Ivanov’un sevinci [18 Eylül 2000 Pazartesi]

Ivanov’un sevinci

Cumartesi günü yüreğimiz ağzımızda seyrettiğimiz 2000 Sydney Olimpiyatlarındaki halter müsabakaları keşke DERS olarak okullara konsa (!)
Bu gibi örnekler ne kadar çoğalırsa “başarıyı söke kopara almayı” hedefleyenler o kadar artacak, emin olun…

Halil Mutlu gibi 56 kiloda ağırlık çekecek olan bütün sporcular biliyorlardı ki; BU OLİMPİYATLARDA DA PAYLAŞILABİLECEK SADECE İKİ MADALYA (!)
Ve onlar kendi aralarında yarışıyorlardı…
…..
ALINACAK BİRİNCİ DERS:
Özellikle geçen yılki Galatasaray’ın, kendi taraftarına tattırmış, bütün futbol camiasına da göstermiş olduğu; bir manâda “KULVAR FARKI” meydana getirmeye çalışmak…
…..
İşte bütün sporcular Mutlu’nun kendilerinden birer ikişer gömlek üstün olduğunu biliyorlardı. Ivan Ivanov da zaten bunun için seviniyordu… Ama ne sevinç!..
Yumruk sallamak, zıplamak bir yana; zavallı çocuk az evvel kaldırmış olduğu ağırlıklara sarılıyor ve öpüyordu onları… Kendisine bu dereceyi getiren podyumun üzerinde biraz daha kalabilmek için merdivenlere oturuyor ve doya doya seviniyor, seviniyor, seviniyordu…
Çinlinin önünden “şampiyon” oluyordu İvan… Çünkü o da biliyordu Halil Mutlu ile değil, diğerleriyle yarıştığını… O yüzden ikinciliği şampiyonluk biliyor ve bunu garantilediğini anladığında böyle seviniyordu.

Ardından;
“Çökeertmeeye çıktın bre Halil’im…
Amman başın selaameeet!..
…..
Gramların bile çok önemli olduğu… 3-5 milyar insanın ekranlarının başında kendisini izlediği böyle bir yarışmada…
En yakın takipçisinin kaldırdığı toplam kilonun üstüne bir, iki, üç, beş değil… Tam onikibuçuk (12,5) kilo koyup öyle kaldırıyor Halil…
(Yani toplamda 305 buçuk kilo… Yani bilinen hiçbir haltercinin altına girmeyi bile aklından geçirmediği bir ağırlık… Yani başkası tarafından kırılması “düşüncede bile” olmayan bir rekor.)
…..
ALINACAK İKİNCİ DERS:
Gözden kaçırmamak gereken bir nokta var ki, çok önemli.
Halil Mutlu, bu oniki buçuk kiloluk farkı burda Sydney’deki podyumda koyup kaldırmıyor… Bu dünya ve olimpiyat rekorunu burada, şimdi kırmıyor Halil…
Ya ne zaman kazanıyor bu başarıyı?..
Geriye dönük bir cevap istiyor bu soru ve taa orda, yıllar arkasında; iki-üç sene ileriye bakarak her gün, her gün, her gün 5 veya 6 saat antrenman yapan bir genç adam kazanıyor aslında bu madalyaları…
…..
Bu rekoru, en moralsiz olduğu gün çalışmaya gidebilen sporcu kırıyor…
Bu başarıyı, bütün arkadaşları eğlenmeye giderken çalışmayı seçebilen kişi kazanabiliyor…
Bu zaferi, vücudu “bittim” dediği an; “Haydi, bir adım daha… Haydi!..” Diyebilen azimli kişi ele geçirebiliyor…

Şampiyon olmak; şampiyonluk kürsüsünde madalyayı sallamak demek değil…
Şampiyon olmak; seni şampiyon yapmaktan alakoymak isteyen (başta kendin olmak üzere) bütün engelleri aşmayı bilerek, yine kendini bu noktaya kadar taşıyabilmiş olmak demek….

Yazının başında da;
“Sanki şampiyonmuş gibi asıl sevinmesi gereken Bulgar İvanov’du zaten” demiştik ya…
Doğru.
…..
Bizim sevinmemiz gerekense;
Kendi bulunduğumuz podyumu, minderi, çayırı, kulvarı, ringi, sahayı, arenayı, sınıfı, sokağı, işyerini, pazarı, çarşıyı, sayfayı, ekranı her neyse ve neresiyse…
Sanki farklı bir kulvar…
Sanki farklı bir lig haline getirebilmiş olmak…
Öyle değil mi?..

Dört yılda bir gelen olimpiyatlar başladı…
Bence çok iyi izleyin müsabakaları.
Çünkü olimpiyatlardaki yarışmalardan ve bu mücadelelerin geri plânlarından alınacak çok büyük dersler var…
…..
(Siz bu satırları okurken; güzel bayrağımızı 10-15 seneden beri bütün yarışmalarda ve olimpiyatlarda en yükseğe çektirmiş olan ünlü “Cep Herkülü”müz Naim Süleymanoğlu da kendisinden bekleneni yapmış… Hepimizin göğsünü kabartmış olur.)

———————————————————

Koşarken dağın tepesine bak!
“Seksenyedi yaşında kör bir adamdı. Dedi ki bir gün bana, diye anlatmaya başladı, Tewa Kabilesi Kızılderililerinden gelen Alfonso Ortiz…
…..
Delikanlı!
Koşarken dağın tepesine bak…
Gözlerini dağdan ayırma, kilometrelerin ayaklarının altında eriyip gittiğini hissedeceksin. Çalılıkların, ağaçların, hatta ırmağın üzerinden atlayıp geçtiğini hissedeceksin. Ne zaman hayatın müşkülleri ile yüz yüze gelirsen, daima dağın tepesine bakmayı hatırla…
Böylece, hiçbir mesele, ne kadar büyük görünürse görünsün, senin cesaretini kıramaz…”

Tavsiye
Hadi bugün farklı birşey yapalım;
Hiç tanımadığımız üç kişiye tebessüm edelim…
Ve tanıdığımız halde hiç konuşmadığımız birine selam verelim.


Stop
Muammer Erkul
18 Eylül 2000 Pazartesi

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir