Galatasaray’ımızın bu zirvede kalıp, daha yüksek tepeleri (bu şartlar dahilinde) aşabileceğini düşünmek; Süleyman Demirel’in davul zurnalar, gülsuyu ve gül yaprakları arasında girdiği Güniz Sokak’taki evinde rahat duracağını, emekliliğini yaşayacağını sanmak kadar gayrimantıkî geliyor bana…

Burada iki isim var. Biri Süleyman Demirel, diğeri Fatih Terim.
Süleyman Demirel; yani bu ülkenin eski cumhurbaşkanı… Fatih Terim; yani Galatasaray’ın UEFA kupası kazandığı zamanki “patron”u…
…..
Bahsi geçen bu iki adama da çok ihtiyacı vardı Türkiye’nin…
Bahsi geçen bu iki adam gibi daha çook insanlar gelmek zorunda bu ülkeye…
Ama bizlerin yapması gereken; bu insanların karşısında hoplayıp zıplamaktan çok, onlardan birşeyler öğrenmek…
Öğrenmek…
Öğ-ren-mek!..
…..
Zor(!) da olsa, bilmemiz-öğrenmemiz gereken öyle önemli bir şey var ki, o da şu:
Bahsi geçen bu iki adamı da bu noktaya; “kendi önlerine koymuş oldukları hedefler” getirdi…

Galatasaray bugün “bir kişinin inancı” yüzünden burada…
Galatasaray bugün inanan bir kişinin “kendi önüne koymuş olduğu hedefler” yüzünden burada…
Galatasaray bugün bir kişinin; “asıl hedef”ini küçük parçalara, yutulacak lokmalara, diğerlerinin idrak edebilip nefes yetirebileceği “minik kulvarlara bölme” akıllılığını göstermiş olan biri yüzünden burada…
Galatasaray bugün; “kendi hayaline kavuşmanın yolunun, yeterince insanı kendi hayalleriyle buluşturmak olduğu sırrı”nı kavrayabilmiş biri yüzünden burada…
Ve Galatasaray bugün, şu an okuduklarınıza benzeyen; “herkesin söylemediği, sıradışı” bazılarına göre de acaip “şey”leri gördüğünde “ne diyor bu adam, şunu bir anlayayım” diyecek kadar meraklı… Ve farklı fikirleri anlayıp, öğrendiklerini kendi yolculuğunda uygulamayı seçecek birinin kumandasında olduğu için burada…

Yıllardır inanç azim ve motivasyon konusunda Fatih hocayı çok örnek gösterdim ve çok yazıma konuk ettim, bilirsiniz…
Ama o yazıların bir sebebi vardı.
Çünkü hoca o günlerde “HİÇBİRİMİZDE OLMAYAN BİR VİZYONA” sahipti…
(Bugün, bizi o zamanki hayaline taşıdı… Ama şimdi yeni bir hayal koymadı önümüze.)
O zamanlar bizlere bağıra çağıra birşeyler göstermeye çalışıyordu…
Görmüyorduk; tutup kafalarımızı bir taraflara çevirmeye çalışıyordu…
Hırslanıyor, burnundan soluyor, kendisini anlamayanların karşısında hop oturuyor hop kalkıyordu…
Öyle, değil mi?..
Şu an bir röportaj yaptığımı düşünün Terim’le:
“Hocam, Galatasaray’ın bu kupayı kazanması zor oldu mu?..”
“Evet zor oldu. Ama emin ol ki, İNSANLARI BENİM İNANDIĞIMA İNANDIRMAK çok daha zor oldu…”
(Farkında mısınız bilmiyorum ama, bu yazdığım bir futbol yazısı değil… Benim beş-altı yıl boyunca önünde boyun eğip öğrenmeye çalıştığım derslerin, önümüzde belirmiş ve elle tutulur hale gelmiş şekli… Verilebilecek iyi ve sıcak örnekler.)
Kim olacak seneye Avrupa şampiyonu… Fener mi, Beşiktaş mı, Trabzon mu, Antep mi?..
Galatasaray, bu kupayı almak için oynadığı 16 maçın her birinden tesadüfen puan çıkarmadı… Onaltı maçta sıfır yenilgi; tesadüfen, kötü günündeki rakip takımların getirip önüne koyabileceği bir ikram olamaz insana…
Yani şunu demeye çalışıyorum ki; bu sene aynı başarıyı elbette gösterebilir herhangi bir takımımız… Ama çok kısa bir zamanda, yani önümüzdeki şu bir kaç ay içinde, Galatasaray’ın taa Jup Dervall’li yıllarından bu yana geçen on yıldır koştuğu kadar koşmalı, düştüğü kadar düşmeli, çalıştığı kadar çalışmalı, yaptığı kadar maç yapmalı, (mecali kalırsa da) bu tecrübe ile çıkıp meydana ortalığı dağıtmalı…
Elbette olabilir, olamayacak şey yok…
Ama futbolda tesadüf yok…
Aynen yarışın sürdüğü herhangi bir kulvarda olduğu gibi…
Başarıda tesadüfe yer yok.
(Tesadüfen iyi bir öğretmen olunabilindiğini mi düşünüyorsunuz? Tesadüfen iyi bir sanayici olunabilindiğini mi düşünüyorsunuz?.. Tesadüfen iyi bir komutan olunabilindiğini mi düşünüyorsunuz?. Tesadüfen iyi bir çiftçi olunabilindiğini mi düşünüyorsunuz?..
Tesadüfen hiç bir şey olunmaz…)

Şimdi çok önemli iki noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum ki, o da bu iki insanın geçen hafta içinde sarfettikleri sözlerdir…
Terim diyordu ki; “Benim bir hedefim vardı. Ben onu çoktan aştım.”
Demirel ise neredeyse herşeye yeniden başlayacak olduğunu hissettirecek sinyaller veriyordu… Halbuki Türkiye’de cumhurbaşkanlığından daha üst makam yok ve aynı kişinin ikinci defa seçilmeye hakkı yok…
…..
Gelelim çubuğun öbür başına…
Galatasaray (kulübü) kendine yazık etti!..
Çünkü Galatasaray değildi bu zaferleri kazanan; Fatih Terim ve bir avuç “deli”siydi. Aynen önüne çıkan her kaleyi deviren Akıncılar ve onların en gözükara yiğitleri “deli”ler gibi…
Gördük işte; adamın ayak parmağı kırık iki devreye yakın top oynadı… Gördük işte adamın omuzu haşat, kolu bedenine bandajlanmış; formasının kol deliğinden sadece elini dışarı çıkartmaya çalışarak top oynadı…

Ne demeye çalışıyorum?..
Şunu:
Sen bütün kaleleri yerle bir etmiş orduyu dağıtır ve silahlarını yeni yetme devşirmelere emanet etmeye kalkarsan; bu zafer, çöküşün başlangıcıdır!..
Ve yazık olur.

Umarım böyle olmaz…
Umarım on senedir bozulmamış bu kadro “hedefe varmış olmanın” doyumuyla darmadağın olmaz…
Umarım Galatasaray bütün mukaveleleri yenilemiştir…
Umarım bütün bunlar benim vehimlerimdir…
Ama bu konuda yazılacak daha çok şey var.
…….
(Yarın size bir “kırılma noktası”ndan bahsedeceğim… Okumanızı tavsiye ederim.)

Stop
Muammer Erkul
19 Mayıs 2000 Cuma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir